Yeminsiz Iddialar Hukumsuzdur
Evet, yeminsiz iddialar geçersizdir, kabul edilmemektedir. Çünkü bu şekilde sürekli suçlayarak, sürekli bok atarak "iletişim" kuran insanlarla başka türlü başa çıkmanın yolu yok. Ardından "Eğer öyle değilse, öyle olmamışsa, öyle demediysen/demediysem sıçan olayım" benzeri yemin gelmeyen her iddia direkt reddedilir.
Teyzemden ümitliydim aslında. Söylediklerimi anlayacak, anneme bana yaptığı haksızlığı söyleyecek ve belki de böylece bir şeyler düzelecekti. Ama o sesini çıkarmıyordu. Uzun bir aradan sonra ondan e-posta aldığımda heyecanla açtım. Maalesef hayal kırıklığı idi. Aşağıda onun bana yazdıkları italik, ardından parantez içinde de benim cevaplarım/düzeltmelerim var: Monday, November 11, 2019 at 12:39 PM > Sevgili Gülin, > Yazdıkların çok üzücü. Terbiyesizlikten öte, “acaba neyin var?” diye endişeleniyorum. (Ah acaba neyin var diye endişelendiriyorum. Ah ah ah... Bir endişeleniyor teyzecim benim için bir endişeleniyor. Ah ne düşünceli, ah beni ne çok seviyor! Ah ah ah... Bense anlamıyorum tabii, her şeyin altında kötülük arıyorum.) > Sana kaç kez, otopsi yaptırmadığınız için endişelendiğimi, o nedenle long Q konusunu söylediğimi yazdım, söyledim. Otopsi yaptırdığınızı ikiniz de benden sakladınız; açık açık sorduğumda inkar ettiniz. (Saklamışız ikimiz de, açık açık sormuş da inkar etmişiz! Bok atmaya bakınız! Bok atmanın boyutuna bakınız! Bize “Otopsi yaptırdınız mı?” diye sordunuz da biz “yaptırmadık” dedik öyle mi???! Siz bize otopsi yapıldı mı diye sorduğunuzu mu sanıyorsunuz???? > Sana kaç kez, otopsi yaptırmadığınız için endişelendiğimi, o nedenle long Q konusunu söylediğimi yazdım, söyledim. (Demek bana kaç kez, otopsi yaptırmadığımız için endişelendiğinizi, o nedenle long Q konusunu söylediğinizi yazdınız, söylediniz... Hani diyordunuz ki Long Q için 18 ayda bir kere bana bir kere Carlo'ya bir kere de anneme söylemiştiniz?! Ne oldu şimdi? Onun için “Allah belamı versin dördüncü kez söylediysem” demenizi beklerken birden "Kaç kez söyledim" oluvermiş! Öyle kolay değil mi? Bok atmak kolay! Bir şey söylersin sonra çevirirsin argümanı, başka bir şekilde saldırırsın!) > Otopsi yaptırdığınızı ikiniz de benden sakladınız; açık açık sorduğumda inkar ettiniz. (Demek otopsi yaptırdığımızı ikimiz de sizden sakladık; açık açık sorduğunuzda inkar ettik (!) Öyle mi???? Dediğiniz bu. Aha yazmışsınız. Şimdi... Bekliyorum bunun ardından yemin billah etmenizi. "Eğer size açık açık 'Otopsi yaptırdınız mı?' diye sormadıysam ve siz de 'Yaptırmadık' diye yalan söylemediyseniz tez elden gebereyim, hatta kıvrım kıvrım kıvranarak, acı içinde inleyerek öleyim” demenizi bekliyorum.) > Sana değil de kendime inanıyorum. (Buyrun hodri meydan. Kendinize ne kadar inandığınızı kanıtlayın! Edin bu dediğim bedduayı kendinize. O zaman anlayalım kendinize ne kadar güvendiğinizi. Tamam mı? Çünkü ben ettim size o yeminleri. Hatta kızımın başı üstüne ettim. Siz de kendinize bu kadar inanıyorsanız, bu kadar iddia ediyorsanız edin yemini, susayım. Edemiyorsanız da siz kapayın çenenizi oturun Alper'in dediği gibi.) > Şimdi bana yanıt olarak 20 kez “Otopsi yaptırdık”, yazmışsın. Ben yaptırmadınız demiyorum ki! Carlo’ya da artık hiç güvenim yok. Üstelik, olay taze iken konuşmak istemeyeceğinizi anladığımı, ama yıllar sonra (long Q konusu açıldığında) söylememenizi yanlış bulduğumu söyledim. Bu cümleyi oku, anla ve bir daha konuyu açma. (Siz bize asla, bir tek kere dahi “Otopsi yaptırdınız mı?” diye sormadınız. Tek sorduğunuz takıntı halinde “LongQ baktırdınız mı?” idi. Ne diyecektik, nasıl cevap verecektik bu soruya? “Otopsi yaptırdık” mı demeliydik? Onu sormuyorsunuz ki, sorunuz o değil ki, derdiniz otopsi değil ki. Derdiniz LongQ. Aslında belki "Otopsi yaptırdınız mı?" diye de sormuşsunuzdur biliyor musunuz? Belki sormuşsunuzdur, biz size "Evet" dediğimizde de ardından "LongQ baktırdınız mı?" demişsinizdir. Önemli olan o çünkü sizin için, otopsi değil. Siz “LongQ baktırdınız mı?” dediniz ve biz size gayet doğal olarak “baktırmadık” dedik, çünkü BAKTIRMADIK! “LongQ baktırmadık” dedik, “otopsi yaptırmadık” deMEdik. Şimdi bunu elli mi yüz mü yüz bin mi kaç defa okumanız gerekiyorsa anlamak için o kadar defa okuyun. İyice anlayın, sonra da bir daha aynı şeyi söylemeye kalkmayın. Utanın kendinizden ve “ÖZÜR DİLERİM” deyin! Ha özür dilemenizi beklemek çok şey beklemek sizden ama en azından çenenizi KAPAYIN! Niye inkar edelim yaaa niye inkar edelim? Biz sapık mıyız? İnkar edilecek neyi var bunun? Size yalan borcumuz mu var? Efendim "Paylaşmak istememişsinizdir." Niye paylaşmak istemeyeceğiz?? Otopsi yapılmış hiçbir şey çıkmamış, neyini paylaşmak istemeyeceğiz?? Siz kendiniz de dediniz Carlo'nun "İyiydi, hiçbir şeyi yoktu" dediğini. Hani utanç duyulacak veya kötü bir hastalığı filan çıkmış olsa da saklamak istemiş olsak neyse. O da yok. Ama tabii sizde akıl mantık yok, akıl mantık gerekmiyor, önemli olan bok atmak, her ne şekilde olursa olsun bok atmak. Ha illa ısrar mı ediyorsunuz bizim yalancılığımızda? Peki, öyle olsun. O zaman da dediğim gibi lütfen bir zahmet “ben size otopsi yaptırdınız mı diye açık açık sordum, inkar ettiniz” lafınızı tekrarladıktan sonra arkasından “Öyle değilse Allah belamı öyle bir versin ki ölüm döşeğimde kıvrım kıvrım kıvranayım, cehennemde çatır çatır yanayım” deyin. Dediğinizde susacağım söz! Ha, bunu da söyle(ye)miyor ama halen ısrar ediyor musunuz “otopsi yaptırmadık” dediğimizde ve bize bok atıyor musunuz yalan söyledik diye?... O zaman da en adi siz misiniz? Sizsiniz. Bitti.) (Bu kadar basit bir şeyi anlama kapasiteniz yoksa, kusura bakmayın bir psikoloğun sizin akıl sağlığınıza tam puan vermesi hiçbir şey ifade etmez. Doktorlar da hata yapıyorlar. Hem de çok sık. Belli ki o doktor da yapmış! Pastörizasyon konusunu da anlayamamıştınız bir türlü. Pastörizasyon da sütü bozuyor o ayrı ama ben sizin sütü saatlerce kaynatmanızın yanlışlığını söyledim, onu da ısrarla inkar ettiniz ve bana "Pastörizasyon sütü bozmuyor" diye makale linki gönderiyorsunuz. Yahu ondan bahsetmiyordum ki ben, sizin yaptığınızın, kaynatmanın zararından bahsediyordum ama işinize gelmeyen konuları görmezden gelmekte üstünüze yok. Pastörizasyon başka bir şey kaynatmak tamamen başka bir şey. Neden pastörizasyon belli sıcaklıklarda ve sadece kısa bir sürede yapılıyor? Ama siz yaptığınızın yanlış olduğunu asla kabul edemezsiniz. Çünkü zaten siz hiçbir yanlış yapıyor olamazsınız (!) Alper de bu konuda beni destekliyor aslında işin içinde biri olarak ama asla size karşı bir laf etmez tabii o. Alper politik, Alper kaz gelecek yerden övgülerini eksik etmez, çıkarına zarar getirmez.) > Long Q, Lavinia konusu, başka birşey yok. Yıllardır aynı şeyi söylüyorsun. (Yıllardır aynı şeyi söyleyen sizsiniz. 2015'te yıl sonunda oradaydık ve size “Bu konuları kapatalım, yeni yılda artık bir daha lafını açmayalım” diye rica ettim. Ertesi akşam ne oldu? Annemin mutfakta yemek hazırlıyoruz ve siz yine “Long Q” dediniz! Yuh yaaa YUH artık! Kadın, bir bam teli buluyor, inadına inadına oraya basıyor. İnadına yapıyor. Haz alıyor yaptığından. Bu da aynı söylediğim tarihte aynı dediğim gibi olmadıysa cehennemin dibinde çatır çatır yanayım, bu kızımın da ölüsünü göreyim. Tamam mı? Susun artık susun! Bunun üstünde yemin yok, susun! Siz “kıvrım kıvrım kıvaranarak öleyim” diye yemin etseniz, annem “oğlumun ölüsünü göreyim” diye yemin etse de benim yeminim kadar büyük olmayacak asla. Olamayacak. Ben bir tane yaşadım. Ben bir canımı kaybettim. Hiçbir şeye de benzemiyor bu. Bunu diyemiyorsanız ağzınızı bir daha açmayın. AÇMAYIN!) > Yanına gelmemişim – evinde değildin ki... Üstelik, kaç kez sordum, gelelim mi, siz gelir misiniz diye. Tatile çıktığınızı söylediğinde de “neden buraya gelmiyorsunuz?” demiştim. Hiçbir şey hatırlamıyorsun, ya da öyle düşünmek istiyorsun. (Evet, haklısınız. Kaç kez sordunuz ve evet biz tatile gittik hiiiç ama hiç mi hiç evde değildik, hiç oturmadık evde, aylar boyunca gittik, o nedenle gelemediniz. Ne diyeyim ki ben size? Peki anladım teyzecim, belli ki asla kendinizde bir eksiklik bulmayacaksınız, belli ki siz çok şey yaptınız, onca yaptıklarınızı anlamayan, görmeyen benim. Ve evet anladım, biz gelmeliydik sizin ayağınıza, siz gelmeli değildiniz cenazeye. Hatta sormalı bile değildiniz.