Yasa Dışı Mı?!- 2
![]() Bu yazının ilk bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Biri bana sordu: "Yeterli bilgisi olmasına rağmen lisanssız bir mühendis tutar mısınız?” Rağmen mi?? Elbette, eğer yeterli bilgisi varsa lisanssız bir mühendisi tutarım. Neden tutmayayım? Hatta benim için birini tutmamın tek ana koşulu yeterli bilgisi olmasıdır. Ardından insaniyet, empati ve sempati kısmı gelir. Onun ardından da ücreti. Başlamışken burada bir itirafta da bulunayım. Makine Mühendisliği'nden yüksek lisans diplomam var. Ve bu diplomayı sıradan bir üniversiteden değil, Türkiye'nin en iyi üniversitesinden veya hadi deyin ki en iyi üniversitelerinin birinden aldım. Doktora tez önerimi yapma aşamasına kadar da ilerledim. Eğer isteseydim Makine Mühendisi olarak kaydolup o alanda çalışabilirdim. O derecem var. O dünyadan yıllardır uzakta olmama rağmen halen bazı problemleri çözebiliyorum ve matematikten anlıyorum. Öte yandan, eminim ki sıradan bir mekanik benim bildiğimden çok şey biliyordur, makine parçalarının nasıl çalıştığını benden iyi anlıyordur. Bunu kişisel olarak almadığımı da belirtmek isterim. Yani bunun sadece bana has olduğunu düşünmüyorum. Üniversite mezunlarının çoğunluğu için geçerli bu durum. Çoğunluk gerçek hayata dair pek de bir şey öğrenmeden mezun oluyor. O nedenle üzgünüm, diplomalar ve/ya lisanslar bana bir insanın kapasitesini, kabiliyetini ve “ehliyet”ini göstermiyor. “Çocuğunuzu lisanssız bir doktora götürür müsünüz?” diye devam etti. Allah'a çok şükür kızımı pek doktora götürmem gerekmedi ama eğer bir konuda derin bilgisi olan biri varsa, o bilgi kültürel mirastan ve deneyimden geliyorsa, geleneksel şekilde eğitilmiş bir doktor yerine kızımı ona götürmeyi tercih edebilirim. Artı, konu bu değil zaten. Kızımı “lisanslı” doktorların ÇOĞUNLUĞUNA da GÖTÜRMEM. Önemli nokta bu. Ben genelde çok seçici biriyim. Pek kolay kimseyi beğenemediğim için kıstasımı da "lisans sahibi olması" diye koyamıyorum. Araştırıyorum, hem eldeki konuyu hem de kişiyi, sorular sorup deniyorum. Eğer tatmin olmazsam, tavsiyelerine uymayıp başka bir doktora geçiyorum. Tamam, herkes benim gibi değil. Kimisi kendi seçmek istemiyor. Ne de olsa oldukça zahmetli, çok zaman ve enerji gerektiren bir şey bu. Veya insanlar kendileri karar verecek yeterli bilgiye sahip olmadıklarını düşünebilirler. Dolayısıyla da lisanslı kişilere gitmeyi tercih edebilirler. Yine tamam. Ben hiçbir sertifika veya oda olmasın demiyorum zaten. Tek dediğim insanların lisans almaya mecbur edilmemeleri. İnsanların lisanslı ve lisanssız rehberler/doktorlar/mühendisler olduğunu ve ikisi arasında ne fark olduğunu bilmesini sağlayın. Lisanssız bir rehber/doktor/mühendisi denemek isteyebilirim. Sorumluluğu da bana aittir. Tıpta Durum Rehberler için üye aidatı dışında senede iki seminere katılma zorunluluğu olduğunu biliyordum. Peki tıpta nasıl işliyordu bu sistem? Öğrenmek için doktor bir arkadaşa danıştım. Seminer zorunluluğu yokmuş. “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimlerin Tabipler Odası'na kayıt zorunluluğu bulunmayıp isteğe bağlı. Kamu kurumları dışında, yani özel hastanede veya serbest çalışan hekimlerin kanunla belirtilmiş şekilde yıllık aidat ücreti ödeme koşulu ve üyelik zorunluluğu mevcut,” dedi. Ben nedense kamuda çalışanların Tabipler Odası'na kayıt zorunluluğu bulunacağını sanmıştım ama tabii düşününce mantıklı belki. Kamudasın zaten onaylanmışsın, özeli kontrol altında tutmak lazım :) Yine de ben anlamakta zorlanıyorum. Özelde de çalışsan, hadi bir kere kayıt oldun, diplomanı tasdiklediler. Neden özelde çalışan doktorların illa her sene üyelik yenilemeleri gerekiyor? Bilgi bayatlar tamam da, onun tazelendiğini gösteren bir şey yokken sadece kayıt