Teyzeme Acik Mektup
Bu mail'e cevap yazsam mı yazmasam mı bilemedim aslında. Başı ve sonu hariç içinde bir tek doğru cümle yok; hepsi yanlış, imalı veya direkt suçlayıcı. Sorular bile hepsi bir itham, haksız itham içeriyor. Dolayısıyla tüm bunları düzeltmek ve anlatmak için harcayacağım zamana değer mi bilemedim ama son bir kez çaba göstermeye karar verdim. Yazdıklarımı aynen Alper'e ve anneme de iletiyorum ki herkes bilsin, eğer yanlışım varsa düzeltsinler. Ortada olsun söylenenler, herkes herkesin arkasından özelden konuşmasın, ortada olsun.
Aşağıda sizin bana yazdıklarınız italik, ardından parantez içinde de benim cevaplarım/düzeltmelerim var: Sevgili Gülin, Geçen günkü konuşmamız kafamı karıştırdı. (İyi, karıştırdıysa sevindim, çünkü gayet kesin ve kendinizden emin konuşuyordunuz, sorup anlamaya çalışan biri değil, direkt beni yanlış diye damgalamış biri vardı karşımda. Gerçi yazının devamından benim kötü damgam halen açıkça görülmekte ama en azından bir kafa karışıklığı ile başlanması ümit verici tabii.) Annen elindeki paranın hepsini sana verdi. (Yanlış! Annem elindeki paranın sadece bir kısmını bana verdi, annemin elinde, daha doğrusu Alper'in elinde annemin bir dolu parası daha var. Bunu da diğer mektupta belirttiğim gibi tesadüfen öğrendim, annemin planları kendi ayağına dolandı, beni yalancı çıkarmaya çalışırken yaptıkları yüzüne gözüne bulaştı. Gerçekten siz de mi bilmiyorsunuz annemin ne kadar parası olduğunu yoksa sadece annemin arkasını korumak için mi katılıyorsunuz bu fakirlik korosuna?) Sonra Alper’e de yazlık evini vereceğini söylemesi seni çok sinirlendirmiş. Bunun nedeni neydi? (Beni sinirlendiren annemin oğluyla bana karşı plan yapması ve de sizin hiç doğru olmayan şeyleri benim ağzıma yapıştırmaya kalkmanız! Annemin Alper'e Gökçeada'yı verecek olması beni sinirlendirmenin tam aksine pek mutlu etmişti. Annem bana oranın karşılığı para verip evi de Alper'e vereceğini, hatta yarısını Alper'in vermesini söyleyince, özellikle de burada ev alacak olmamız nedeniyle çok sıkıştığımızdan çok işimize geldi. Sinirlenmemin sebebi tamamen bundan bağımsız, annemle Alper'in arkamdan gizlice iş çevirmeye kalkması.) Annen diğer çocuğuna hiç mi birşey vermesin, yoksa o evi sen mi istiyordun? (Yine tamamen farazi, benim söylemediğim şeyleri ağzıma yapıştırma çabasındasınız. Bundan vazgeçerseniz, bir daha yapmazsanı çok sevineceğim. Annem versin, “diğer” çocuğuna değil, “sevgili biricik oğluna.” Hatta her şeyini de versin. Bozulurum elbet, ama bunu açıkça yaparsa bozulsam da “Kendi isteğidir” der saygı duyabilirim. De ona verirken bana da eşit davranıyormuş gibi davrandığında, göstermelik bir şeyler yaptığında tepem atıyor. Atıyor!) (Hayır, o evi ben istemiyorum. Hatta anneme ait hiçbir evi, ne Kuruçeşme ne Ortaköy ne Maraş ne Gökçeada, bir tek yer beni ilgilendirmiyor. Hepsi benim gözümde, eğer bir gün bana kalırsa satılıp elden çıkarılacak yerler. Bunu anneme de açıkça söyledim. Madem böyle bir laf ettiniz, şimdi yanlış anlamayın, bir şey istediğimden de değil, sadece düşüncemi paylaşıyorum. Bizim eğer isteyecek olursak, ailede olan mallardan bir gün bize kalırsa satmayıp da tutmak isteyeceğimiz iki yer Heybeli'deki ve Tünel'deki evlerinizdir. Onlar da özellikle bir anlam ifade ettiklerinden değil, sadece bir gün ileride İstanbul'a gelecek olursak yaşayacağımız bir yer olsun diye.) “Arkamdan iş çevirmesin”, ile ne kastettin? (Annemin benim yüzüme açıkça “Sen de karşılığında şöyle yazı ver” demek yerine numaradan “Yaz da ver sana ne kadar verdim bileyim ki