İzin
“Hmm... Sen İtalyan vatandaşlığına başvurmadan önce Türkiye hükûmeti'nden izin almadın mı?”
Bu soru, “İtalya'da yaşayan Türkler” grubunda sorulmuş bir soru idi. Ayşe ciddi olarak mı sorulmuş bilemiyordu. Korkarım ki öyle. Utku, sen izin almadın mı Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinden başka bir ülkenin vatandaşlığına başvurmadan önce? Çok ayıp sana. Esra, sen de mi izin almadın? Çok ayıp size. Ama ben de izin almadım. Demek çok ayıp bize. Ama Utku almış, e iyi bari. Esra seninle bize ayıp kalıyor bu durumda. Ama ben kontrol etmiştim TC İtalya ile çifte vatandaşlığa izin veriyor mu diye. Malum, her ülke ile vermiyor. Yani ben bunu da bilmiyordum da tesadüfen bir avukat arkadaşın bürosunda lafı geçince biri atladı “Ben kontrol edip sana haber vereyim” diye. İtalya ile veriyormuş yüce devletimiz, başka bir şey yapılması gerektiğini bilmiyordum. Burada sizden duyana kadar... İnsanları bilemeyecekleri, hiç akıllarına dahi gelmeyecek kurallar kanunlarla bağlamak ne saçmalık! Yani başka bir vatandaşlığa başvurma iznim olmayabileceğini nasıl ve neden akıl edebilirim ki? Hani kimsenin bana söylemesini beklemeden bileceğim kanunlar var. Öldürme, çalma, yalan söyleme... Pardon, ilk ikisi tamam da, yalan söylemek yasa dışı değil. Değil, di mi? İyi de... Neden değil? Hâlbuki olması lazım. Ama tabii devlet yalanı takip edemez, kanıtlayamaz, ceza koyamaz. Biraz boyunu aşar bu zamanda bu kadar insanın bunca yalanı ile uğraşmak. Hem o zaman kendinin de sürekli ceza ödemesi gerekir. Uygun düşmez yani. Çıkarlarına da aykırı. Tamam, ciddileşelim, (Sakın yanlış anlamayın, yukarıda söylediklerimde de son derece ciddiydim, ciddiyim.) Ya kanunları basit yaparsın. Bir kâğıda yazarsın, on emir gibi. O zaman amenna. Bunlarla sorumlu tutulmaya kabulüm. O zaman “Aa kanunu bilmiyordum” deme hakkım olmaz. Veya herkesin kişisel bir avukatı olmalı. Avukat ücretleri ne kadar bir fikriniz var mı? Yoksa, aman hiç olmasın, Allah başınıza vermesin. Eğer karmaşık kanunlar yapıp benim de bunlara uymam konusunda ısrarlıysanız, en azından ücretsiz avukat sağlamanız gerekir. Herkesin devlet tarafından atanmış özel bir avukatı olmalı. “Bak bu çok güzel bir nokta. Ciddi güzel bir nokta.” “Tamam, teşekkür ederim de... Ben yine de ilk önerimde diretirim: On emir ve ondan fazlası değil lütfen.” Neyse... Konumuza dönelim. Parmak kaldırıp “Tuvalete gidebilir miyim?” diye izin istemesi gereken öğrenci miyiz biz? Yani öyleyiz. Aslında sadece kendi adıma konuşayım. Ben kendimi öyle görüyorum. “Bizim doğduğumuzun dışındaki sınırlar içinde doğmuş birine gönül verdik ve evlendik, yaptık bir eşeklik, biz ettik sen etme” demeliyim. “Bürokratik işlerde hayatımız zorlaşıyor, başka birine de baba dememe izin verir misin?” Veya üstüne kuma getiriyoruz sanki başka vatandaşlık aldığımızda. İzne tabi. Hani ben de yapacağım. Yani vatandaşlığım geldiğinde, şayet gelirse bir gün!, ama elbet gelecektir sana vaad ettiği günler