* Dediğim gibi, yeni doğan bebekler çöpe atılıp gidiyor. Gerek yok yani cenazeye, anmaya filan. Çöp onlar, insan değiller zaten bebekken.) (* Bu arada soracak olsaydınız, hani bir gıdım ilgilenseydiniz, cenazeyi neden geç yapıyoruz diye de sorar ve otopsi nedeni ile geç yapıldığını da öğrenirdiniz.) > Onun adına Türkiye Kas Hastalıkları Derneğine bağışı yapayım, 500 lira. Tamam mı? (Görmeyeli cimrileşmişsiniz diyecektim, iki sıfır unutmuşsunuz. Benim aklımdaki daha çok 50.000 TL gibi bir rakamdı. Carlo “Seninle alay ediyor, seni kızdırmak için yapıyor” dedi, “Ne kadar değersiz olduğunu göstermek için.” Çünkü onunla konuşmuştum aklımdaki rakamı, ama sonra size rakam söylememiştim. Evet, 40 yaşında tamamen sağlıklı doğurduğu bebeğini ertesi gün kaybetmenin manevi değeri bu sizin gözünüzde. Onun manevi değeri paha biçilemez tabii ama sizin koşullarınızda biri için de ederi 500 TL. Ha tabii utanıp bin TL yatırmışsınız. Kendime istemedimdi parayı, çok özel bir şekilde dünyaya gelen ve çok acı bir şekilde kaybettiğim kızımın anısına başka çocuklar için yapılacak bir şeydi. https://ihfonline.org/sponsor-program/ adresinden öyle bir bağış yapmanızı halen bekliyorum ben. Lavinia'nın doğum günü 24 Mart hani bilmiyorsanız. Onuncu yılı olacak birkaç ay sonra.) > Yeni doğmuş bebeğin sizin odanızda işi neydi? Köylülük işte bu: doğumu hastanede yapmamak. Hangi devirde yaşıyorsunuz? Türkiye’de köylüler bile artık hastanede doğum yapıyor. Kar yolları kapattıysa, gebe kadın jandarma helikopteri ile taşınıyor. (Ne desem bilemiyorum... “Keşke orada olsaydık da bunu engelleyecek bir şey yapmış olsaydık” diyeceğine “Köylülük işte” diyor kadın. İnsanlıktan çıkmışlığınızın farkında değilsiniz ve farkına varmayacaksınız belli ki. Ne kadar anlatmaya çalışsam boş. Bunu söyleyebilen, kızını bu kadar acı bir şekilde kaybetmiş yeğenine köylülük diye saldırmaya kalkacak kadar acımasız bir insana ne desen boş. Bir annenin bunca büyük acısına saygısız bir kadından ne beklenir ki!? Ha kendi anne olmamış diye affedilebilir mi, anlayış gösterilebilir mi? Hayır, kusura bakmayın, bahane değil. İnsan olan böyle bir lafı asla etmez. ETMEZ. “Köylülük” diye yeğenine vurmaya kalkmaz. Kaldı ki... Bu söylediğiniz tamamen sizin cehaletinizin göstergesi! Hastanede doğum yapıldığında bebekler annelerinin yanından alınıyor, onların yanında bırakılmıyor mu sanıyorsunuz???!! Cidden böyle mi sanıyorsunuz??? Hadi bir bok bilmiyorsunuz, böyle iddialı bir laf etmeden bir araştırır insan, bir soruşturur. Ve de Sanki evde doğum yapmışım gibi! Kendi öyle köylü ki, BOK biliyor da konuşuyor! Hastanede bile bebeklerin annelerinin yanında olduğunu bilmiyor. Asıl daha da ironik olan şu ki eğer evde doğum yapmış olsaydım bugün Lavinia yaşıyor olurdu! Yani kadının söylediği o kadar tutarsız!) (Her yazdıkları/söyledikleri derogatory... aşağılayıcı, küçümseyici... Anlayış, şefkatten nasibini almamış ne teyzem ne annem. Doğru. Onlar da kurban. Görmemişler, sevilmemişler, kendi sahip olmadıkları şeyi başkasına nasıl versinler? Ama yine de bu yaşta biraz daha kendilierini geliştirmiş, çözmüş olmaları, olgunluktan bir parça nasiplenmiş olmaları beklenir. “Normal” bir insan, benim bu yazdıklarımdan sonra bir “Üzgünüm Gülin” derdi. Normal, empati yeteneği olan bir insan, üstelik de leblebi şeklinde ayıklayıp açıklamışım “İyisiniz, değil mi?” sorusunun o durumda ilgi değil, öküzlük olduğunu. Bir “Üzgünüm Gülin canını böyle acıttığım için” derdi insan. “Bilemedim” derdi illa kendini aklamak isterse, “Düşünemedim” derdi. Oysa halen bana vurmaya çalışıyor "köylülük" diyerek. Halen ben suçluyum. Halen bende hata bulma, halen bana bok atma çabasında. Ve halen, kendine odaklı. Benim acım onu öyle bir hiç ilgilendirmiyor ki. Tek ilgilendiği kendi mükemmelliği... Onun doğruları ne kadar yüce, o ne kadar çok iyi biliyor her şeyi, bizse cahil köylüleriz. Bizi aşağılayacak. Bizi aşağıladıkça kendi yücelecek sanıyor. İnsan yaptığımızın yanlış olduğunu düşünse bile bir terbiyesi vardır bunun, bir adabı vardır. Anlamak mı istemiyor yoksa anlama kapasitesi mi yok bilemiyorum. “Normal” bir insan böyle bir durumda ne yapardı? Bu kadar hassas bir konu, bir bebeğin ölümünden bahsediyoruz burada, dünyadaki en büyük acıdan. Bunun ne kadar acıttığını anlamasa bile, her ne kadar sonuna kadar haklı olduğunu düşünse inansa bile, insan biraz saygı duyar, acı veriyor diye anlar ve susar. SUSAR! “Üzgünüm” der, “Senin yanında yeterince destek olamadığımız için üzgünüm” der. Yok, halen haklılığı, halen kendini dayatma peşinde. Bebeğini kaybetmiş birine sorulan “İyisiniz değil mi?” sorusunun düşünceli bir soru değil öküzlük olduğunu anlattım ama ya anlamıyor ya da anlamak istemiyor. "Bir psikoloğa gidin de o size anlatsın" desem gitmez zaten. "Veya İrini'ye söyleyin belki o anlatabilir. Öküz değilse anlar ve anlatır. Elinden geldiğince," desem onu da yapmaz. Subtle bencillik onunki. Düşüncelilik kisvesi altında bencillik. Anneminki de öyle. O nedenle beni sevmediğini söylüyorum/iddia ediyorum zaten. Bu vakitten sonra annemin beni gerçekten sevmesi mümkün mü? Pek sanmıyorum. Ama mucizeler gerçekleşebiliyor bazen.) (Ben size öküzlüğünüzü anlatamadım. Şimdi de anlatamayacağım belli. Deyin ki İrini'ye veya birine, “Ben onları çok düşünüyorum, öyle çok düşünüyorum ki sorma gitsin; bir sorunu var bu kızın diye üzülüyorum. Kızı öldüğünde de çok üzüldüm. Ona destek olmak için kaç kere aradım telefonda ağladım. Ama şimdi diyor ki 'bir şey yapmadınız, şunları şunları yapabilirdiniz.' Ben de ona dedim ki 'Köylüler. Bebeğin sizin odanızda ne işi var?' Böyle dedim ona, oturttum onu yerine. Suçladım onu ki bana bok atmaya kalkmasın, vurdum ki onu hareketsiz hale getireyim, iyice başını ezeyim, ki böylece sakın bana laf etmeye kalkmasın. Ah, ben onu çok seviyorum çok düşünüyorum. Ama inanmıyor. Nedense... Ben anlayamıyorum, sence acaba neden?” diye sorun birine. “İnsanlıktan nasibini almamışsınız dedi bana, halbuki ben onları çok düşündüğümden dedimdi köylülük diye. Bu noktada bile onları düşünüyorum ama anlamıyor, böyle işte nankör kız.” deyin. Deyin bakalım ne diyor?) > Gül’ün İtalya’daki kızı, onca zenginliğe rağmen, gelip İstanbul’da doğum yapmış. Sana İstanbul’da yaparsan masrafları ödeyeceğimi söylemiştim, hatırladın mı? Bence hayır. (Buna da dumur oldum, ne söyleyeceğimi bilemiyorum... Neresinden tutsam bu lafın dökülüyor! (Evet, yani hayır, hatırlamıyorum. Kendini aklamak için böyle bir şey uydurmuş kanımca, sahte anı yaratmış beyni belli ki ama daha da beter ettiğinin farkında bile değil!) Doğumu İstanbul'da yaparsam masrafları ödeyeceğini söylemiş! Ancak İstanbul'da yaparsam! Koşulla! Yani kocamın yanından ayrılacağım, onların yanında olacağım, ancak o zaman bir şey yapacak! Görmüyor, kesinlikle görmüyor yaptığının söylediğinin ne anlama geldiğini. İşin vahimi, ben anlatıyorum ama yine anlamayacak. Neden orada doğurursam masraflar karşılanıyor da burada doğurursam karşılanmıyor??! Niye? Onların yanında olacağım. Kocamdan çalacaklar beni. “Kocasının yanında olması en doğrusu” diye düşünerek hastane masraflarını biz karşılayalım filan demiyorlar. Ah Gül'ün kızı onca zenginliğe rağmen, gelip İstanbul'da doğum yapmış!... Onca zenginlikle ne alakası varsa bunun? Kriterleri para bunların! Tuğba'nın eşi kendi işini yapıyor, onun olanağı vardır, herhangi bir yerden de işlerini yürütebiliyordur, İstanbul'a gelip, ki en azından iki-üç ay öncesinden gelmek gerekiyor çünkü ileri derece hamileleri uçağa almıyorlar doğal olarak. Onların olanağı varsa bizim yoktuysa eeee? Bir de sanki Afrika'da ilkel koşullarda doğum yapmışım gibi! Avrupa'nın göbeğinde, İtalya'nın baş kentinde, yılda 2500 doğum yapılan bir doğum kliniğinde yapmışım. Ha evet, eğer param ve imkanım olsa ben de kocamla gelir Amerikan Hastanesinde benim doktorumla yapmak isterdim doğumu. Ama benim doktorumla yapmam da yanlıştı teyzeme göre. Öyle demişti çünkü doktorum bizi amniyosenteze zorlamadığı için: “Bir şey biliyor mu ki doktorun?” Yok, bilmiyor. Bilmiyor ama Amerikan Hastanesi gibi bir yerde çalışıyor. O, benim doktorum ya, karacahil işte; teyzem daha iyi bilir. İkili testler üçlü testler filan yeter mi yetmez mi o söylemeli, ne de olsa uzman o! İnvazif (yani bebeği düşürtebilecek) bir işlem olan amniyosentezi yaptırıp yaptırmama kararı da teyzeme ve anneme ait olmalıydı. Biz karacahiller bilemedik, yanlış yaptık yaptırmamakla. 40-47 yaşlarında da yetişkin insan değiliz, onlar vermeli bizim adımıza kararları. Ha tabii o amniyosentezde bebek düşecek olsa da eminim “Ya mutlaka bir bozukluğu vardı onun.” Veya “Doktor yapmayı bilememiş” vs gibi mutlaka ama mutlaka dış bir etkende yanlış bulunurdu. Doktorumu da o belirlemeliydi elbette. Çünkü biz karacahil köylüleriz, bilmeyiz hiçbir şey. Ancak onun istediği gibi, İstanbul'da gelip yaptırsam, onun uygun gördüğü hastanede, onun onayladığı doktorla, ve annemin dediği gibi sezaryen de sezaryen vs. aman her şeyi nasıl yapacağımı kuklaymışım gibi onların kontrol etmesine izin vermiş olsam ancak o zaman suçlanmaktan muaf olurdum. Ancak o zaman. Ama Heyhat! benim kendi iradem var. İşin daha da yine gülsem mi ağlasam mı kısmı da şu: Söylediği, iddiası YALAN! Yalan yanlış atıyor kadın, öyle gözü dönmüş ki beni suçlama hırsından. Tuğba ile konuştum ben, hani sanki kontrol edemeyeceğim de bir bilgi. Atıyor kadın, nasıl nereden vursa düşünmeden atıyor bir şeyler. İnsan kesin bilmediği bir şeyi iddia diye öne sürmeden önce teyit eder. Yok, gazetecilik gibi, zaten kimin umurunda zaten kim araştırıp doğrusunu bulacak diye bakıyor herhalde. Tuğba istanbul'da filan doğum yapmamış, burada, üstelik Roma'da bile değil Peruggia'da doğum yapmış, vay salak. Ama onun kızı ölmemiş işte. Buyrun bakalım, başka bir şekilde vurmaya, bana bok atmaya çalışın. Ne boku atacaksanız. Öldürmüşüm kızımı işte, bana daha fazla yapabileceğiniz bir şey var mı? Canımı daha fazla acıtacak bir şey bulabileceğinizi mi sanıyorsunuz??? Köylü diye aşağılamanıza mı aldıracağım? Ama adiliğiniz canımı acıtıyor. Bana bunca kin besliyor olmanız acıtıyor. Beni sürekli aşağılama çabalarınız acıtıyor. Yeni değil ki bu, onlarca yıldır süregelen bir şey. Ve artık dayanılmaz noktaya geldi. > Tek hatırladığın, long Q de long Q, long Q de long Q, long Q de long Q ve de Lavinia için (sana göre) birşey yapmamış olmam. Öyle dememişim de böyle demişim. (Sizin tek takıntınız long Q de long Q, long Q de long Q, long Q de long Q. Evet, bana göre birşey yapmadınız. Kim diyecek bir şey yapıp yapmadığınızı? Ve de halen ısrar ediyorsunuz sanki yapmışsınız gibi. Ne yaptınız Allah aşkınıza?! Ne yaptınız?! Halen üste çıkmaya çalışmayı bırakın artık!) > Neredeyse Lavinia kaybının faturası bana çıkacak.
