Bir Vize Komedisi- Vizeler Neden Feshedilmeli?
Aylan'ın ailesinin en başta Kanada'ya göçmek istiyor olması olaya farklı bir bağlantı kurmama da yol açtı. Temmuz 2011'de Kanada vizesi başvurum reddedilmişti. Hayatımdaki ilk ve tek vize reddim.
O sırada 5,5 aylık hamileydim. Alaska seyahatimizi birkaç ay evvel planlamış ve tüm ödemelerimizi yapmıştık. Gemi Vancouver'dan hareket ediyordu. Orada sadece üç gün kalacaktık. Pasaportumu bir zarf içinde geri aldığımda vizeyi ne kadarlık vermişler diye açıp baktım hemen. Ama hey... Vize nerede? Pasaportu bir kez daha taradım. Cıks. Bir kez daha. Cıks. Pasaport boştu! Bunun üzerine zarftaki tüm kâğıtları çıkardım. Ve ret mektubunu buldum! Şimdi, uzun hikâyeyi kısa tutmam gerekirse... Formda vize reddimin sebepleri şöyle sıralanmıştı: 1- Yeterince mal varlığımın olmaması. Şey... İtalya'da bir evim var. Ve burada listelemeye gerek görmediğim başka mallarım da var. Zamanında, son üç ayda 2.500 Euroluk ödeme gösteren iki kredi kartım vardı. Ve bunlar 18-20 yıldır, yani kredi kartı kullanmaya başladığımdan bu yana hep bütünü ile ödenmiş kartlar. Kart limitlerim yüksekti ve istesem daha da yükseltebilirdim. Vize başvurusu için doldurmamız istenen on sayfalık formda mal varlığımızla ilgili hiçbir şey yoktu. Sana mal varlığını sormuyorlar. AMA, olmadığı için seni reddediyorlar. Yani standart bir işlem olduğunu biliyorum, Türkiye'de vize başvurusu yaparken hep bunu gösteren belgeler sundum. Ama şimdi İtalya'dan başvuruyordum ve dediğim gibi, formun hiçbir yerinde böyle bir şeyden bahsetmiyordu. Dolayısıyla finansal durumumu kanıtlama ihtiyacı hissetmemiştim. 2- İkamet ettiği ülkede istihdam ihtimalinin sınırlı olması. Evet, ikamet ettiğim ülkede istihdam ihtimalimin sınırlı olduğunu iddia ederken konsolos tamamıyla haklıydı. Bazı insanların maaşlı çalışması gerektiği, sevdikleri veya sevmedikleri işlere gitmek zorunda oldukları için üzgünüm ama benim maaşlı çalışmam gerekmiyor. Yazmak dünyanın herhangi bir yerinde yapabileceğiniz bir meslek ve kendi ülkemde satabilirim. Ayrıca... Neden illa istihdam edilmem gerekiyor? Ya basit bir ev kadını olsaydım?? Ücretli bir işte çalışıyor olmamam, para kazanıyor olmamam kocamla bir yere gidemeyeceğim anlamına mı geliyor? 3- Zayıf aile bağları olması. İçine doğduğum aile bağlarımın çok güçlü olmadığı ve eğer yapabilecek olsam onları koparmak isteyeceğim doğru. Ancak kocamla bağlarım epey güçlüydü ve halen öyle, onsuz olmayı düşünemem bile. Belki bir gün ondan sıkılırım, belki bazılarının dediği gibi “Aşk bitti” olur. Ama o gün şimdilik çok uzakta görünüyor. Onu öylesine derinden seviyorum... Kalbimin uçurumunun dibinden. Kocam ve şimdi kızım dışında dünyadaki herhangi bir şeyle bağlarım zayıf. Konsolos ülkesini şahane/eşsiz/harika bir yer olarak görüyor olabilir. Kanada dünyada yaşamak için en iyi ülke seçilebilir. Ama eğer ben bir yerde yaşayacak olsam Güney Amerika'ya veya Afrika'ya giderdim. İtalya'da kalmamın tek sebebi kocamın burada bir hayatı olması, otuz yıldır burada istihdam ediliyor olması. En iyisini sona sakladım. 