hakkın!, Feyza Hanım gibi “İzin almam gerektiğini bilmiyordum, çok üzgünüm” diyeceğim. (Doğduğumuz andan itibaren üstümüzde hakkı olduğunu iddia ederek hayatımızı zorlaştıracak kurallar koyan ve ardından birazcık olsun kolaylaştırmak için bizi bu tarz şeyler demek zorunda bırakanlar utansın.) Diyelim, mahsuru yok da... Ayıya dayı dediğimizi unutmadan... Karşımızdakinin dayı değil ayı olduğunun bilincinde olalım. Ayıya dayı hürmeti göstermeyelim. Derim ben... Devlet ne ana ne baba ne de dayı, olsa olsa kabadayı olur. Not1: Devlete ayı demezdim aslında. Ama güzel Türkçemizde “ayıya dayı” demek diye bir terim var. Devlet ana ve baba olarak da anılıyor farklı dillerde. Kabadayı tanımını ise hak ediyor kanımca. Çünkü sonuçta kaba güce dayalı bir kurum .:devlet:. Bana çocuğumun babasının kim olduğunu dahi söylemeye kalkıyor! Ne densizlikse! Yani kadını korumak için konulmuş bir kanun ama o kanunun koruyacağı kadının o kanundan haberi yok zaten. Haberi olsa da onu uygulatacak gücü yok. Anlatırım bir ara... Soyadı keza aynı şekilde. Türk devleti bana “Evlendiysen kocanın soyadını taşıyacaksın” diye dayatıyor, İtalyan devleti “Evlensen de ömür boyu babanın soyadı ile yaşayacaksın” diye dayatıyor, kabak benim başıma patlıyor! Nedir bu? Kimin ne kamu düzenini koruyor?? Ve elbette bunlar kabadayılığının en hafif örnekleri. Not2: O zamandan beri kanun değişmiş. Artık başka ülkenin vatandaşlığına başvurmadan önce izin alınması gerekmiyormuş. Ama çok da bir şey fark etmiyor. Halen insanın doğduğu sınırların dışında bir yerde yaşaması için önüne yığılan bir kule dolusu “fuzuli” işlem var. Hadi ben evlendim geldim. İşim nispeten kolaydı. Yine süründürüyorlar ama kocamın ülkesinde yaşamayı hak görüyorlar bana. Görmeyebilirlerdi de! Bir de doğduğundan başka bir yerde yaşama hakkını elde edebilmek için çırpınan insanlar var. Sınırlar ve vizeler yüzünden haddi hesabı olmayan cefa ve ızdırap var bu dünyada. Stalin'e de atfedilen ama aslı muhtemelen Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok yazarı Erich Maria Remarque' ait olan sözü kullanalım. “Tek bir ölüm trajedidir; bir milyon ölüm istatistiktir.” Saldan bozma teknelerde, tır lastiklerinin altında, dondurucu et kamyonlarında bir ülkeden bir ülkeye gitmeye çalışırken telef olan insanları kanıksadık. İstatistik sınıfına girdi onlar bizim için. Yakın zamanda bunun için bir site dahi açıldı. www.borderdeaths.org . “Delil-temelli politika yapma süreci başlatmak gerekli” diyorlar. Bana sorarsanız gerekli olan prensip-temelli politika yapma süreci başlatmak. Ve o prensip de “Herhangi bir insana, sırf farklı bir hayali çizginin içinde doğdu diye, güç sahibi bir grup insanın kanlı bir savaşla veya diplomasi denen politik bir savaşla çizdiği hayali bir çizgiyi geçemeyeceğini söylemek yanlıştır. YANLIŞTIR.” Bunu hayvanlara yapamıyorsunuz, insanlara da yapmamalısınız. Nokta. Sitenin kurucuları akademisyenlerin yaptıkları çalışma konunun tartışılması