(Evet, Lavinia'yı ben öldürdüm; evet, Carlo yanımdaydı, onu kucağımdan almayan o; ama yine evet, bu ölümden en az sorumlu biziz. Baş sorumlu bir kere bakmaya gelmeyi bırakın, kocama aspirin vermeyenler, ve yatan hasta dışındakilere aspirin dahi verdirmeyen salak kuralları koyan işgüzarlar. Ve evet, anne gibi bir annem olaydı da Lavinia yaşıyor olurdu. “Her yapmak istediğinize engel olacak, hiçbir şey yapamayacaksınız” diye kıs kıs gülen bir kadın! Hiçbir kararımıza, koyduğumuz ada bile saygısı olmayan bir kadın. Sezaryen da sezaryen diye baskı yapan kadın. Evet, siz de hamileliğim sırasında aşağılamalarınızla, despotluğunuzla, aynı annem gibi saygısızlığınızla, ve dahi onu durdurmayışınızla aynen sorumlusunuz Lavinia'nın ölümünden. Hele de sonrasında yaptıklarınız için çok ağır bir fatura taşıyorsunuz ve bu bedeli ödeyip kendinizi affettirebilmeniz çok zor.) > Zeynep sekiz kilo aldığında şişman demişim, o da olmuş “Sadece insanların ne yapmaları gerektiği de değil, kaç kilo olmaları gerektiği de” benim dayatmam... (Evet öyle. Ben zayıfım, p bıngıl bıngıl. Bir insan bu kadar takıntılıysa başkalarının kilosuna, kendi ile bir derdi olduğundandır. Sizinki sadece bir yorum değil, aşağılama/kötüleme. Zeynep sekiz kilo mu almışmış? Hadi almış olsun, size ne? Ben kimsenin kilosu ile ilgilenmiyorum. Tek derdiniz bu. O da takıntı. Kendiniz ile başkalarının fiziksel özellikleri ile uğraşmak. Size ne?) (Bu arada Zeynep mi söyledi sekiz kilo aldığını? Yoksa bu da bizim yetişemeyeceğiz diye ödümüz koptuğu gibi "bilgi" mi?? Ve de kaç kilo bilmem ama Alper de bir ara çok kilo almıştı, ona hiç laf ettiniz mi? Ettinizse neden ben hiç duymadım? Neden Alper'in şişmanlığına laf edilmedi de veya ben onu hiç duymadım da Zeynep'inkini defalarca duydum? Tesadüf mü? Olabilir tabii...) > “Lavinia bugün Lara ile mutluluğumda bile her duygumun altında. Evet, öğrendim baş etmeyi, evet kendimce barış yaptım hayatla da ölümle de” yazmışsın, ama yazdıkların ve davranışların bunu desteklemiyor ve ben çok endişeleniyorum. Geçirdiğin travma çok büyük, anlıyorum, ama onu hep canlı tutmaya gayret ediyorsun. (Yine altı boş iddia. Yazdıklarım ve davranışlarım desteklemiyormuş. Mesela? Ne yazmışım nasıl davranmışım ki tezat var söylediğimle? Bir örnek yaa, insan bir bok atarken bir ipucu verir mantık zincirine dair. Ama mesnetsiz atmak ata sporu ailede. Ve ah ah ah, tabii yine çok endişeleniyor kadıncağız benim için, ah çok endişeleniyor. Ah geçirdiğim travma çok büyükmüş, ah çok anlıyor ama işte ben canlı tutmaya gayret ediyormuşum! Ne sanıyordunuz? Veya ne yapmalıyım sizce? Lavinia'yı unutayım, sizin gibi hiç var olmadı, doğmadı, yaşamadı sayayım, bu mu sağlıklı??? Böyle yapsam endişelenmeyeceksiniz, öyle mi? Evet, en doğrusu kadınların ölen çocuklarını unutup gitmeleridir (!) Gelin görün ki Lavinia benim kalbimde her zaman, ben ölene kadar VARolacak! Bu da böyle biline. Artı, ben Lavinia'nın travmasını değil anısını canlı tutmaya gayret ediyorum. Sizse, özür dileyip bunları bana unutturmak yerine kendinizi haklı çıkarma çabasıyla inkar ederek sizin ve ailenin vurdumduymazlığı ve kalaslığınız ile bende yarattığınız travmaları ısrarla bastıra bastıra, kanırta kanırta canlı tutmaya gayret ediyorsunuz.) (Sizin lafınız üzerinden gidince "Anısını canlı tutmaya gayret ediyorum" demem yanlış oldu, buna gayret etmiyorum, Lavinia'nın anısını canlı tutuyorum. Ve ölene kadar da tutacağım! Bunu da böyle bilin. Neydi yani, bir daha Lavinia'nın adını anmasam, size de kimseye de hatırlatmasam, sizin yaptığınız gibi o hiç var olmamış gibi davransam mı sağlıklı olacaktım? Doğrusu buydu, bu çünkü size göre! Dünyanın tüm psikologları, tüm psikiyatrları, tüm çocuklarını kaybetmiş anneler babalar herkes bunda yanlış bir şey olmadığını, çok doğal olduğunu söylese bile siz yanlış dediniz mi yanlıştır. Ben tamamen yanlışım, siz sonuna kadar doğrusunuz elbette (!) Bu kararı verme yetkisi de bana ait değil elbette (!) Siz uygun görmüyorsanız kızımın anısını da yaşatmamalıyım!) > Long Q’yu söylememin nedeni de endişem. O da büyük kabahat! Laf anlatmaya çalıştım. Beni mi dinleyeceksiniz! (Ah yine endişesi ah endişe küpüne çeviriyorum ben bu kadını yaaa... Her yaptığım yapmadığım endişelendiriyor onu... Ah laf anlatmaya çalışmış! Ah o anlatmaya çalışmış da ben kazkafa anlamamışım tabii. Ah ah ah... Sırf bizim için endişesinden, sırf bizi düşünmesinden; yoksa kendi doğrusunu bize dayatmak istemesinle hiç alakası yok. Ben kötüniyetliyim. Ah onu da dinlememişiz, ah onu dinlemedik diye vah başımıza ne kötülükler geldi. Ah ah ah... Baktırmadık, ikinci çocuğumuz da aynı nedenle öldü. 3 yaşında olsa da yine LongQ yüzünden ölme tehlikesi vardı, halbuki baktırmış olsak engelleyebilecektik, şimdi halen Lara tehlikede ve biz karacahilliğimizle ne yaptığımızı bilmiyoruz. Oysa teyzem bizi karacehaletimizden korumaya çalışıyordu çalıştı hep.) > Farkında mısın, artık seninle hiç ciddi birşey konuşmuyorum, çünkü her sözü en olmadık yerlere çekiyorsun. (Evet, artık ben sizinle hiç ciddi hatta ciddi olmayan bir şey konuşmuyorum çünkü nereden alakasız bir laf edeceğiniz belli değil; çünkü her söylediğiniz olmadık bir aşağılama ve suçlama. I feel the disrespect and the belittling to my core, in my bones as a slap to my intelligence, my judgment, my honesty, my grip on reality, my very adulthood. That's how I feel when I try to have any sort of decent conversation with you. Durup dururken, neyin ne olduğunu bilmeden, telefon ettiğinde Lara ağlıyor diye "Aman da izbandut gibi durma şu çocuğun başında." Kendi izbandut gibi bizim başımızda durmuş büyürken, üstelik onun çocukları bile değiliz ama anneme bana elma dahi soymamasını söylemiş bir kadın bana bu lafı etmeye kalkıyor. Ve dahi, dediğim gibi, konunun ne olduğunu bile bilmeden, sormaya bile gerek görmüyor zaten.) > Alacağınız evi görmek için annenin arabadan bile inmediğine çok sinirlenmiştin, sonra inip duvardan baktığınız ortaya çıktı. (Haa demek arabadan inip duvardan baktığımız mı ortaya çıktı? Nasıl ortaya çıktı bu? Annem oğlunun başı üzerine yemin mi etti de çıktı???! Hadi etsin, etsin de ortaya çıkmış olduğunu ben de kabul edeyim. Ha annem oğlunun başı üstüne yemin edemiyorsa da siz “Bok yiyeyim” deyin.) > Fikrini söyleseydi diyordun, şimdiki evinizi beğenmemişti, gene aldınız. (Fikrini söyleseydi mi diyorum??? Fikir söylemek ayrı kendi fikrini dayatmak ayrı diyorum. Evet aldık. Almayacak mıydık? Annem mi karar vermeliydi? Annem beğenmediyse almamalı mıydık?? 40-50 yaşında bile olsak biz bilmezdik nerede yaşamak isteyeceğimizi, annem mi yaşayacaktı veya onun için mi ev alacaktık? Ne demeye çalışıyorsunuz anlayamadım.) (Kadın o kadar kanıksamış ki başkalarının her tür karar hakkını kendinde görmeyi, o kadar doğal ve normal geliyor ki onlara herkesin ne yapacağını dikte etme hakları, böyle bir lafı hiçbir rahatsızlık duymadan edebiliyor. Benim, ve de normal insanların asla kuracağı bir cümle değil bu. Ha evet, beğenmemiş olabilir, bunu da söyleyebilir, ama sonrasında susar ve kabul eder. "Karar hakkı onlarındır" der her ne kadar rahatsızlık duysa da. Ama Kuruçeşme'de böyle bir saygı gösterilebilir mi kimseye? Asla!) (İşte kendini dayatma bu. Sizin istediğiniz, veya sizin uygun görmediğiniz bir şeyi yapmadık mı vay halimize! Sizin düşündüğünüz şekilde davranmayı bırakın, sizin zevklerinizi ve tercihlerinizi paylaşmayanların vay haline! İlla kendinizi dayatacaksınız. Yoksa, 40-50 yaşında insanların kendi hayat tarzlarına ve isteklerine uyacak şekilde ev bulup satın almalarına suçlayıcı bir şekilde "Annen evinizi beğenmemişti, gene aldınız" demenin abesliğini dahi görmüyor.) (Ve de o zaman beğenmemişti annem evimizi ama şimdi çok beğeniyor, ne oldu şimdi?) > Senin bana yaptığın terbiyesizlikler long Q’ya bin basar. (Yaa yine benim ona yaptığım terbiyesizlikler (!) Yine örneksiz bok atma. Kendinin terbiyesizliklerinden ise hiç bahsetmeme! Ah evet, ona "Yumurta ister misiniz?" diye sormamıştım değil mi? Ne büyük terbiyesizlik!) (Long Q'ya bin basar diyebilmesi de, dediğim gibi sadece bir anne-babanın hakkı olan hakkı kendinde görmesinden ve bunu çok doğal/normal saymasından, saygı sınırını bilmemesinden. Yoksa böyle bir terbiyesizliğe, hele de bin basacak çok az şey var hayatta.) > Telefondaki bedduanı duymadım. Şimdi de hasta olduğumu yazmışsın. Maraş’ta Lara’ya durumumu anlatmışsın. Bravo! Psikolog olarak teşhisi koymuşsun. Kabahat onun gelip bana söylemesi olmuş. Ama bu long Q demem gibi vahim birşey değil; alt tarafı hasta olduğumda ısrar... Senin teşhisin mutlaka doğrudur; Lara’ya da hiç yanılmadığı söylemiştin. Ben psikologa baharda görünmüştüm, akıl sağlığıma tam puan verdi. (Bu kadar göz göre göre X sergileyen birini teşhis için psikolog olmaya gerek yok. Gidin doktora da o söylesin size bana inanmıyorsanız. Lara'ya da hiç yanılmadığımı mı söylemiştim??? Ne zaman söylemiştim?? Nereden duydunuz bunu? Ve psikolog akıl sağlığınıza tam puan verdi, öyle mi? Bu Alper'in benim yanıma gelmemesini söyleyen psikolog arkadaşı olmasın sakın! Aman süper biliyor sizin psikologlar (!) Alper'e kaç defa sordum adını vermedi, meslekten men edilmesi için şikayet dilekçesi yazmak istiyorum gerçekten. Sumru'ya mı sorsam acaba o verir mi?) > Sen en son ne zaman gitmiştin? (I was crying to my therapist about my mother and my aunt; I asked him “Why do I keep going back in there only for them to hurt me again? I don’t get it.” He said “Gülin, it’s because you are looking for love and compassion where there should be; it's because you’ve got hope, you keep hoping for them to change, to see you, hear you, love you.” Then he added: “It might be time for you to start accepting that they are incapable of change, incapable of loving. At least loving in the sense you define love, the way you want them to love you.” I was shattered. That was not what I wanted to hear. I wanted a mother, I wanted my family. He said “Stop hoping for love from people who have no idea how to love.” No contact is the most final, non-negotiable and unequivocal way of bringing closure (or the closest you'll ever