4- Vize başvurum seyahat geçmişim olmaması nedeni ile reddedilmişti. “Pardon da siz benim seyahat geçmişim hakkında ne biliyorsunuz??” diye sormadan edemedim. Formlarda seyahatlerimi soran hiçbir şey yoktu. Eğer bir insana vize “bahşetmek” için seyahat geçmişi ile ilgileniyorlardıysa, onu bir kriter olarak görüyorlardıysa onu da forma koyalardı. Yarı erkek ve kız kardeşlerim VE üvey erkek ve kız kardeşlerimin isimleri, doğum tarihleri, doğum yerleri, medeni halleri, adresleri ve mesleklerini sormuşlar. Üvey kardeşi biliyorum da yarı kardeşle ne demek istediklerini anlamak birkaç dakikamı aldı. Yarı-kardeşler ortak bir ebeveyn paylaştıklarınız, üvey-kardeşler ebeveynlerinizin birinin eşinin eski evliliğinden olan çocukları. Hayatımda bir sürü vize başvuru formu doldurdum, hiçbirinde bana tüm bunların sorulduğunu hatırlamıyorum. Acaba neden teyzelerim/yengelerim, amcalarım/dayılarım, büyükanne/büyükbabalarım ve üç nesil geriye soyağacımı sormadılar merak ediyorum! Şimdi... Babamla kaç seneden beri konuşmuyorum bilmiyorum. Evli olduğu kadının iki kızı ve bir oğlu olduğunu biliyorum. Kızların isimlerini biliyorum ama haklarında başka hiçbir şey bilmiyorum. Oğlunun ismini dahi bilmiyorum! Ne yaptım? Bunun için babamı arayıp sanki hiçbir şey olmamış gibi hal hatır sorup ardından eşinin çocuklarının şeceresini sorgulamadım elbette. Ne yaptım? Bir şey yapmadım. Sanki hiç üvey kardeşim yokmuş gibi formu boş bıraktım. Ama verdiğim tüm bilgilerin doğru olduğuna ve eğer olmadığı ortaya çıkarsa sorumlu olacağıma dair imza attım. Suçluyum hâkim bey. Konsolosa haksızlık etmeyeyim, pasaportum boştu. Ama boş bir pasaportum olması daha önce hiçbir yere gitmediğimi göstermez, sadece yepyeni gıcır bir pasaportum olduğunu gösterir! Konsolosun bunu biliyor olmasını beklerdim! (Ama tabii onun ne umuru? O reddeder; sen istiyorsan bir kez daha uğraşırsın!) İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada gibi ülkelerin vizeleri dahil beş eski pasaportum var. Ağustos 2018'e kadar geçerli ABD vizem var. İki dünya turu yapmışım. Ve dünya turu derken dünyanın etrafında dönmüşüm. Bir kez karadan ve havadan batıya doğru, ikincisi karadan ve denizden doğuya doğru. Yüzden fazla ülkeye gitmişim. Üstelik vize işlemlerini öyle iyi biliyorum ki başvuru için tüm eski pasaportlarımı göndermiştim kocamla. “Kız istemediklerini söyleyerek geri verdi” diye döndü eve. Seyahat geçmişi mal varlığı ile de bağlantılı. Ucuz seyahat ettiğime emin olabilirsiniz. Ama hiçbir kaynağın olmadan onca seyahat edilemeyeceğini de kabul etmelisiniz. Artı, bir İtalyanla evliyim. İtalyan bürokrasisi sağ olsun, o muhteşem bürokrasi olmasa o zamana kadar vatandaşlık almış olmalıydım. Hakkım vardı. Her hâlükarda, bir sene içinde alırdım ve ondan sonra Kanada'ya gitmek için vizeye ihtiyacım olmayacaktı zaten. Dolayısıyla onların kıymetli ülkelerine hemen o anda yasa dışı olarak gizlice sızmaya ihtiyacım