için iyi bir iş elbette ama gözden kaçmaması gereken şey, bir milyon olmasa da on bin, beş bin, üç bin yüz seksen sekiz adet tek bir ölüm bunların hepsi. “United Against Racism” (Irkçılığa Karşı Birleşmişler) rakamı ise 17.306. “Fortress Europe” (Avrupa Kalesi) sayfasına göre “1998'den beri Avrupa sınırlarında en azından 19.144 kişi ölmüştür.” Başka bir ülkeye ölmeden varmayı başaran insanların hikâyeleri de çok parlak değil. Gözaltı merkezlerinde tutuluyorlar, akıbetleri meçhul. Göçmenler için avukatlık yapan bir kadın, bir gün bir çocuk ona ırzına geçildiğini söyleyince “Güzel!” demiş “Bana tüm detayları anlat. Ne kadar iğrenç, o kadar iyi.” Ve o anda dehşet içinde nasıl sistemin bir parçası olup çocukları gözetmeyi bıraktığının farkına varmış. Müvekkiline yardım edip onun ülkede kalmasını sağlamak için yapıyor; çünkü bu tür mağduriyete uğramış kişilere şefkat göstermek adına insani nedenlerle kapılar açılıyor. Tabii ki korkunç bir şey. Çocuk ırzına geçmek gibi vahşi bir eylemi aslında istenen bir şeye çeviriyor göçmen politikaları. Çocuklarla birlikte ailenin de bir ülkeye sığınma hakkı kazanmasını sağlıyor. Bir baba intihar etmiş. Pakistanlı, Bangladeşli, Somalili vs. olması önemli değil. Oğlu, çocukların korunması kanunu ile İngiltere'de kalma hakkı elde edebilsin diye. Oğluna iyi bir insan olup çok çalışması için bir not bırakmış arkasında. Bir de traji-komik hikâyeler var. Hindistan'a gidebilmek için Hindistan vatandaşlığını reddetmek zorunda kalan Hintli kızın hikâyesi gibi. İşte. Hepsini en başta söyledim. Daha ileriye gitmenize gerek yok bu satırlarda. Gerçek. Şaka değil. Dünyanın hali bu. Bu Hintli kız, 3 yaşındayken İtalyan anne-baba tarafından evlat edinilmiş. Gel zaman git zaman, büyümüş elbet. Normal bir İtalyan hayatı sürdürüyormuş. Sonra bir gün gelmiş, kız nişanlanmış. Ve nişanlısı Hindistan'a gitmek istemiş sevgilisinin geldiği yeri görmek için. Peki bakalım... Vize almak için Hindistan Konsolosluğu'na giderler. Asıl hikâyemiz burada başlıyor. Çünkü Hindistan Konsolosluğu fark eder ki evlat edinme sırasında kızın Hint vatandaşlığı silinmemiş. Dolayısıyla Hindistan'a gidebilmek için Hindistan pasaportu olması lazım. Ama tahmin edin bakalım! Pasaport tahsisi için evraklar Hindistan'a gidip onaylanacak gelecek, işlemler üç hafta sürmekte. Konsolosluğun web sayfasındaki bilgiye inanarak, seyahat planlarını bir günde vize alacağı düşüncesi ile yaptıklarından kız köşeye sıkışmıştır. “Başka bir yolu yok mu? Bu prosedürün etrafında dolaşsak?” diye sorgular. “Evet, aslında bir yol daha var. Hindistan vatandaşlığını reddedersin; biz de sana yarın vizeni veririz, gidebilirsin.” “Tamam o zaman” der kız, “Verin evrakları. Nereyi imzalamam gerekiyor?” Böylece, kız, genetik mirası ve kişisel tarihçesi onun Hintli olduğunu söylese de saf kan İtalyan olmuştur. Kâğıtlar ne derse o doğrudur. Aksini iddia edecek değilsiniz herhalde! Not3: Yeni bir vatandaşlık tanımı için bakınız. |