get to closure) to a relationship which has no mutuality (and thus no realistically healthy future) Yes, he is right. So this is my way of saying "I'm done. Enough is enough. It ends HERE." I've come to the realization that I was quite literally killing myself merely by continuing to have hope. I was still, even after all those years of crushing futility, pouring so much of my energy into a relationship that was so clearly doomed (indeed long-dead). He said “Trying to make an X see the error of their ways is an intensely infuriating, pointless and ultimately ineffably self-defeating exercise. Every caring suggestion, accurate observation, justified accusation or constructive criticism either bounces straight off them or is met with seething, formidable anger and defiance. Typically, an X will also do one of two things: project (blame-shift) or deflect (avoid the issue/change the subject).” He was spot-on!) > Hem iyi hem kötü bir haber: önlem için ileriye dönük söylenenlerin yinelenmesi bunamaya (bana başka bir hastalık teşhisi koyduysan yazıver) girmiyor. Bunamaya girenler şunlar: önceki yıllardaki olaylarla yaşamak, onların esiri olmak, unutamamak, unutmak istememek, tekrar tekrar gündeme getirmek, olayları anlayamamak, doğru hatırlayamamak, değerlendirememek – yani senin durumun. Gerçekten endişeleniyorum. (Gördünüz mü yine endişeleniyor. Ah ne endişeleniyor benim için, ah ne ilgili ne şefkat dolu. Evet, benim (doktor tarafından tasdikli) teşhisim var ama dediğim gibi, eğer kendinize bakacak, kendiniz için de endişelenecek olursanız bir gün gidersiniz psikoloğa, hatta şiddetle tavsiyen psikiyatra, o söyler. Bu arada bunuyor mu diye ben söylemedim, Alper demişti. Geçen sizin anlayış kıtlığınıza öfke duyduğumda Alper'in dediğini hatırladım ve bu öküzce davranışınızın ardındaki sebebin bununla alakalı olabileceğini, yoksa öküzlüğünüzden olmadığını düşündüm. Ama siz ısrar ediyorsanız illa zihniniz yerinde, sadece öküzlüğünüzden veya bana karşı beslediğiniz kinden dolayı yapıyorsanız da öyle olsun. Benim için her iki durum da sizden uzak durmak için yeterli sebep.) > Alper’de apne varken belki 30 kez hekime gözükmesini söylemiştim. Bana saplantılı ya da bunak demedi, ve sonunda hekime gitti. Konuyu sonra hiç açmadık. Aynı şekilde, yaşı nedeniyle bir kalp doktoruna gözükmesinde ısrarcı olmuştum, 15-20 kez söyleyerek. Göründükten sonra konuyu hiç açmadık. Arkadaşlarım da bana aynı şeyi söylüyorlardı, her biraraya geldiğimizde. Sonunda yaptım. Onları hiç bunak ya da takıntılı olmakla suçlamadım. Sana tabii ki “kalp doktoruna görünün” diyemem, çünkü biliyorum ki onun öfkesi de on yıl sürecek. Herkes kambur durmamamı hep hatırlatıyor, gene takıntı, bunaklık konu olmuyor. Alperlere dün de kemik yoğunluğu ölçtürmelerini söyledim. Yaptıracaklar, ama çocuklarla kolay olmuyor. (Alper, dediğim gibi sizin için bunadı mı lafını defalarca hekime gözükmesini söylediğiniz için değil, on dakika önce bahsettiğiniz bir konuyu, aynı lafı tekrar ettiğiniz için dedi. Demediyse de ben ne olayım, ölüm döşeğimde kıvrım kıvrım kıvranayım, cehennemde çatır çatır yanayım. Deyip de inkar ediyorsa, ki etmeye çalışmış, Alper ölüm döşeğinde kıvrım kıvrım kıvransın, cehennemde çatır çatır yansın.) (Dedim ya bir anda LongQ lafını üç kere söyledim lafınız raftan kalktı, şimdi diyorsunuz ki “ne var defalarca söylemişsem, Alper'e apne için 30, kalbine baktırması için 15-20 kere söyledim, baktırdı, sonra da konuşmadık bile.” Bu mu argümanınız? Bir, ben Alper değilim. I am, and always have been, a very independent woman and I have always resented that kind of concern about myself. İki, Alper, daha önce dediğim gibi, politik. O susar ve uyar, o çıkarına halel getirmez, para akan yerde sorun çıkarıp paranın akışına engel olmaz. Ben öyle değilim, doğru bildiklerimi, düşündüklerimi açıkça söylemekten hiçbir zaman çekinmedim. Eğer Alper'in gerçek yüzünü test etmek istiyorsanız onunla para ilişkinizi kesin, sonra konuşalım. O zaman halen aynı şekilde davranıyorsa Alper'e haksız yere bok atmışım diyerek özür dilerim; ama bu koşullarda, yorumlarımın doğruluğuna inanma hakkımı koruyorum. Üç, burada konu benim bir şeye baktırmam değil, sadece bir anne-babanın söz sahibi olabileceği çok hassas bir konu. Ve siz bu kişisel sınırı, size defalarca rahatsızlık uyarısı yapılmasına rağmen ısrarla ihlal ediyorsunuz! İşte hastalık kısmı burada giriyor işin içine. Sizin bunu ısrarınız is very disrespectful, not only to me, but also to my husband and to us as adults and as a couple. Tabii sizin egonuz öyle şişkin ki bunu anlayabilmeniz ve saygı göstermeniz belli ki mümkün değil. Bir şeyden rahatsızlık ifade ettiğimde neden "Peki Gülin" denip bir daha söylememeyi denemiyorsunuz? Ben ısrarla aynı şeyi tekrarlamanızdan bıktığımı çığlık çığlığa söylediğimde bile neden "Kusura bakma Gülin, seni bu kadar rahatsız ettiğini anlayamamıştım, özür dilerim" diyemiyorsunuz da halen kendi yaptığınızı haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz "aman başkaları bir şey demiyor, benim dediğimi yapıyorlar" diye??? Ben başkaları değilim, I am an individual. And I am totally entitled to my emotions! If you disrespect them, I will be hitting back at you. Haklı değilsiniz ve binlerce insanın benden başka türlü tepki vermesi de sizi haklı çıkarmayacak. Mantıksızlık bu kadar olabilir.) (Başka bir nokta da şu: Siz başkalarına bir şeyleri 15-20 kez söyleyince, onlar size bazı şeyleri hep söyleyince neden sorun olmuyor da, sizinki düşüncelilikten endişe oluyor ama ben size bir tek kez, Alper'in söylediği bir şeyden esinlenerek "Acaba öyle mi?" diye düşündüğümü söylediğimde bu kadar tepki veriyorsunuz? Bu çifte standart, tutarsızlık, mantıksızlık, "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" değil de ne? Büyük bir ironi bu: Siz Alper'lere, arkadaşlarınız size kalbinize baktırmanızı söylüyor, herkes kamburluğunuz hakkında laf ediyor, sorun olmuyor. Fakat nedense ben Alper'in gündeme getirdiği bunamayla ilgili bir lafı söyledim diye çok alınmışsınız. Ne var bunda teyze? Herkesin başına gelebilir, günüzümün hastalığı. Alınacağınıza neden ona da baktırmıyorsunuz? Kalbinizden daha mı az değerli beyniniz?) > Annene gerçekten iyi mi davrandın? Senin yazdıklarından bana hiç öyle gelmedi. (Anneme kötü davranmışım yani? Ne yapmışım? Dövmüş müyüm? Ne yazmışım da size hiç öyle gelmemiş? Yine altı boş, mesnetsiz iddia! Ay onu aç bıraktım ve unutamıyor değil mi? Sanki ben yedim de ona vermedim, sanki dolap boştu, yiyecek hiçbir şey yoktu ve o açıp almaktan acizdi! Ben anneme kötü filan davranMAdım! Annem bana yanlış davranmış ve ben ona ÇOK HAKLI bir tepki vermişim sadece. Olayları doğru tanımlayın doğru ifade edin.) > Kimse de inanmaz.
(Kimse de inanmazmış! Kimsenin inanmayacağı, gün gibi açık olan şey annemin bana adaletli davrandığını, Alper'i kayırmadığını, Alper'e bağışta bulunmadığını iddiası ama nedense ailede herkes böyle bir şey yokmuş gibi davranıyor!) > Yazdıklarının tümünü bir oku. (Lütfen önce kendi tavsiyenize kendiniz uyun. Hatta benim yazdıklarımı da okuyun ve çarpıtmadan cevap verin ki okuduğunuzu anladığınızı bilelim.) > Terbiyesizliğine bak: telefonumu bloke ediyorsun, ama sonra istediğin zaman sen yazıyorsun. (Kadın bir gün önce aynı lafı WhatsApp'tan yazmış. 10 Kasım 19:05 tarihli mesajı şu: “Istedigin zaman telefonumu bloke ediyorsun, istediğinde bana yazıyorsun. Önceki iletine yanıt olarak terbiyesiz yazmıştım.” Ben 22:44'te cevap yazmış ve açıklamışım. Demişim ki “Ne tesadüf! Ben de size aslında 'Terbiyesizleşmeyin' yazmıştım ilk önce de sonradan değiştirdim. Evet, maalesef bazen WhatsApp bloke etmem gerekiyor. Benim ruh sağlığım bozulduğunda bundan etkilenen küçük bir çocuğun sorumluluğunu taşıyorum çünkü. Hazır olmadığım zamanlarda bilmeden sormadan, ağızdan çıkan lafın ne anlama geldiğini düşünmeden yazılan şeyler sinirlerimi laçka ediyor. Gündelik hayatımda WhatsApp sık kullandığım bir şey olduğu için başka biriyle yazışma sırasında gözüme takılırsa bütün günümü mahvedebiliyor. WhatsApp'la özel alanımı saygısızca/münasebetsizce işgal edenleri durdurmam, engellemem gerekiyor bazen. Ne kadar isabetli davrandığımı da göstermiş oldunuz. İyice tepemin atmasını engellemişim. Sonradan yazdığınız mail en azından kabul edilebilirdi... İsterseniz e-postadan yazmayı biliyorsunuz nasıl olsa. Onu çok kullanmadığım için, kendimi abukluk kaldırabilecek durumda hissettiğimde açıp bakıyorum, dolayısıyla sorun yok.” Sanki ben bunu yazmamışım, açıklamamışım gibi, kadın ertesi gün bir kez daha aynı suçlamayı yapmaya kalkıyor! Anlamamak, anlamazdan gelmek de bir erdem belli ki ona göre.) (Aslına bakarsanız bu da çok açık kanıt: Ya akıl sağlığı yerinde değil, bir gün önce söylediği şeyi hatırlamıyor, ona cevap verildiğini, açıklandığını hatırlamıyor ve yineliyor. Ya da ruh sağlığı yerinde değil, ona cevap verilip açıklanmasına rağmen ısrarla aynı şeyi tekrarlamaya devam ediyor.) (Benim açımdan da sürekli tekrarlanan bu akıl-mantık dışı davranış tarzı duygusal taciz ve insanı delirten bir davranış kalıbı. Damla... Damla....... Damlaa... Damlaaa.... Damlaaaaa... Damlaaaaaaa.... Ve her tekrarlanışta benim cinnetim biraz daha artıyor. Bir tek konu da değil ki, yıllardır onlarca konu aynen böyle. Çin işkencesi. Ama onlar diyorlar ki "Aa ne var bunda? Sadece bir damla. Geç git." Bir damla değil işte söz konusu. Sürekli kafana çekiç gibi vurulan damlalar. Hadi bu başkaları tarafından da teyit edilse ve bana destek çıkılsa neyse, aile toptan sapık, bu sapıklığın tarafını tutuyor. Para orada çünkü! Veya çıkar orada. Aklı başında biri olsa, dese ki "Tamam bu tartışma, yeter artık, saçmalamayı bırakın"... "Bırakın kıza baskı yapmayı, rahat bırakın," dese belki bitecek. Ama annemin de teyzemin de abuklukları desteklendikçe güç alıyorlar, ve aynı konular senelerce uzayıp da uzuyor. Ben bıktım artık ve pes ediyorum.) (Ben de aynı derecede sorumluyum aslında tabii bu durumdan. Çünkü onlar anlamıyorlar, yani anlıyorlar ama anlamak istemiyorlar, bense sanki anlamıyorlarmış gibi, salak bir öğrenciye anlatır gibi anlatma çabasıyla aynı açıklamaları farklı sözcüklerle defalarca yapıyorum. Anlamazdan geliyorlar ve asla anlamayacaklar kızım anlasana işte! Sen de salak mısın yani? Evet, maalesef bu konuya gelince, anneme ve önem verdiğim insanlara açıklama ihtiyacı duyma konusunda büyük salağım; daha doğrusu salaktım, buna son veriyorum.) > Yazdıklarının hemen hepsi yanlış ya da kötü yorum. Heybeliada dairesini annenle kendim için almıştım, çünkü eskisi artık bize uymuyor. Alperlerin de sık geleceğini umuyordum, hatta sizin de... İleride iki kardeş güzel güzel oturacağınızı düşünmüştüm. Belki çocuklarınız için de bir buluşma yeri olurdu; Lara’nın kardeşi yok. Başak ile Zeynep de ortak olursa, hemen satılığa çıkarırlar. Benzer bir daire bir daha satın alınamaz; çok uygun fiyata aldık ve o tür daireler pek satışa çıkmıyor. Ama Alper’in hakkaniyetli teklifini kabul etmemişsin. Bizim ne zaman öleceğimiz belli değil. Ananen gibi yaşarsak, daire ancak 25 yıl sonra sizin olur! Gerçekten Alper’in çıplak tapunun yarısı için dairenin bugünkü tam tapu değerinden mi sana ödeme yapmasını istedin, bana yazdığın gibi? (Yine korkunç korkunç, korkunç ötesi adice ve mesnetsizce suçlamalar! Neresinden başlasam bilemiyorum. 