yoktu. Roma'daki Kanada Konsolosluğu'nda bizim gibi Alaska'ya gidecek olan Meksikalı bir kızla da tanışmıştım. O da yeterli kaynağı olmadığı için reddedilmişti. Yirmi yaşlarının başında genç bir kız. Zengin bir aileden geldiği belli. Ailecek Alaska'ya gideceklerdi ve kızlarını yaz için İtalya'ya gönderebilmişlerdi. Ama doğal olarak kızın bankada kendi adına parası yoktu. O sırada Floransa'da okuyordu ve daha sonra başvuru için zamanı olmayacağından sırf vize almak için Roma'ya gelmişti. Ailesinin diğer tüm bireyleri Meksiko'daki Kanada Konsolosluğu'ndan vize almışlardı. Kız onun vize başvurusu reddedildiği için ailecek yolculuğu iptal edeceklerini söylüyordu. Sonunda ne yaptılar bilmem. Şimdi... Hikâyenin en iyi ironik kısmına geliyoruz... Benim tek kelime İngilizce konuşmayan -Hello, yes ve no'yu bildiğinden dahi kuşkuluyum. Şey, sanırım no'yu çıkarır, ne de olsa İtalyancada da aynı.- “deli” komşum isteyecek olsa bir bilet alıp Kanada'ya uçabilirdi. Komşum, evden çıkacağını söylediği için kocasını öldürme planları yapıyor. Çünkü o zaman kocasının ev masraflarına yaptığı katkı kesilecek ve kedilerinin köpeklerinin yiyecekleri için parası olmayacak. Sanırım bu size onun mal varlığı hakkında bir fikir verir. Aile bağlarına gelince... Evliliklerinin başında kocasını aldatmış. Kötü bir erkek olduğunu iddia ediyor. Ama bir oğulları olduğundan onu terk etmemiş. Adamla 21 yıldır aynı çatı altında yaşıyor ve konuşmuyor. Kocası ona “Orospu” diye hitap ediyor. Eskiden ona yemek pişiriyormuş, ama artık yapmıyor. İtalya'da istihdam ihtimaline gelince... Benimkinden daha kısıtlı olduğunu söyleyebilirim. Ne de olsa benim en azından mühendislik eğitimim var -hatta yüksek eğitimim- vasıflarım var, ve araba kullanıp hareket etme kapasitem var vs. Komşumun yapabileceği tek şey ise evleri temizlemek. Bunu onu küçümsediğimden söylemiyorum; vize açısından bakıştaki çarpıklığı vurgulamak için söylüyorum. Komşumun seyahat geçmişine gelince... Doğup yaşadığı yer olan Velletri'den 200 kilometre ötesi. Balayı için Venedik'e gidiyorlarmış. Yarı yolda dönüp orada harcayacakları para ile araba almayı önermiş. Ve öyle yapmışlar. Bir kez daha tekrarlayayım. Bu kadın istese bir bilet alıp Kanada'ya uçabilirdi. Vizeye ihtiyacı yok. Söyleyin bana... Bunun mantığı nerede? İtalyanların zengin olduklarını, vize haklarını suistimal etmediklerini filan söylemeyin bana. Komşumun meziyeti ne? Dünyada “ayrıcalıklı” bir noktada doğmuş olmak, dünyada ayrıcalıklı bir noktada doğmuş olan bir rahimden doğmuş olmak, veya dünyada ayrıcalıklı bir noktada doğmuş olan bir erkeğin sperminden doğmuş olmak. Bu size komik gelmiyor mu?! Ve şimdi, benim de İtalyan vatandaşlığım var ve Kanada dahil birçok ülkeye vizesiz uçabiliyorum. Benim meziyetim ne? Dünyada ayrıcalıklı bir noktada doğmuş olan bir koca buldum kendime. Ah, kendime de çok haksızlık etmeyeyim. Bana yapmamı emrettikleri bir sürü aptalca evrak işi yaptım ve İtalyan bürokrasisine dayandım. Aman ne kadar kutsanmış ve kutsalım