ona göre üstünü tamamlayayım” demesiydi. Bunu açıkça söyleseler hiçbir sorunum yok, hatta gidip noterden imzalı da veririm ben o yazıyı. Çirkin olan, ben kötü niyetliyim diye varsayıp Alper'i korumaya kalkması ve bunu gizlice yapmaya çalışması. Artı tabii bir de Alper'i kayırırken beni hiç korumaya ihtiyaç duymaması. Aileme Açık Mektup'ta belirttiğim üzere benim Alper'e “pislik” yapmam zor, dava açmam gerek. Alper'in bana pislik yapması bile gerekmiyor, ortak hesaplarındaki paraların direkt yarısı onun. Onun dışında bir pislik yapacak olursa da benim hak aramam zor, yine benim dava açıp uğraşmam gerekiyor sadece hakkımı almak için. Yani asıl korunması gereken BENİM!) “Ya tüm malını bize şimdi paylaştırsın, versin, ya da ondan hiçbir miras almayacağım” diye dayattın. Bunu da anlamadım. (Bunu da nereden çıkardınız? “Ya tüm malını bize şimdi paylaştırsın, versin, ya da ondan hiçbir miras almayacağım” diye dayatMAdım! Benim dediğim, böyle bana gizli kapaklı, kim ne olduğunu bilmez bir şekilde kayıtsız para vermemesini, almayacağımı söyledim. Bir şey verecekse Alper'le beni karşısına alıp konuşmasını “Bakın benim şu şu şuyum var, size şunu veriyorum” demesini söyledim. Bu da tüm mallarını paylaştırsın demek değil. Ancak orada da ayrı bir nokta var tabii. Annem bana Ayten yengeyi gördüğünü ve onun “Seçkin'e dedim, bir evin kalsın, diğer tüm mallarını çocukların üstüne yap” dediğini ağızları kulaklarına vara vara anlattı. Ben de bunun üzerine "Ha tabii babam yapsın ama sen yapma” dedim, “O kızım sana söylüyorum gelinim sen anla demiş ama sen anlamamışsın.” Çifte standardı kaldıramıyorum ben. Annem babamdan bir şey yapmasını bekliyorsa önce kendi yapmalı. Budur. Sadece budur. Ben ne babamdan ne annemden hiçbir tek şey istemedim. Ha pardon yalan oldu, babamdan istediğim bir şey oldu. O da sırf Beylerbeyi'nin 3/4'ü benim üstüme, böyle boklu püsürlü mal istemediğimden onu tamamlamasını istedim. Bunu yaparken de aynısını Alper'e yapar, başka bir koşul sürer vs. Bana tek taraflı bir şey asla talep etmedim.) Bir anneden tüm mallarını istemek, sence erdemli (etik) bir tavır mı? (Burada da yine direkt yargılandığımı görüyoruz. Ben annemden tüm mallarını filan istememişken, sizin bana sanki annemden tüm mallarını istemişim diye benim ağzıma yapıştırmanız ve bana “Ölmeden miras kavgasına girdin” demeniz erdemli (etik) bir tavır mıdır?) Gene annenin hesap şifresinin Alper’de olduğundan şikayet ettin. Biliyorsundur, bankadan hesap hareketleri dökümü almak çok kolay. Bu da sıklıkla yapılır, çünkü hesaplarda dışarıdan dolandırıcılık da sık yapılmakta. Sen de arada kendi hesapların için döküm al. (Ne dökümünden bahsediyorsunuz Allah aşkına? Dökümle ne alakası var konunun? Annemin hesap şifresi değil sadece Alper'de olan. Annemin parası Alper'le ortak hesapta. Bu da demektir ki o hesapta olan paranın yarısı direkt olarak Alper'in. Şimdiye kadar hiç ilgilenmedim ve sormadım ama bu noktada, ben bu kadar haksız yere suçlanırken, Soruyorum ve cevap istiyorum. Kaç yılında açılmış o hesap? Bütün o süreden beri hesap dökümünü istiyorum, içinde en fazla olan dolar, TL ve euro miktarlarını görmek/bilmek istiyorum. Annem Alper'e kaç para hibe etmiş olacakmış o süreden beri herhangi bir gün ölecek olsa? Bunu bilmeye hakkım var. Şimdi eşit/adil olmak için aynı miktar parayı annemin benimle ortak hesaba aktarmasını, o paranın Alper'de durduğu aynı süre benim hesabımda kalmasını talep ediyorum. Madem öyle, talep ediyorum. Hak adalet eşitlikse doğrusu bu çünkü. Şimdiye kadar yaptığı kayırmayı