1- Size nerede yazmışım Alper’in dairenin bugünkü tam tapu değerinden bana ödeme yapmasını istediğimi? Nerede???? Nerede???? Bulamıyorsanız, ya özür dilemenizi bekliyorum ya da bok yemenizi. Tüm bu iftiraları atmaya utanmıyorsunuz değil mi??? Ve de ben mi sizi endişelendiriyorum???!! (Tapu değerinden asla istemediğimi biliyorum da yazdığımda açıkça % 70 demişim. Yani hadi konuşmada geçmiş olsa neyse, yanlış hatırlıyor diyeceksiniz, yazılı da duruyor. İnsan bana böyle bir bok atmaya kalkmadan teyit eder, tekrar döner kontrol eder de ondan sonra bok atar. Ama belli ki ehliyetsiz...) (Asıl Alper'e "Gerçekten Gülin'e 'Bir gayrimenkul ün intifa hakkı bedeli gayrimenkulün 2/3 üdür… Kanunen… Vede mantıken… 1/3 te kuru mülkiyettir… Sonuçta 1/3 ün yarısı senin ise 1/6 sı kanuni ve mantıki fiyatıdır bir yerin…' dedin mi, bize yazdığın gibi?" demesi gerekirken bana saldırıyor. Kanunen ve de mantıken intifa hakkı bedeli 2/3müş. Benim hissem 1/6 sı kanuni ve mantiki fiyatı imiş! Mantıki diye de iki kez vurgulamış. Yani kuru mülkün değerinin intifa hakkı sahiplerinin yaşı ile hiç alakası olmaması mantıklı mı??? Herif bunu yazmış açıkça. Utanmadan... Ve teyzesi de hiç utanmadan ona destek çıkıyor. Sonra da diyor ki "Hiç öyle kayırma filan yok dediğin gibi." Yaa yok, belli hiç yok!) 2- Ah demek Alper adil bir fiyat önermiş, öyle mi? “Gerçekten Alper'den tam fiyat istedin mi?” Haa, istedim (!) Alper'e rakam filan söylemedim ben, bunu kafanıza sokun bir. Kendi “3te biridir” dedi. Bunun üzerine de ben bu düşünceyi sildim geçtim. Sonradan araştırdım tabii. % 70-80 gibi bir rakam buldum. Hatta 71 olduğunuzda % 90 oluyor. Bakınız İntifa Hakkı Ve Kuru Mülkiyetin Değeri "Üzerinde intifa hakkı bulunan bir gayrimenkulün (kuru ya da çıplak mülkiyetinin) değeri nedir? Bu sorunun 3 cevabı olabilir: 1) Harçlar Kanunu bakımından gayrimenkulün tam mülkiyetli değerinin 1/3’ü (HK md. 64/son). Yani intifa hakkıyla yüklü kuru mülkiyet ile ilgili tapuda yapılan işlem için 1/3 oranında harç ödenir. 2) Vergi Usul Kanunu bakımından, intifa hakkı sahibinin yaşına göre 3/10’u ile 9/10’u arasında (VUK md. 296). Bu hesaplama, bir tablo üzerinde şu şekilde gösterilebilir: Ha ama tabii Alper'in işine geldiği için Harçlar Kanununa göre belirlenmeli değer, Vergi Usul Kanununa göre değil! Sizin "kayırmacılık, çifte standart, kamplaşma yok" dediğinize kim inanacak Allah aşkınıza?! Kim?
İyi ki de internet denen bir şey var da araştırıp bulabiliyorum, yoksa her dedikleri palavrayı bana yutturabilecekler! Alper'in "Hesaba isim eklenemiyor" demesi gibi. Doğru bir bilgi veriyor ama sanki başka yolu yokmuş gibi devamını söylememesi aynen yalan söylemek. Sanki o hesap kapatılıp üçlü hesap açılamazmış gibi! Benim bu konulardaki b/ilgisizliğimden faydalanacak adam. Sanıyor ki ben de araştırmadan yutacağım! Ama annem yutuyor herhalde onun her dediğini. Ne de olsa yerlere göklere sığdıramadığı oğlu! Ha eğer Alper bunları bilmiyorduysa, "Ben sadece Harçlar Kanunundan haberdardım, Vergi Usul Kanununu bilmiyordum" diyorsa, ardından "İki çocuğumun da ölüsünü göreyim" diye yemin etsin, ben özür dilerim. Hoş, onda da bahane değil tabii, "Araştıralım değeri ne eder?" veya "Seninle anlaşabilirsek rakamda" filan diye beni de tatmin edecek bir orta yol bulmaya çalışması gerekirdi direkt istifade etmeye kalkmak yerine. Alper'in hakkaniyetli teklifini kabul etmemişim, öyle mi?! Siz de “Çok uygun fiyata aldık” deyip rakam belirtmemişsiniz. Annemin dediği gibi bir milyona değil de Alper'in dediği gibi 800.000'e-700.000'e mi aldınız? Ok. Alper'in önerdiği rakam da adil fiyat mı? Pekala. Süper. Şimdi Alper kendi ve sizin için çok hakkaniyetli teklifimi kabul etsin lütfen. Let's turn the tables around. Ben Alper'e 700binin altıda birini vereyim, o bana satsın hissesini. Sonuçta bizim durmasını isteyeceğimiz bir ev orası. Ok mi? Tamam mı? Anlaştık mı? Adil bir öneride bulunuyorum, değil mi? “Pışşııık” dediğini duyar gibiyim Alper'in. Siz duymuyor musunuz? Ah siz “Çok uyanıksın” dediğini mi duyuyorsunuz? Ah tabii o da olabilir. Ama uyanıklığı o yapmaya kalkarken sorun yok, sadece o yapsın uyanıklığı, siz de destekleyin. Ayıp be. Utanmanızı bekliyorum.) > Sen olsan öyle yapar mıydın? Ne yapar mıydım? Alper gibi uyanıklık yapıp "hakkaniyeti 3te biridir" der miydim? Hayır, demezdim. Haa tabii ki tam fiyatını ödemezdim ama zaten Alper'e öyle bir şey demişliğim YOK! Bok yiyin yaa bok yiyin! Öyle bir şey söylediğimi gösteremezseniz bok yiyin. Eğer gösterirseniz de ben yiyeceğim tabii ki. Hatta sizin bokunuzu da yerim! Hodri meydan. Adil olan, Alper'in, ki belli ki bu kanunları gayet iyi biliyor, benimle % 70-80 hadi bilemediniz % 60 diye pazarlık yapmaya kalkması idi, "Kuru malın değeri % 33'tür, senin ise 1/6 sı kanuni ve mantiki fiyatı" demesi değil. İlk söylediğimde hiçbir imada bulunmamış, sadece olanı ifade etmiştim ama şimdi diyorum: Alper'in bunu demesi aynen çıkarcılığı, aynen beni dolandırmaya çalışması. Kuru malın değerinin intifa hakkı sahibi 18 yaşında da olsa 98 yaşında da olsa aynen üçte bir etmesi mantıklı mı????!!! Ama Alper'in dediği aynen bu. Sonsuz bir kesinlikle "Ederi bu" dedi bitti. Dediğim gibi benim için de bu koşullarda satma fikri bitti anında. "Ama Alper'in hakkaniyetli teklifini kabul etmemişsin." Haa, Alper'in sonsuz hakkaniyetli teklifini kabul etmemişim. !!!! Vay bak öküze, kabul etmemiş böyle HAKKANİYETLİ teklifi. Öylesine hakkaniyetli halbuki kardeşinin teklifi (!) Yine yuh ki ne YUH! O satıyor mu bana üçte biri fiyatına? Kesinlikle satmaz. Salak mı? Ama ben salaklık yapmadığım zaman yine suçluyum yaaa, yine suçluyum yaaa! Böğk kusturuyorsunuz yaa, böğk kusturuyorsunuz bu kadar açık göz göre göre taraflılığınızla. Böööğk! Böğk ki ne böğk! 3- Beni kusturan başka bir tutarsızlık/taraflılık da şu ki, teşekkür beklemeye gelince, öldükten sonra zaten kullanamayacağı, o yaşarken de benim hiçbir işime yaramayacak bir kuru mal verdi diye aman çok bir şey yapmış gibi minnet bekliyor. Fakat Alper'e benim satışım söz konusu olduğunda ise "Bizim ne zaman öleceğimiz belli değil. Ananen gibi yaşarsak, daire ancak 25 yıl sonra sizin olur!" demeyi de biliyor. Güler misin ağlar mısın cidden... > Senin payını başkasının almasını tabii ki istemiyorum; sonra bize rahatsızlık verir. Zaten de kimse almaz. Biz o daireyi kullanıyoruz; anlıyorsun, değil mi? (“Biz o daireyi kullanıyoruz; anlıyorsun, değil mi?” Lafa bak, aşağılamaya bak. "Biz o daireyi kullanıyoruz, anlıyorsun, değil mi?" Ah yok anlamıyorum. Ben aptalım (!) > “Ben öyle bir şey mi demişim? “Sevilmez biri” mi demişim size?” yazmışsın. Hayır, “onu hayatta kimse sevmedi, o nedenle böyle (hasta)” diye Lara’ya söylediğini kabul ettiğin sözlere atıfta bulundum. "Onu kimse sevmemiş, o nedenle böyle" dedim, doğrudur. (Yani onu dedim, dediğimin doğruluğu yanlışlığı tartışılır, benim düşüncemdir, herkesin kendi düşüncelerinde/inançlarında özgürdür. Aynen sizin benim hakkımda olumsuz düşüncelerinizde özgür olmanız gibi.) Hasta lafını ise sizin eklediğinizin farkındasınızdır sanırım, benim kast ettiğim ve söylediğim "O nedenle böyle huysuz"dur. Hani doğruyu bilmek isterseniz kıçınızdan uydurmak ve benim ağzıma laf sokmak yerine diye dedim... > Lara “annem hiç yanılmaz”, deyip durdu. Bu söz 5 yaş sözü değil. (Aman da 5 yaş sözü değilmiş. Ne biliyorsunuz teyze 5 yaş çocuklar konusunda?? Ne biliyorsunuz? Bilginiz tecrübeniz ne? Siz ne zaman 5 yaşındakilerin sözleri konusunda uzman oldunuz? Evet, ben de bazen ukalalık yapıyorum uzmanlık alanım olmayan konularda ama yaptığımda/yapacağımda günlerce haftalarca aylarca okumuş oluyorum; yüzlerce değilse de 40-60 farklı kaynaktan araştırdıktan sonra bir şey söylüyorum. Siz ne okudunuz "5 yaş çocukların sözleri" konusunda? Internete girip bir tek sayfa baktınız mı? Araştırmalarınızdan bilgileri lütfen benimle paylaşın ki ben de çocuğumla ilgili yanlış bir şey yapıyorsam bileyim, aydınlanayım. Psikolojide bazı şeyleri bilmek için psikolog uzman olmak gerekmiyor. Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunun İş Bankasına döviz çevirme yetkisi veya benim adıma fiyat kararlaştırma yetkisi vermediğini anlamak için hukukçu olmaya gerek olmadığı gibi. Veya 3 artı 5'i yapmak için matematikçi olunması gerekmediği gibi... Bazı şeyleri 15 yaşında aklı başında, okuduğunu anlayan, kafası çalışan herhangibi bir anlayabilir. Tedaviyi bilmeyebilirim ama sizdeki sorunu görmek çok zor değil. "golden child" and "scapegoat". Bunlar çok iyi tanımlanmış patternlar. Bizimkinin cuk oturduğunu görmek de iş değil. Anlıyorum, sizler de kurbansınız. Ama bu size beni de kurban yapma hakkı vermiyor, beni kurban yapmaya çalışmanızı masumlaştırmıyor. Just because you have come from a dysfunctional family doesn't give you the right to perpetuate the abuse. Ben de sizin “suçlu” olmadığınızı söyledim ya, aileden gelmiş işte. Ama bunu kırma sorumluluğu da size ait.) > Annen Alper’e henüz birşey vermedi. (Halen annen Alper'e bir şey vermedi diyor(lar)! Ortak hesap yaptığı paranın yarısının Alper'e bağış olduğunu size anlatabilmek için vergisini vermesi gerektiğini söyleyerek şikayet mi edeyim istiyorsunuz? Şimdi "Senin de elden getirdiği para hediye, onun vergisini de vermen gerek" demeye kalkarsınız, ben hemen durdurayım sizi. Evet, biliyorum. Ama ben sizin gibi "Alper'e ortak hesapta açılan paranın yarısını filan ona vermedi" diye yasal gerçekleri inkar etmiyorum. It's very telling, so very telling that you don't mention anything about my mother's injustice. It's all about how right you are and how wrong I am. I am done with you. Unless you come up with a sincere apology. Unless my mother comes up with a sincere apology. Or unless you go to a psychologist to discuss the issue. Ciao, arrivederci... Gökçeada'yı da vermiyorum, bilginize. Annemin bana borcu var. Halen bekliyorum ben o hesabın kaç seneden beri ortak olduğunu ve içinde dönen tüm rakamları. Bilelim Alper'e en fazla ne bağışta bulunmuş annem? Ha ben Alper'e artı Sumru'ya güveneceğim sözüne, çünkü onlar tembihli, çünkü onlar harika insanlar ama onun bana güvenmesine gelince olmaz di mi? Yatırsın annem tüm parayı benimle ortak hesaba. Veya desin dürüstçe "Hepsini Alper'e veriyorum," veya "İstediğim kadarını Alper'e veririm, ona çok sana az veririm, sana ne?" "Evet kayırdım ve kayırıyorum" desin, o zaman yapsın istediğini. (Tabii bu vakitten sonra ona da ok diyecek değilim. Bana verdiği zararın bedelini ödemesi gerek. Ve bana çok çok borçlu.) Hem oğlunu bunca göz göre göre kayırıp hem de adilmiş eşitmiş, hatta bana daha çok yapıyormuş gibi yapmasına izin vermem. Aynı babam davranışı ya... Göstermelik palavra. İkiyüzlü.) > Lara için aradım ya... “Beş ay sonra düğüne gel” dediniz, hepimiz geldik. Hatırlamıyor musun? Doğuma annenle Alper gelmişti. Gülin, beni çok endişelendiriyorsun. (Ay yok hatırlamıyorum, ay ben Alzheimer mı oluyorum nedir bu yaşta yoksa?! Ah ah ah, hepsi geldi düğüne de ben hatırlamıyorum demek! Düğüne gelmediniz mi dedim size? Birinci yaş gününde aradınız mı? İkinci yaş gününde aradınız mı? Üçte oradaydık, dördüncü yaş gününde aradınız mı? Beşinci yaş gününde aradınız mı? Altıncı yaş gününde aradınız mı?? Aradığınızı söyleyin, ardından da “Aramadıysam ölüm döşeğimde kıvrım kıvrım kıvranayım” yemini edin lütfen. Yedinci yaş gününde yine aranmadı, mesaj atıldı! Hani ben size mesaj attığımda bozuk atıyor ve bana "Ah ben doğum günlerinde arıyorum, mesaj atmıyorum" diyorsunuz ama... Peki mesaj ne? "Laracığım, nice güzel yıllara canım." Yani Lara'ya hitaben, çünkü hele de ilk kızımı kaybettikten sonra Lara'nın her doğum günü benim doğum günüm, benim kutlanacak günüm değil! Ve yine “Ah Gülin, beni çok endişelendiriyorsun.” “Ah Gülin ah Gülin....” Ah ah ah, vah vah vah!...) > Sen Başak ve Zeynep ile pek sevişiyor olabilirsin ve onların kişilikleri sana çok uyuyor olabilir, ama maalesef bana karşı tavırları beni çok rahatsız ediyor. Önümden koşup bahçe kapısını açıyorlar ve yüzüme kapatıveriyorlar. Daha geçen gün ben kargoyu alırken, bana omuz atarak kapıdan çıktı Zeynep. Belki sen bu tavırları pek normal bulursun, ama bana uymuyor. Ne hatırımı sorarlar, ne yanımdan geçerken selam verirler, ne de ölecek olsam bir bardak su verirler. Onlarla aramda yeğen-hala ilişkisi artık yok – hergün yuvaya götürüp-getirmem, haftasonları Başak’a ders çalıştırmam vb için bu terbiyesizlikleri hak etmişim anlaşılan. Babaannelerini bile bir kez ücretsiz havaalanına götürmediler, getirmediler. Geçen hafta pazar günü de taksi ile gitti. Sorumlulukların hep tek taraflı olduğu konusunda seninle hiç aynı fikirde değilim. (Ben Başak'la da Zeynep'le de ne görüşüyorum ki pek sevişiyorum o ayrı... Diğer konuları bilmem, ayrıca tartışılabilir, ama kapının altını kapatma konusunda sizin abuk olduğunuz gün gibi aşikar, kusura bakmayın. Belli ki bana da aynen onlara yaptığınız türden haksızlık ediyorsunuz. Aman da "İstanbul'un rüzgarını da bilirsin"... Ben İstanbul'un rüzgarını bilmiyorum, Velletri'nin rüzgarını biliyorum, uçuruyor her şeyi. Ve de İstanbul'da hiç öyle rüzgar görmedim. Hadi öyle rüzgar oldu/var diyelim. Annemin kapısı dış kapıya 90 derece dik. Yani rüzgar nasıl esiyorsa o kapıdan o şiddetle girip sanki özellikle anneme işkence etmek ister gibi 90 derece dönüş yapıyor ve annemin kapısının altından, üstelik o altını kapatmış olsa da müthiç bir şiddetle giriyor ve kaç metre orası, üç mü beş mi, orada annemin yatağına ulaşıp yorganının altından ona kendini hissettirip rahatsız ediyor! Bakın şu Allah'ın, pardon rüzgarın işine! Olacak şey değil ama oluyor işte. Bir de siz fizikçi miydiniz? Bunu söylediğimde Zeynep ve Başak'la çok sevişiyor oluyorum. Aklın yolunu söyleyince taraflılık oluyor çünkü size göre. Söylediğim aklın mantığın gerektirdiği değil, mutlaka Zeynep ve Başak'la çok sevişiyor olmalıyım. Kendi öyle yapıyor ya, akıl-mantığı inkar etse de kendi tuttuğu, çok seviştiği taraf hep çok doğru çok haklı, herkesi de kendi gibi sanıyor. Aklın yolunu söylemenin bir tarafı tutmak olmadığını, birileriyle çok sevişmeyi gerektirmediğini kavrayamıyor. Alper veya Sumru bu konuda ne dediler? Siz mi haklısınız? Kusura bakmayın, işte takım taraftarlığı bu. Akıl mantığı inkar etse bile tuttuğu tarafı korumak. Ben taraftar değilim sizin gibi. Konuya bakıyor ve objektif değerlendiriyorum. Başak da Zeynep de sorumsuz olabilirler. Eğer babaannelerini havaalanına götürmek için para istemişlerse çok ayıp tabii. Ama bu, sizin onlara kapı konusunda bu şekilde davranmanızı gerektirmez. "Ne hatırımı sorarlar, ne yanımdan geçerken selam verirler, ne de ölecek olsam bir bardak su verirler." derken acaba bir kez "Ben sorunun bu noktaya gelmesine bir katkıda bulunmuş olabilir miyim, benim de sorumluluğum, yanlışım olabilir mi acaba?" diye düşündünüz mü hiç?) (Bu arada Zeynep'e "Tamam anlıyorum .:mantıksız:. ama sen de yapıversen ne olur?" dedimdi. "Sorun o değil ki. Onu yaparsam başka bir şey bulacaklar," dedi. Çok doğru! Dolayısıyla sustum.) (Sorun kendini dayatma. Kendinizi dayatma isteğiniz/ihtiyacınız. Ve siz bunu kabul edene kadar ailede hiçbir şey, ama hiçbir şey düzelmeyecek.) > Yazında çok yanlış var. (Çok güldüm buna! Benim yazımda çok yanlış var da kendi yazısında hiç yanlış yok. Kendi yazdıklarında tek doğru yok halbuki! Benimse bir tek yanlışımı da gösterebilmiş değil. Bekliyorum kıvrım kıvrım acılar içinde öleyim yeminlerini. Şimdi devam edelim mesnetsiz iddialarına: > Öyle kamplaşma filan yok. Alper’in kayrıldığı yok. (Yaa tabii yok, hiç yok. Olur mu hiç? Çok adil ve eşit davranıyor annem de siz de. Aman da ne kadar adilsiniz anlatamam. Alper'le ortak hesap açılmış, bana bilgi vermeyi bırakın yüklü borçlar da verilmiş hiç beni korumak için önlem alınmamış. Hepsi de tesadüfen ortaya çıktı. Siz Alper'e ne kadar borç verdiniz, annem ne verdi kim bilir. Bildiğim, biz burada kıvranırken, bir banka mortgage vermeyi reddettiğinde hem ödediğimiz para gidecek alamayacağız hem bir sürü dava ile başımız ağrıyacak, hem bu sorunlu yerde yaşamaya devam edeceğiz diye kıvranırken... ve dahi annemin bankada dünya parası varken... ve dahi ben ona en geç bir sene içinde bu evi satıp geri ödeyeceğimizi söylemişken bile bana borç vermeyi teklif etmedi. Siz de etmediniz. Üstelik, hiçbir bankadan alamayacağınız miktarda faizi ile ödeyeceğimizi söylememe rağmen. Ama evet, hiç Alper'in kayrıldığı yok! Teyzem de annem de kayırma yok diyorlarsa yoktur. Onların yok demeleri yeter, ben önlerine onlarca örnek koysam da bir kenara süprülür, görmezden gelinir.) > Bana telefonda “annem ikimizi karşısına alsın, mallarını dağıtsın”, demiştin. (Size telefonda “annem ikimizi karşısına alsın,” dediğim kısmı doğru, “mallarını dağıtsın” kısmı ise tamamen yanlış! Benim dediğim sadece ne verecekse açık olarak “sana şunu şunu veya sizin ikinize de şu kadar veriyorum desin” idi. “Mallarını dağıtsın” dediğimi çıkarmanız yanlış çıkarım. Bunu on kez anlattım ama hadi on birinci kez de anlatayım ama lütfen anlayın artık: Ayten teyzenin babam için söylediğini ("Seçkin'e dedim, emekli maaşın var, bir evin kalsın, gerisini çocuklara bölüştür") annemin gelip bana ağzı kulaklarında anlatması üzerine "Ha babam yapsın, peki ya sen?" diye sordum. Bu, babamın yapmasını söylediği bir şeyi kendi yapmamasının çifte standardına göndermedir sadece. Kendi yapmadığı bir şeyi babamdan beklemesinin adiliğini vurgulamaktır. Ama anlamıyor ki. O kadar kör. Veya inkarcı. Bu dediğimi anlamayıp, daha doğrusu anlamazdan gelip çarpıtarak halen bana aynı şekilde "ölmeden annenin mirasını istiyorsun" boku atmaya çalışan olursa cehennemin dibinde kendine güzel bir yer ayırsın lütfen.) > Aldığın para için annenin yazı istemesi normal; insan işini sıkı tutmak isteyebilir ve bence tutmalı da. Bizimköy evini satmamız için bizi zorladılar, şimdi Meral oturuyor, yaz kış. Satmasaydık gene kullanamayacaktık. (Tabii, dedim ya, iş bana geldiğinde işini sıkı tutacak, Alper'e geldiğinde benden habersiz, sadece ona tembihle yeterli olacak! Alper'in bana geldiğini bildiği para için garanti alınacak, Alper'e ise benden habersiz dünya para teslim edilirken hiçbir garanti gerekmeyecek. Alper'i korumak adına iş sıkı tutulur, Gülin'i korumak adına işi sıkı tutmaya gerek yok. Yuh gerçekten. Bunu anlamayıp halen görmezden gelmeye kalkmanız inanılmaz, inanılmaz...) (Artı, yine yazdım daha önce. Hadi işini sıkı tutmak istesin, ama açıkça yapsın. Gizlice, saklıca, sinsice yapmaya çalışıyor. Asıl tepemi attıran bu!) > Kuruçeşme için yanlış düşünüyorsun. (Pardon, Kuruçeşme için ne düşünüyormuşum da yanlış düşünüyormuşum anlayamadım yine öyle belirsiz laf ettiği için. Herhalde eski yazdıklarımı tekrar okuyup "Acaba ne kast ediyor olabilir?" diye düşünüp uğraşmam gerekiyor. Onun açıklama filan yapmasına gerek yok, önemli olan yine benim "yanlış" olduğum, yanlış bir şey düşündüğüm.) > Bu binayı annen yaptı ve oturmak için çok iyi bir yer. (İyi oturun, bana ne? Bence orası tımarhane, orası lanetiniz; çıkıp kendi evinizde yaşasanız huzur bulabilirdiniz