şimdi! En azından Kanadalıların beni taciz etmeden ülkelerine girmeme izin verecekleri kadar. Bunun insan haklarına aykırı olduğuna inanıyorum. Vize reddinin. Veya hatta dünyada bir noktaya gitmek, hareket etmek için vize ihtiyacı olmasının, böyle bir şeyin varlığının. Bu vize reddinin bize ne kadar sorun yarattığını, oradan oraya koşuşturmam gerektiğini, karnımda bir bebekle yaşadığım stresi anlatmayacağım, detaylarına girmeyeceğim. Dünyadaki insan hakları ihlallerinin boyutu düşünülürse kendi adıma şikâyet etmiyorum... Ama bu dünyada serbest dolaşımı engellenen ne tür göçmen olursa onun adına şikâyet EDİYORUM. Kanada Vize Hikâyesinin Trajedi Kısmı Maalesef, Kanada vize hikâyesinin bir de trajik kısmı var. Bu reddin bize yarattığı onca sorun, karnımda bir bebekle onca koşuşturmak zorunda kalmam, onca strese girmem değil. Reddin arkasındaki zihniyetin adaletsizliği. Bir insanın mal varlığı yoksa ne olmuş yani?! Ekonomik ırkçılık günümüzün en kötü ırkçılıklarından, öylesine doğal kabul ediliyor ki farkına bile varılmıyor. Sanki fakirlerin durumları olduğu hâliyle yeterince kötü değilmiş gibi, bir de ayrımcılığa ihtiyaçları var. Sadece zenginlerin, sadece imkânı olanların bir yerden bir yere hareket etmesine izin veriliyor. Bir insanın ikamet ettiği yerde istihdam ihtimali düşükse ne olmuş yani? İinsanın iş imkânlarının daha yüksek olacağı bir yere gitmek istemesinden daha doğal, daha “normal” ne olabilir? “Mutluluk Arayışı” Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinin temel taşlarından biri değil mi? Ve bu evrensel temel bir hak değil mi? Değilse, neden değil? Ve zayıf aile bağları olmasının birinin seyahat etmek istemesiyle ne gibi bir alakası var? Size iki gerçek göçmenlik hikâyesi anlatayım. Bir aile birleşimi isteği Birleşik Krallık göçmenlik otoritesi tarafından reddedilmiş. Gerekçesi çiftin yakın akraba olması. Bundan çıkarılan sonuç evliliğin ülkede oturum elde etmek için yapılan sahte bir evlilik olduğu. Öte yandan, aynı Birleşik Krallık otoritesi başka bir aile birleşimi isteğini tam tersi nedenle, yani çiftin birbiri ile hiç alakası olmadığı nedeni ile reddetmiş! Çünkü Afganistan'da Pakistan'da gelenek akraba arası evlilikler. Dolayısıyla evlilik sahte diyorlar. Buyrun burdan yakın! Ve son olarak... Eğer insanların seyahat etmelerini böyle engellerseniz bir seyahat geçmişleri olmasını nasıl bekliyorsunuz?? İnsanın geçmişinde bir ilk olması lazım. Onlara o ilk hakkı tanımamazlık edemezsin. (Bir de merak ediyorum. Ya birinin sevmediğiniz ülkelerde uzun bir seyahat geçmişi varsa?... O zaman seyahat geçmişiniz sizin lehinize mi işliyor aleyhinize mi?) The Economist, 12 Eylül 2015 sayısında, insanların onları yük olarak gördüklerini ama bunun çok da doğru olmadığını söyleyerek göçmenleri savunuyordu. Birilerinin yaşlıların emekliliğini ödemesi gerektiğini ve kendi vatandaşlarının yapmaya hevesli olmadığı işleri görmesi, hizmetleri vermesi gerektiğini söylüyordu. “Göçmenler kamu cüzdanına net katkı