tersine de çevirsin biraz.) Gene “long Q diye tutturmuşsunuz” diye bağırdın. Bunu bir kez sana, bir kez annene, bir kez de Carlo’ya söylemiştim, 18 ay içerisinde. Yıllar önce. (Bunu bir kez bana, bir kez anneme, bir kez de Carlo’ya söylemiştiniz, 18 ay içerisinde, ve yıllar önce??? Öyle mi teyzecim?! Eğer daha fazla söylediyseniz ne olasınız? Kusura bakmayın, siz gerçekten kendinizin farkında değilsiniz. Bunu lütfen çarpıtmadan, sizin için endişelenen birinin uyarısı diye bakın/görün. Alper bana birkaç sene evvel “Teyzemde bir hastalık mı başladı? Bir şey söylüyor, beş dakika sonra yine soruyor” demişti. Yalansa yalan desin. Bunu teyit etmesini bekliyorum. Yıllar önce dediğiniz en son 2016 yılında dahi söylediniz, yani Lavinia'nın ölümünden neredeyse 6 yıl sonra bile söylüyordunuz. Dediğim gibi, ancak şimdi anlıyorum ki bunu belki de inadına yapmıyordunuz, hastalığınız nedeni ile farkında olmadan yapıyord/sunuz.) “Çin işkencesi!” diye sinirleneceğine, (Evet, Çin işkencesidir sizin yaptığınız. Kuruçeşme taktiğidir, yıllardır üstümde uygulandığı için çok iyi bilirim. Öyle bir sinirine dokunur ki insanın. Ama dedim ya, belki de kendinizi bilmediğinizden söylediğinizi düşünüyorum şimdi.) keşke “artık yıllar geçti, aslında otopsi yapılmıştı ama sana söylememiştik”, deseydin. Ama hala ısrarla aynı şeyi söylüyorsun! (Evet, hala ısrarla aynı şeyi söyleyeceğim ve söylemeye devam edeceğim çünkü doğru zaman içinde değişmiyor ve benim yalan söyleme adetim yok. Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Daha söyleyeyim mi? Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Kaç kere söyleyeyim? Kaç kere söylesem anlayacaksınız? Otopsi yapıldığını size SÖYLEDİK! Ama siz otopsi yapılıp yapılmaması ile ilgilenmiyordunuz, sizin takıntınız LongQ yaptırmamızdı. Çocuğu ölmüş bir kadının bunca hassas olduğu bir konuda sizin bunca inatla bunca ısrar ediyor olmanız tahammül edilemez! EDİLEMEZ! Bunu kabul etmelisiniz. Susun artık SUSUN! Ve özür bekliyorum sizden. "Çok üzgünüm" bile diyemiyorsunuz, tek derdiniz bana saldırmak hala. Yeter! Bebeğini böyle kalp burucu bir şekilde kaybetmiş bir anneye bu kadar saygısızlık edilip bu kadar canı acıtılmaz. ACITILMAZ!) Neden “Otopsi yapıldığını söylemiştik ya, neden hala başka sebep arıyorsun?”, demiyorsun da, “tutturmuşsunuz” diye bağırıp duruyorsun? (Çünkü tutturmuşsunuz bir Long Q da ondan. Doğruyu ifade ediyorum sadece. “Bir şeyi yoktu” diye size defalarca söyledim, söyledik, ama siz illa, takıntı şeklinde LongQ diye tutturdunuz. Bunu size 7 Nisan'daki e-postamda da yazmıştım. Anlamak çok zor değil. Anlayamamanız yine hastalık nedeni ile olabilir diye düşünüyorum.) Hem üzerinden kaç yıl geçti. Amacın nedir? Beni sürekli üzmek mi, yoksa, hep bir öfke patlaması mı oluyor? İki durum da vahim. (Evet, amacınız ne bunu söyleyerek? Benim yaramı kanırtmak mı bile bile, yoksa kendi inancınızı bana dayatmak mı? İki durum da vahim. Hele de, “özür dilerim öyle yaptıysam, farkına varmamışım” demek yerine beni suçlamaya kalkıyor olmanız en vahimi. Bekliyorum teyzecim, bekliyorum özür dilemenizi. Ve de lütfen bir doktora görünmenizi. Alper de öyle dediğini söylesin bana destek çıksın, bunu da bekliyorum.) Sana bir kart göndermemişim. Çocuğunu kaybedene kart gönderme usulünü ilk duyuyorum. (Sadece kart mı dedim ben? Çiçek göndermeyi de mi duymadınız? Cenazeye gitmeyi de mi duymadınız? (Davet edilmediniz tabii, biliyorum. Soran ilgilenen olmadı, çöpe atacaktık herhalde bizim için hiçbir anlamı yoktu bir günlük bebek diye. Bunları yazmak bile