belki ama siz bunu istemiyorsunuz zaten. Tabii siz görüşüme katılmak zorunda değilsiniz.) > Telefonda “Biraz ayağını burkmasından, seyahatte olmasını anlattıktan sonra”, yazmışsın. Bu iki cümleydi. Sen bana geçmiş olsun demiş miydin? Daha sonra sormuş muydun? Ayağımın ne kadar şiştiğini biliyor musun? Ben seninkinin alçıya alındığını hatırladığımı söylemiştim. (Ah ah ah... Yine bak o benimkinin alçıya alındığını hatırlamış, ah o bana ne kadar aldırıyor, ben ona bir sormamışım! Tabii şu an o durumdayız, çok yakın ve ilgiliyiz birbirimizle de (!) Ama tabii kötü olsak da ayağını sormalıydım, yapmalıydım tabii, ona her zaman ilgi göstermeli herkes. Sizin yıllarca Lara'nın doğum günlerini kutlamadığınız önemli değil, mutlaka ben suçluyumdur da yapmamışsınızdır. Ama ben bir şey yapmadığımda yine ben suçluyumdur, benim eşekliğimdir. Yaa gerçekten kusura bakmayın, kendi acımdan, sizin ayağınızı sormayı atlamışım. Ah nasılsınız? İyileşti mi ayağınız? Benim Lavinia ile ilgili nasıl hissettiğimi bir kez soran oldu mu on yıl boyunca? Lavinia'dan sonra Lara'yı nasıl büyüttüğümü soran oldu mu? Ama sizin ayağınız çok daha önemli tabii benim bebeğimi kaybetmiş olmamdan! Benim düşüncesizliğim, sizin ayağınızı sormamam büyük eşşeklik.) > “Teyzem de oradan soruyor. “Annen uçağını değiştirip geliyor mu?” diye. İstiyor ki olay olsun, olay yoksa da olay çıksın. Olayı sakinleştirmek yerine yangına körükle gidiyor. Dedim ya, kavga olmazsa hayatları eksik.” Lafa bak – kavga zaten olmuş da, senin haberin yok! Annenin üzülmesini istemiyorum. Annene o sözleri (bize yazdığın) nasıl söyledin? (Ne söylemişim anneme? Açık yazın ne diyecekseniz. Ama seviyorsunuz böyle bok atmayı. Aman bok atayım bir şekilde de. Gizli olsun, üstü kapalı olsun. Ne sözü söyledim anneme? Annemin yaptığı hastalıklı mı dedim? Evet, dedim. Hastalıksız mı sizce?) > Kaç kez biletimizi erkene alıp döndük? (Kaç kez erkene alıp döndünüz, ah ah ah aaah... Ben kaçıp gitmedim tabii hiç Kuruçeşme'den! Tabii ben öyle bilet değiştirecek, kalkıp otele gidecek kadar zengin değilim sizin gibi. Ama kaç kez yemin ettiğimi, bir daha üç günden fazla kalmam dedim biliyor musunuz siz?? Sonunda zaten hiç görüşmeme noktasına getirdiniz, çünkü sizinle iletişim mümkün değil.) > Heybeliada için: benimle konuşmuyormuşsun ama malı kabul etmişsin! Sonra konuştuğunda, hiç teşekkür etmiş miydin? Hayır, etmemiştin, sadece Alper ile ortak birşey istemediğini söyleyip durdun, her konuşmamızda. (Yine dikkatinizi çekerim. Daha önce söylediği “Ödünüz kopmuştu” lafı için hiçbir özür yok, o hemen saman altı edilmiş. Hemen. "Kusura bakma, evet haksız bir laf ettim" filan demek yok. Hemen başka saldırıya geçiyor. Sizinle konuşmuyorum ama malı kabul ettim (!) Öyle mi? Sorun anneme. “Ben almam ondan bir şey” dedim mi demedim mi? “Demedin” diyecek olursa bekliyorum ardından “Oğlumun ölüsünü göreyim” demesini. Demezse de kendi cehennemin dibinde çatır çatır yansın. Ha, bunun üzerine annem “Sana vermiyor zaten, Lara'ya veriyor” dedi. Ben de “İyi peki, ben de Lara için alıyorum” dedim, bilginize! Bunu size söylemesini de tembihlemiştim ama yapmamış demek ki. Ben asla o evde yaşayacak değilim. Hele de bana bunca haksızlığınızdan sonra hiç yapmam eğer bir özür veya pişmanlık ifadesi gelmezse. Tabii zaten kızlardan yaptığınız gibi benden de kaçırırsınız artık Alper'e daha mal. Bilin ki ben sizin mallarınızdan bir tek kuruş kursağıma geçirmeyeceğim, hakkım ne ise direkt Lara'ya devredilecek. Eğer ona bir haksızlık yapıp Alper'e kaçıracak olursanız da, hatta Alper'e benden bir kuruş fazla geçmiş olursa siz de annem de mezarınızda rahat uyumayın dönüp durun dedim bu konu da kapandı.) (Ha Heybeliada için teşekkür de mi etmedim?? Yine bekliyorum sizden “Ettiysen ölüm döşeğimde kıvrım kıvrım kıvranayım” yeminini. Sizinle, iftiralarınızla başka türlü başa çıkmanın yolu yok! Teşekkür ettim. Nasıl ettiğimi biliyorum çünkü, nasıl zul geldiğini o teşekkürü etmenin. Eğer etmediysem de ben yanayım cehennemde çatır çatır.) > “Yabancı birine ilgili ve düşünceli görünebilirdi bu cümleler. Ama Ada farklı algılıyordu onları.” Çok isabetli – çünkü Ada herşeyi kötüye yoruyor, ruhsal durumu sağlıklı değil. Sonra yazdıklarını da oku; her sözün altında bir art niyet aramak, her sözü kötüye çekmek. Pes! (Ya tabii, art niyet aramak! Cümleyi de bölmüş, başını atmış. Bebeği ölmüş bir insana “İyisiniz değil mi?” sözünün öküzlüğünü anlatabilmek için benim yapabileceğim bir şey yok belli ki. Anlasa da kabul etmez ki, edemez; sırması sıyrılır çünkü.) > Sen benim doğum günlerimi neden kutlamıyordun? (Haaa di mi? Cidden ben onun doğum günlerini neden kutlamıyordum?! O benim onunkinden bir hafta önceki doğum günlerimi hep kutladı halbuki de ben onunkileri kutlamadığımda haklı olarak alındı kadıncağız (!) İnanılır gibi değil benmerkezciliği, inanılır gibi değil mantıksızlık ötesi suçlamaları! Ayrıca hatırlatırım ki, sizin benim doğum günümü kutlamamış olmanıza rağmen ben size yazıp kutladım da ona da kabahat buldunuz ve “Ben yazarak kutlamıyorum doğum günlerini” diye saldırdınız yine. Hatırlamıyorsanız, ama öyle olmadığını iddia ediyorsanız sizden yine kıvrım kıvrım yemini rica edeceğim. Ben kendi adıma kıvrım kıvrım ve çatır çatır yemini ediyorum bu konuda da.) > Bana helal etmediğin hakların neler? (Size helal etmediğim haklarım işte tüm yukarıda saydığım ve daha önce bana yaptığınız aşağılamalar, hakaretler, iftiralar... Gençliğimden beri yaptığınız duygusal taciz, adaletsizlik, haksızlık. Lavinia için bana destek olmanız gerekirken köstekliğiniz, aile olmamanız, aile görevlerinizi yerine getirmemeniz. Para ile olmuyor her şey. Manevi sorumlulukları da var bir ailede insanların birbirlerine. Annem için de aynısı geçerli. Dedim ya, siz de bana hakkınızı helal etmeyin etmeyecekseniz; benim gönlüm ferah, taciz edilenin, haksızlığa uğrayanın, mutilate edilenin ben olduğumu biliyorum. Ha tabii sizi de anneannem mutilate etmiş ama bahane değil ve zaten siz inkar ediyorsunuz bunu, aldırmıyorsunuz sevip sevmemesine. Ben aldırdım annemin beni sevmemesine, çok acıttı beni.) > Long Q meselesi 7 Nisan 2019’dan yıllarca önceydi; maalesef you are out of touch with reality. Long Q nedenli ölüm işaret vermez. Ben sizin için endişelenmiştim, yüz kere anlattım. (Yüz kere ne anlattınız? Long Q baktırmamızın bize ne gibi faydası olacaktı veya baktırmamamızın ne gibi zararı olacaktı ne anlattınız? Bir kere onunla ilgili bir şey söylediniz mi? Long Q için takıntılı baskı dışında ne anlattınız ne çok bilgilendirdiniz bizi??? Hı? Artı, biz sizin endişenizi istedik mi? İstemediğimizi anlamanız mümkün mü?) (Diyelim ki LOngQ baktırdık ve LongQ çıktı; ne yapacaktık? Bir daha çocuk sahibi olmayacak mıydık aynısı tekrar eder diye? Yoksa hamileyken ona da test yaptırıp (hamilelikte bakılıyor mu bu?) eğer LongQ çıkarsa kürtaj mı olacaktım? Yoksa doğduktan sonra mı test yaptıracaktık? LongQ çıktı diyelim... Ne yapacaktık? OLMAYAN tedavisini mi yaptıracaktık? Ne yapacaktık ha ne yapacaktık???! Ben bunlar üstüne sizden tek bir kelime duyduğumu hatırlamıyorum. Carlo da hatırlamıyor ve sorup duruyor "Ben anlamıyorum, baktırsak ne olacaktı ne değişecekti?" diye. İşte kendinizi dayattırmanız bu. Kendi istediğinizi yaptırana kadar defalarca söylemeniz. Çin işkencesi. Veya Kuruçeşme taktiği. Yeni bir şey değil bu, dedim ya gençliğimden itibaren üstümde uygulanan aynı yöntem. Bıktırana bezdirene kadar söylemek ki sonunda gına getirip "yapayım da sussunlar" diyelim ama yeter ki sizin söylediğinizi yapalım! Yapmadık mı vay halimize!) (İşte yine kendini dayatma bu. Mantıklı mantıksız, işe yarar yaramaz, Alper'in dediği gibi kanunen, mantıken ve de manen sadece bir başkasının hakkıdır karar verme yetkisi ama kendini dayatmak için Çin işkencesi yapar da yapar. Söylediğini, istediğini yaptırana kadar. Yaptıramadığı zaman da, yaptıramadığı zamansa karşındakine saldırır.) (Biliyorum, bunlar acı verici şeyler, duyması zor şeyler. Ama bunu kabul edip değiştirmek için bir şey yapmadığınız sürece iyi ilişkiler içinde olmamız, büyük aile olmamız mümkün değil.) (Benim altı kez Lavinia yazdığım mail'e cevaben Lavinya yazması gibi. Anlayamıyor. Veya inatla diyor. Kızımın adı Lavinia mı Lavinya mı kim bilecek kim söyleyecek? Basbariz ki ben! (Kanunen, mantıken, manen.) Ama o dikte etmezse veya ben "Tamam, Lavinya olsun", "Evet, doğru, Lavinya" demezsem, yine Alper'in tabiri ile ağzıma sıçılıyor. Tüm sorunlarımızın temek kaynağı bu.) > Her yazdığına yanıt yazamayacağım, çünkü benim çok fazla başka işim var. Bunlar sadece otuz sayfalık ilk iki yazına yanıt. Yazdıklarını gerçekten benim yazdıklarımı okuyup yazıyorsan, durum fevkalade vahim. Artık sana yanıt yazmayacağım, duruma çare aramazsan. Psikologa değil de psikiyatra gitmeni kuvvetle öneriyorum. (Gönül isterdi ki bir parça kendinize bakmayı bilin ve kendi önerinize önce kendiniz uyun. Alper'e demiştim ama belli ki kayıt etmemişsiniz, sizden tavsiyelerinizi sorduğumu hatırlamıyorum, size sorulmadıkça kimseye tavsiyede bulunma ukalalığı etmemeyi hayatta kendinize düstur edinseniz çok iyi edersiniz, birçok sorunu önleyebilir hayatta; benden söylemesi. Duygularımız aynen karşılıklı. Durumunuz gerçekten çok vahim. Hele de bu yazdıklarımı, açıklamalarımı okuyup halen haklılığınızda ısrar ederseniz, ki korkarım edeceksiniz, iyice vahim. Eğer Alper'in dediği gibi bir hastalığınız yoksa bana ciddi bir kin besliyorsunuz demektir. Bir şeylerin değişmesini istiyorsanız bunu çözme sorumluluğu da size ait. Ben de sizin için "Bunamaya girenler şunlar: önceki yıllardaki olaylarla yaşamak, onların esiri olmak, unutamamak, unutmak istememek, tekrar tekrar gündeme getirmek, olayları anlayamamak, doğru hatırlayamamak, değerlendirememek – yani sizin ve annemin durumunuz. Gerçekten endişeleniyorum" derdim; ama ben sizin için endişelenme ukalalığını yapmıyorum. Onu sizinle yaşayanlar düşünsünler. Belli ki sizin de sizinle yaşayanların da durumdan şikayetiniz yok, bu durumda da beni ilgilendirmez. Ha benim şikayetim var tabii sizin abuk hatırlama, olayları çarpıtma, anlayamama ve sabuk