yenilemek neyin nesi? Kağıt da mı bayatlıyor? Yani kağıt da çürür tabii de genelde insan yaşamı içinde çürümüyor pek. Doktorları teste tutup yeni diploma vermiyorlar sonuçta. Arkadaşım meslekten ayrılanlar, kurum değiştirenler için bir revizyon olabileceğini söyledi ama bana pek mantıklı gelmedi bu. Yine de vardır belki benim anlayamadığım bir sebep. Ve belki bu yazıyı okuyan birileri bana açıklama nezaketini gösterir. Bu arada TTB sayfasında yazdığına göre “Türk Tabipleri Birliği’ne üyelik serbest çalışan hekimler için zorunlu olmakla birlikte, halen üyelerinin yarısı, kamuda çalışan, üyeliği zorunlu olmayan hekimlerdir.” Demek ki bir birliğe üye olmak için sebep buluyor insanlar. Âlâ. Doktor arkadaşım devam etti: “İnsanların seçim yapma konusundaki özgürlüklerini sonuna kadar savunmakla birlikte bazı konularda lisansın gerekliliğini düşünüyorum. Toplum sağlığını ciddi ölçüde olumsuz yönde etkileyen lisansı olmayan sözde sağlıkçı kimliği vasfı ile dolaşan birçok kişi mevcut. Kırık-çıkıkçılardan tut da ot-çöp ile şifa dağıtanlara varan geniş bir yelpaze.” “Bazı konularda lisansın gerekliliğini düşünüyorum” dediğinde insanların seçim yapma özgürlüğünü sonuna kadar savunmamış oluyor tabii ama... “Toplum sağlığını ciddi ölçüde olumsuz yönde etkileyen lisansı olmayan sözde sağlıkçı kimliği vasfı ile dolaşan birçok kişi mevcut,” dediğinde beni desteklemiş oluyor. Şöyle ki: Tıp, lisansa tabi bir meslek dalı. Ama neymiş, demek ki lisans mecburiyeti üfürükçüleri önlemeye yetmiyormuş. Artı, ben lisanslılar arasında da fazlasıyla çürük elma olduğunu düşünüyorum. Yeterince kaliteli eleman yetişene kadar insanlar lisanslı-lisanssız çürük elmalarla muhatap olmak zorunda kalacaklar maalesef. İnsanlar seçimlerini akıllıca yapma yetisine sahip olana kadar da bu böyle gidecek. Alaylı Dişçilik Arkadaşım “Lisanssız olarak çalışıp da birçok lisanslı insandan çok daha başarılı olanlar da mevcut,” dedi ve ilginç bir örnek de verdi. “Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde alaylı olarak çalışan ve diş tedavisinde oldukça başarılı dişçiler vardı yıllar yılı. Birçok insan diş hekimi yerine onları tercih ederdi ve gayet de memnun kalıyorlardı. Böyle istisnai gerçekler de var elbet.” Toplum ve Tarih blogunda bir makale de gönderdi bana. Meğer Kırıkhan yüzyıllardır ''dişçileriyle'' ünlüymüş. Dişçilik, ilçenin tarih boyunca sembolü imiş. Çoğunluğu Orta Doğu ülkelerinden olmak üzere yurt dışından gelen müşterileri de varmış. İlçe merkezindeki beş otel bu müşterilerle dolup taşarmış. Sonra lisans sahipleri lisanssızlara savaş açınca sadece iki otel kalmış, onlar da işsizmiş. Türk Diş Hekimleri Birliği Kırıkhan Temsilcisi Mustafa Paşabeyoğlu “Yüzlerce hatta binlerce diş hekimi, muayenesinde hasta beklerken, alaylı diş hekimlerinin atadan dededen gördükleri yöntemlerle diş tedavisi ya da diş protezi yapmasına elbette sessiz kalamayız.'' buyurmuş. Yani derdi aynen birtakım “okullu” kişiler işsizken “alaylı”ların iş yapması. Buna sessiz kalamıyor. Alaylıların kötü iş çıkardığından, toplum sağlığını kötü yönde etkilemesinden filan bahsetmiyor. Hayır. Çünkü o da biliyor ki bu alaylı adamlar işlerinde iyiler. ''Artık işin uzmanları var. Biz kendimizi iyi ifade eder, bu işi atadan dededen görme yöntemlerle değil, tıbbın gösterdikleriyle yaptığımızı gösterirsek, yine yurt içinden de yurt dışından da müşteri alırız. Bu da ilçe ekonomisine olumlu yansır'' diyor. Ha sen önce gayet yolunda giden bir ekonomiye darbeyi vur, sonra kendi ekonomini getirmeye çalış. Ne biçim çarpık mantıktır bu? Sokak Dişçiliği Bir de “sokak dişçiliği” var. Wikipedia “genelde lisanslı diş bakımına maddi gücü yetmeyenler için sokakta lisanssız dişçilik faaliyeti” diye tanımlıyor. Burada etrafta