sağlayıcılardır,” diye yazmışlar. Üzgünüm ama bu çok kötü bir bakış açısı! İnsanları kullanılacak şeyler olarak görmek. Onları – aynen iki yüzyıl önceki esirler gibi- hayatlarını iyileştirme hakları olan “insan” olarak değil de sırf bir başkasının çıkarına kullanılacak iş gücü olarak görmek. Belki the Economist benim dediklerimi açıkça söyleyemiyordur. Farkındayım, bu prestijinizi ve takipçilerinizi kaybetmek adına büyük bir risk. Benim fikirlerim popüler değiller. Ama bunların ifade edilmeleri gerektiği konusunda benim hiç şüphem yok. Ne kadar çok insan ifade ederse o kadar iyi. Ekonomistlerin ekonomik açıdan vizelerin kaldırılması için yaptıkları tek olumlu argüman eğer hareket engeli olmazsa insanların gönül rahatlığı ile kendi ülkelerine veya şanslarını denemek için başka bir yere gidebilecek olmaları. Sınırlar döner kapılar haline gelir böylece. Ama şu andaki haliyle, göçmenler bir kez bir yere kapağı atınca, koşullardan memnun olmasalar da, geri dönemiyorlar. Ve hayır, mültecilerin güvenliğe ulaştıktan sonra üçüncü bir ülkeye gitmek istemelerinden bahsetmiyorum. Bu da çok doğal. Bahsettiğim, fahiş bir fiyat ödediğin bir şeyden vazgeçememek. (Tüm varlığını yatırdığın ve hatta çalışıp didinerek geri ödemek üzere borç yaptığın bir şey yeni bir ülkeye gitmek.) Benim Boğaziçi Üniversitesi'denki deneyimim gibi bir şey. Girmesi en zor, en prestijli okul. İnsanlar da bir ülke hakkında, oradaki yüksek hayat standartlarını vs. duyuyorlar, yüksek bir tahta yerleştiriyorlar kafalarında. Oraya ulaşmak istiyorlar. Oraya vardıktan sonra şahsen hayal kırıklığına uğrayabilirler. Ama benim gibi, istediğinizin bu olmadığını kabul edip vazgeçmek herkesin harcı değil. Sahip olduğunuz her şeyi -hatta daha fazlasını- yatırarak göçtüğünüz bir ülkeye ulaştıktan sonra kalmak istememek çok daha zor. O kadar çok insan, orada yaşadığınız için size gıpta ederken “ben memnun değilim” deyip geri dönemezsiniz. Sizi kıskanırlar, sizin yerinizde olmak isterler. Çoğu insan benim yaptığımı yapmaz. Toplumun geneli tarafından değer verilen bir şeyden vazgeçmezsiniz. Eleştirilere göğüs germek, sosyal baskıya dayanmak zordur. Neden tüm dünya çıldırmış gibi geliyor bana? Eğer Samsun'dan İstanbul'a taşınırsan sorun yok, ama Şam'dan İstanbul'a taşınırsan var. Eğer İngilizler İtalya'ya Avustralya'ya Afrika'ya, neredeyse istedikleri her yere taşınırlarsa sorun yok, hatta tüm ülke olarak da bavullarını toplayıp taşınabilirler, ama Suriyeliler Senegalliler İngiltere'ye taşınırsa olmaaaz. On dört sene evvel, üç Amerikalı ile ilk dünya turumu yaparken, Addisababa'da Mc Donalds açıldığını duyduklarında çok heyecanlanmışlardı. Resmen koşarak gittiler oraya. Mc Donalds Afrika'da ne arıyor? (Sebep “Para” olabilir mi? Ekonomik bir devin, zaten yüksek olan “ekonomik durumunu iyileştirmek” istemesi olabilir mi?... Bu size bir şeyler çağrıştırıyor mu?) Bir de kültür işgalinden bahsediyorlar! Eğer Mc Donalds orada ise, neden herhangi biri herhangi bir yerde olamıyor? Neden olamasın?! |