değerlendirmelerinizden. Hatta sizin için başka tanımlamalarım da var: kendinde hata/eksiklik kabul edememe, empati yoksunluğu, bir yücelik inancı, başkalarını aşağılayarak kendini yüceltme isteği, tarafgirlik ve bunu inkar gibi ama hiç bunların tartışmasına girmeyeceğim, gerek yok; ben sizinle ilişkimi toptan kesiyorum, oluyor bitiyor. Ben size bir daha yazmayacağım da değil, son bir kez tüm eşyalarımı almaya geleceğim ama bir daha Kuruçeşme'nin kapısından adım atmayacağım oradan bir ölü çıkmadan. Veya sizden samimi bir özür gelmeden.) > Bunu öncelikle ailen saydığın iki kişi ve kendin için yapmalısın. (Evet, sizinle, yani sadece siz değil annemle de ilişkimi, öncelikle kendim ve aile saydığım iki kişi için kesiyorum. Sizinle her iletişimden sonra ruh sağlığım bozuluyor çünkü. Çünkü bunca iftira, bunca haksızlık, bunca densizce ve yüzsüzce suçlama, aşağılanma insanı ister istemez etkiliyor. Ve her iletişimde kendim bunları yaşamak istemediğim gibi, Lara'nın bu olumsuzlukları emmesini de istemiyorum. Yeni bir olay değil bu. Yirmi yıldır düşündüğüm bir şeydi annemle ilişkimi bitirmem gerekliliği. My journey into understanding that I was not the wrong and bad one, but there was something very wrong with the family dynamics took me a long time. Belki sadece kendim olsaydım uzaktan idare ettirmeye çalışabilirdim, ama dediğim gibi şimdi benim ruh halimden direkt etkilenen küçük bir varlığın sorumluluğunu taşıyorum. Sırf annemdi zamanında, Alper'e de teyzeme de yalvardım "Lütfen ona bir şey söyleyin, kaldıramıyorum" diye. Dediniz ki "Bu yaştan sonra kimseyi değiştiremezsin." Kimseyi değiştirmek değildi olay, ilişki yapısını değiştirmek ve sağlıklı bir temele oturtmaktı. Kimse bana destek olmadı. Daha da kötüsü oldu, teyzem de Alper de annemin tarafında saf oldular bana karşı. 2015'te yine ailemi kesmekten bahsediyormuşum, eski bir arkadaş “Sen 1998'den beri ailenle ilişkini kesmeye çalışıyorsun” diye cevap vermiş. Doğrudur. Yıllardır ara ara nükseden bir şey bu. Annemin de, hepimiz gibi iyi günleri kötü günleri var. İyi günlerinde sorun yok, ama mutlaka bir şey olup ondaki hastalık tetikleniyor, ardından yaşananlar çok acı veriyor. Sonra acı azaldığında “Hadi,” diyorsun, “bir umut daha. Acaba düzelir mi bu sefer?” Ama artık I stop hoping for that miracle reconciliation. It obviously ain’t happenin'. I wish to keep my daughter outside of this family’s toxic narcissistic web and emotional abuse/injury. I need to cut my losses and start a new, healthier life well away from this shit. At the end of the day, it's a no-brainer. In the words of Star Trek's Captain Jean-Luc Picard, "The line must be drawn here! This far, no further!" There comes a point where you have to draw the line and I draw it here: _______________________ I wish you could realize the hurt you have caused. I wish you would be emphatic/human enough to feel bad/guilty about the things you said and mature enough to apologize. It took so much to realize I was being gaslighted by all of you all the time. When I naturally reacted it became “Oh you are overreacting, oh don't take it personal.” It took so much time to realize that my reactions were normal, that the abnormal was your words and behavior. Gaslighting'de sizin üstünüze yok. Those who engage in gaslighting create a reaction — whether it’s anger, frustration, sadness — in the person they are dealing with. Then, when that person reacts, the gaslighter makes them feel uncomfortable and insecure by behaving as if their feelings aren’t rational or normal. You are experts at gaslighting.
Evet, sizinle daha fazla muhatap olmaya devam edersem psikiyatrı bırakın tımarhanelik olacağım. Siz kendi tımarhanenizde yaşıyorsunuz ve normal sanıyorsunuz, beni de aynı tımarhaneye sokacaksınız elinizde olsa. Ama ben buna izin vermeyeceğim. Lütfen... Her söylediğinize, bana her attığınız bok/ithamın ardına “Eğer öyle değilse kıvrana kıvrana acı çekerek öleyim” demenizi bekliyorum. Annemin de “Eğer öyle değilse oğlumun ölüsünü göreyim” dediğini duymadım daha. Buyrun hodri meydan. Demek kolay mı öyle? Bok atmak kolay mı? Her söylediğinizin altına ama her söylediğinizin altına... Eğer böyle yapmıyorsanız bir daha benden cevap almıyorsunuz. Bitti. Kendinize gelin. Evet, kendinize gelin. Çünkü kendinizi kaybediyorsunuz. Ve ben artık sizin gaslighting, sürekli beni suçlama ve suçlu hissettirme kampanyanıza katılmıyorum. Yeni kampanya annemin sorumluluk alması, bana iyi davranması. Bana her konuda "Haklısın" demeniz. Çünkü haklıyım. Haklısın Gülin, annenin seni dahil etmeden Alper'le ortak hesap açması yanlış. Haklısın Gülin, annenin seni korumak için Alper'e karşı işini sıkı tutmazken Alper'e gelince senden şüpheli davranması yanlış. Haklısın Gülin, annenin senin aldığın tuvalet kağıdına, sabuna, yaptırdığın anahtara karışması yanlış. Haklısın Gülin, annenin senin kredi kartını nereye koyacağına karışması yanlış. Haklısın Gülin, annenin ne olduğunu sormadan Alper'in tarafını tutması, "Kimbilir ne yaptın yine?" demesi yanlış. Haklısın Gülin, Alper'in sana bu şekilde hakaretler etmesi yanlış. Haklısın Gülin, seni bu şekilde suçlamalarımız yanlış. Haklısın Gülin, Lavinia sonrasında yanında daha fazla destek olmalıydık. Haklısın Gülin, Lara'nın doğum günlerinde aramalıydım. Haklısın Gülin, seçimlerinize saygı duymalıydık. Haklısın Gülin. Haklısın kızım. Yeni kampanyamız bu. Bu kampanyaya katılacaksanız görüşelim. Yoksa mutluluklar dilerim. Since I'm not in a position to put you in time-out, I’ll just take a time-out myself. Sizin mutluluğunuzu istiyorum. Size ve anneme de bunca acı verdiğim ve sorun yarattığım için, ve de baksanıza anneme de o kadar kötü davranıyormuşum, kendimi hayatınızdan çıkarıyorum.) > Sonra eminim büyük bir aile olacağız. Oh how I would have loved to be a family who cared for one another instead of constantly trying to prick the other. Apparently, it is just not meant to be. I tried my best. To explain my side. The view from my window. The only thing I get back is stones from you trying to smash my window. I find it all so exasperating. Balık baştan kokar. Eğer siz anneannemle aranızda olanları halledip çözerseniz bizim durumumuz da otomatikman kendiliğinden çözülür ama siz sorun olduğunu bile kabul etmeyip inkar ettikçe hiç böyle bir ihtimal göremiyorum. Oysa anneannemin bunca uzun yaşamasının bir anlamı olabilir, size halen fırsat veriyor olabilir, ama siz fırsatı değerlendirmek istemiyorsunuz.) Ve toparlıyorum artık: Bir cevapta altı kere endişelenmiş kadın benim/bizim için. Peki ne için endişelenmiş acaba? Gerçek bir sebep için endişelenmiş mi? Ben size söyleyeyim endişelenecekseniz neden endişelenmiş olmanız gerektiğini. Mesela Lavinia'nın ölümünden sonra intihar etmeye kalkar mıyım diye endişelenmeliydiniz. Ve bunun için yanıma gelmek istemeliydiniz. Ben gelmeyin dediğim için gelmediğinizi iddia ediyorsunuz, ben gelmeyin desem bile bir bahane bulup gelmeliydiniz. Carlo'yu arayıp ona ayrıca sormalıydınız nasıl olduğumu, olduğumuzu. Sonra Kızımın hatırasını yaşatmamış olmaktan, onu yok saymanızın bende açtığı yaradan endişelenmeliydiniz. Onun için hatıra ormanı diktirmeliydiniz. Bu yazdıklarınız, attığınız iftiraların benim üzerimde kötü etki yapmasından endişelenip yapmamalıydınız. Annemin ve sizin de Alper'e karşı bana yaptığınız eşitsizlikten endişelenmeliydiniz. Gerçekten endişe filan duyduğunuz, bana aldırdığınız filan YOK! Bu da böyle biline. Gösterin bu yazdıklarınızı ve benim yazdıklarımı herhangi birine, söylesin size ne kadar beni düşündüğünüzü; benim için gerçekten endişelendiğinize kimi inandırabilirsiniz bilemiyorum. Sürekli suçlama, sürekli saldırı, o olmadı başka bir saldırı yapalım, kız attığımız bokları temizlemekle uğraşsın... Bunları yaparken hiçbir endişe taşıyorlar mı? I-ıh. Yoook, öyle bir masum. Aman öyle düşünceli o. Öyle ya, her şeyin altında art niyet arayan benim. Boktan şahıs benim. Her şeyde hatalı, yanlış, kötü benim. Onlar, takım olarak sütten çıkmış ak kaşık. Telefonu kapatırken bu LongQ konusunda ısrarına nasıl cinnet geçirdiğimi söylemişim. Kadın demiyor ki “Belli ki bu konu onun için çok hassas bir konu ve onu çileden çıkartıyor, bir daha dokunmayayım. Ne kadar doğru olduğumu sanarsam sanayım onun iyiliği için susayım” demek filan yok. Hiiiiç endişelenmiyor kendi beni tırlattırmaya gelince. Tam tersine, inadına, beni sinir eden bir konu buldu ya, iyice üstüme varıp kanırtıyor, sapıkça bir zevk alıyor benim ruh sağlığımla oynamaktan. Babama “Kızım ölmüş bir baş sağlığı dilemedin” dediğimde “Tepkinden korktum” demesi gibi! Herif bana asalak derken, binbir türlü hakareti ederken tepkimden korkmuyor hiç. Ama kızım ölmüş, baş sağlığı dileyememiş vah zavallı korkusundan! Siktirin gidin! Evet ağır oldu ama çok geç bile oldu. Bana daha fazla zarar vermenize izin veremeyeceğim... Ha, eğer samimi bir özür dilerseniz/duyabilirsem sizden, bir daha geçmişi gündeme getirmemeye söz veriyorum. Ancak bu olmadan, hele de aynı hatalar devam ediyorsa geçmiş geçmiş olmuyor, bugün de geçmiş aynen devam ediyor oluyor. Bundan sonra sizden gelecek herhangi bir mail'i açmadan siliyorum. Eğer bir gün kendinize bakmayı becerip pişmanlık ifade edip özür dilemek isterseniz Carlo'ya yazabilirsiniz. Onda da Carlo ya Google Translate'e koyup tercüme edip ya da buradaki Türk arkadaşa okutup bana herhangi bir saldırı, hakaret, aşağılama içermediğini teyit ettikten sonra iletecek, tembihli. En azından üç "Haklısın Gülin" "Haklısın kızım" içermesi gerekiyor yazdıklarınızın. Veya 24 Mart'ta kızım adına en az 50.000 TL'lik bir bağış yaptığınızı gösteren dekont gelirse IHF'ten pişmanlık duyduğunuzu, beni anladığınızı ve acımı bir parça olsun önemsediğinizi anlar okuyabilirim. Yoksa da size mutluluklar dilerim. Hoş kalın uzak kalın.
PS: Yukarıdakileri yazarken size çok kızgındım aslında ama artık kızgınlığım geçti. Yazdıklarınızın abukluğu değiştiğinden değil elbette, bunları yazarken ne kadar haklı olduğumu çok açıkça gördüğümden. Beni bunca yılın ezikliğinden kurtardığınız için, zincirlerimi kırmama imkan yarattığınız için teşekkürler. |