dört duvar yok, muayenehane açık hava. Ağzınızı tahkik etmek için hareketli cerrahi ışıklandırmalara gerek yok, gün ışığı var. Önceden randevu almanıza da gerek yok. Yoldan geçerken uğrayıverin. Kendinize bir tabure çekip poponuzu rahatça yerleştirin. Hintli Pyara Singh “Zengin doktorlarla bizim aramızdaki tek fark onların süslü sandalyeleri, vantilatörleri, yardımcıları, x-ışınları ve diğer ıvır zıvırları var. Çok para alıyorlar. Normal insanların buna gücü yetmez.” Sadece bunlar değil aslında. Bu sokak dişçilerinin ağzınızdaki her problem için "süslü" tıbbi terimleri de yok. İtiraf etmeliyim ki çok fazla hijyenleri de yok gibi görünüyor. Sterilize eldivenleri yok, ağız maskeleri yok, ellerini pantolonlarını silip işe girişiyorlar. Öte yandan, iğnenin acısını uyuşturmak için karanfil yağı kullanıyorlarmış ve “harika” imiş. Eczada kullanılan kimyasallardan kat kat iyi bir şey. Görünüşe göre sokak dişçiliği sadece Hindistan, Pakistan veya Çin'de yapılmıyor; polis 2003 yılında 23 lisanssız dişçi toplamış Paris sokaklarından. Elbette Parisliler değilmiş bunlar. Ne “dişçiler” ne de “hastalar”. Diğer göçmenlere hizmet veren Suriyeli göçmenlermiş. Bu noktada kendim sorup kendim cevaplayayım: Sokak dişçilerine gider miyim? I-ıh. Hiç sanmıyorum. Kırıkhan'daki dişçilere gider miydim? Gidebilirdim. O Suriyeli sokak dişçilerini yasaklamanın adil olduğunu veya hükümetin görevi olduğunu düşünüyor muyum? I-ıh. Eğer ihtiyacı olan herkese ücretsiz diş bakımı sağlıyorsanız buyrun yasaklayın. Aksi takdirde, insanların özgür etkileşimlerine müdahale hakkınız olduğunu düşünmüyorum şahsen. Özetle Mühendis bir arkadaşıma da sordum. Sırf proje vs. imzalamak için Mühendisler Odası'na kayıt olduğunu söyledi. "Hiç ihtiyacım olmadı," dedi. Yıllık aidat ödüyor. Aslında epey düşük bir rakam. 150 TL imiş. Ama şu anda 25 yıldır ödüyor bunu. Neden? Biri bana söyleyebilir mi lütfen? Eğer bir şeye mecbur edileceksek, dünyadaki ihtiyacı olan çocuklara/kadınlara ödemeye mecbur edilmeliyiz böyle paraları, kurumlara değil. Rehber konusuna dönecek olursak... Dünyayı gezerken bir sürü “rehber” tuttum. Çoğu yerde lisanslı rehberler olduğundan dahi şüpheliyim. Yine de... Hiç kimseyle bir problem yaşamadım. Kendimi kandırılmış hissettiğim, deneyimden rahatsız olduğum durumlar olmuştur elbette ama bir noktayı açıklığa kavuşturmam gerek: Bu bakanlık tarafından onaylanmış acentalara kadar gidiyor... İş insan ilişkilerine geldiğinde hiçbir şeyi garanti edemezsiniz. İnsanların zevkleri ve beklentileri öylesine farklıdır. “Lisanslı” acentaların “lisanslı” rehberleri ile deneyimlerinden memnun kalmayan bir sürü insan var. Bunu da istediğiniz her alana genişletebilirsiniz. İnsanla ilgili her işte birinden memnun kalanlar kadar memnun kalmayanlar da çıkar. O nedenle bunun keskin bir kıstası yoktur, ve olamaz. İşbu yukarıda sayılan nedenlerle hükümet tarafından zorunlu tutulan her tür lisansa karşıyım. (Biri “Lisanslar devlet tarafından verilir” diye düzeltti beni. Konudaki cehaletimi bağışlayın; benim için devlet ve hükümet aynı kapıya çıkıyor. Yönetici otoriteyi kastederek genelde “hükümet” kullanıyorum. Ne de olsa hükmeden ve o sözcüğü vurguluyor.) Anlatabildim mi yoksa tekrarlamam gerekiyor mu? Lisanslara karşı değilim. Hükümet tarafından zorunlu tutulan lisanslara karşıyım. İnsanların bir mesleği yapmak için lisans almaya mecbur tutulmalarına karşıyım. Hükümetlerin, insanların seçim haklarını ellerinden alıp her şeyi düzenlemeye kalkmasına karşıyım. En çok da, bugünün insan yapımı kanunları sanki en temel, en kesin, en nihai gerçekmiş gibi “Yassah hemşehrim,” denmesine, “Yasa dışı bu yasa dışı” diye propaganda yapılmasına karşıyım. Lütfen bir dahaki sefere daha iyi bir argüman üretin. |