acıtıyor. İnkarınızla hatırlatıyorsunuz yapmadıklarınızı.) Adını yaşatmak için bir yere bağışta bulunmayı da mı duymadınız? Veya bir ağaç dikmeyi onun adına? Hiçbir şey yapamaz mıydınız? Beni düşündüğünüzü gösterecek bir tek jest yaptınız mı? Onu bırakın, “Bu kız için ne yapabiliriz, ona nasıl destek olabiliriz?” diye kaygınız oldu mu hiç? “Şu anda kimbilir kendini nasıl kötü hissediyordur, hayatında başına gelen en kötü şey, üstelik uzakta ve yalnız, yanında kocasından başka kimsesi yok, biz ne yapabiliriz acaba?” diye aklınızdan geçti mi hiç? Hayır. Lavinia öldükten sonra anneler gününde kendimi nasıl hissettiğimi hiç düşündünüz mü? Hiç aklınızdan geçtim mi? Aman iki kere telefon ettiniz telefonda ağladınız yetti de arttı bile. Ben de ne çok şey bekliyorum sizden di mi? Kabahatli benim. Yok saymayı tercih ettiniz. Anlıyorum, zor bir durum. Ne yapacağını bilemiyor insan. Ama bari en azından ben bir şey yapmadınız dediğimde çok şey yapmışsınız gibi üste çıkmaya çalışmayın. “I’m So, So Sorry For Your Loss” This one is simple enough, and yet you’d be surprised at how many people don’t even bother to say this. “What Can I Do To Help?” “Is There An Organization I Can Make A Donation To In Your Baby’s Name?” “I’m Here If You Ever Need To Talk” “You Are — And Will Always Be — A Mother” “This Pain Will Never Go Away, But You’ll Get Better At Managing It” “I Love You So Much” Avoid the urge to give advice. Don’t say any of the following: “Are you okay?” No. Just no. “If you need anything at all, let me know.” Because 99.9% of people will not call you or let you know, but they still might need something. Instead, be specific. Specific ideas: make a meal, buy them groceries, send them gift cards, send them cards with no expectation of response.” If you don’t know what to say, say “I’m sorry.” Some people know not to give advice, and so in their panic not to say the wrong thing, they say nothing at all. For months. I may have done that too if it were me in the “supportive” position. For those of you that may feel that way, a simple “I’m so sorry” or “I am here for you” works just fine. “The worst thing you can do is disappear after your friend goes through a tragedy. Be there for them, even if you feel awkward about it.” https://grief.com/10-best-worst-things-to-say-to-someone-in-grief/ 1. I am so sorry for your loss. 2. I wish I had the right words, just know I care. 3. I don’t know how you feel, but I am here to help in any way I can. 4. You and your loved one will be in my thoughts and prayers. 5. My favorite memory of your loved one is… 6. I am always just a phone call away 7. Give a hug instead of saying something 8. We all need help at times like this, I am here for you 9. I am usually up early or late, if you need anything 10. Saying nothing, just be with the person Bunlar “How to support someone who has lost a child?” “What to do or say when someone loses a baby?” gibi arama terimleri ile Internette yarım saat bir saat araştırma ile çok kolay bulunabilecek şeyler. Hadi yapmadınız, tamam yapmadınız, anladık. Ama en azından bir şey yapmış gibi davranmayın! Çok şey yapmış gibi davranmayın! Hiçbir şey yapmadan çok şey yaptığınızı iddia etmeyin bari! Onu yapmayın, izin vermem! Vermem! Yapmadınız önemli değil, affedilebilir. Ama yapmayıp, hem suçlu hem güçlü üste çıkmaya çalıştığınızda vurur oturturum yaa. Vurur oturturum. Nedir bu? Hem suçlu hem güçlü olmayın. Bu aşağıdakiler gerçekten arkadaşına değer veren birinin yazdığı bir mektuptan alıntılar: “I have never been where you have been. I have no idea what you are feeling, or how you are getting through each day. I have cried tears for you, but they seem like tiny drops compared to the raging rapids you must be shedding.”... “Do you wish time could go back a week, where she was safe and sound inside you, only to realise that it would be fruitless, that the very worse pain would still be ahead of you anyway? Do you and your husband know what to say to each other, how to comfort each other? No. I cannot begin to imagine anything you are going through. I can’t begin to understand the grief, or the finality, or the sense of loss.”... “I wish I could do something to take some of the ache away.”.... “I am here for you however it is that you need me. For now I will carry on making conversation, respecting silences when they are needed, and looking for an opportunity to listen. You have an indefinite veto power on every conversation we have from now until you don’t need it. If you want to talk about something else, we will. Because I can’t make things better, but I can be here by your side...” (Siz bana kalkmış telefon edip ağladığınızı söylüyorsunuz.) You shouldn’t say: “there was probably something wrong with the baby.” (Sizse aynen bunu söyleyip durdunuz Long Q, Long Q diyerek!) “If you need anything at all, let me know.” Bu da pek denmeyecek şeylerden aslında, daha somut öneriler yapmak gerekiyor çünkü o durumda kimse bir başkasından bir şey istemez. Ama bunu bile dediniz mi? Dediniz mi??? Dediniz mi hiç böyle bir tek şey? “Ne yapabilirim?” diye sordunuz mu?? Dediğinize bak, “üstesinden gelirsiniz.” Çok basit bir şey çünkü. “I am here for you, yapabileceğim bir şey olursa, konuşmak istersen ben buradayım” dediniz mi?? Bir annenin en sevdiği şey çocuğunun ismidir. Çocuğunu kaybeden anne de onun ismini duymak ister. Lavinia'nın ismi hep avoid edildi. Hep. Annem hakaret eder şekilde “Lavinia şarkısını duyduğumda...” demeye kalktı. Zaten Leyla deyip duruyordu, sinir ediyordu. Siz halen kalkmış Lavinya diye yazıyorsunuz. O kadar alakasızsınız yani. O kadar umurunuz değil! Ki, ben o mailim içinde kaç kere yazmışım Lavinia diye. Ona dahi dikkat etmemişsiniz. Etmemişsinizdir olabilir, ama en azından bunun da beni yaraladığını kabul edin. En azından onu yapın. “Aman ne var ki” diye geçiştirmeye kalkmayın, benim duygularımı çiğnemeyin! Yaptığınız bu çünkü. Benim duygularımı çiğnemek! Aldırmazlık.) Senin aklında herkesin ne yapması gerektiği var, onları yapmayanın vay haline... (Buna projection deniyor psikolojide. Evet, sizin aklınızda herkesin ne yapması gerektiği var, onları yapmayanın vay haline! Kendimi bildiğimden beri yaşıyorum bu durumu ve başkalarına da yaptığınıza şahitlik ediyorum. Sadece insanların ne yapmaları gerektiği de değil, kaç kilo olmaları gerektiği de var. Bir zamanlar öyle diyordum, “Eksi artı 50 gram marj payı. Ben zayıfım, Zeynep tombul, aman da kollar bıngıl bıngıl.” Evet, doğrudur, benim de aklımda herkesin ne yapması gerektiği belli şeyler var. Ama bunlar kart atmak değil. Bunlar insanın düşünceli olması, ailenin destek olması, yanlış yaptığı zaman bunu kabul edip özür dilemesi ve telafi etmeye çalışması vs. Çok mu şey bekliyorum? Kusura bakmayın, dürüstlük/açıklık, sözüne sadıklık, saygı, özen, ağızdan çıkana dikkat ve yanlış yaptığında bunun farkına varıp özür dileyip telafi etmek için çaba gösterecek kadar olgunluk beklemek çok şey beklemekse evet, çok şey bekliyorum. Bir şey yaptığınızı, yanında olduğunuzu hissetmesi gereken kişi kim burada? Benim. Dolayısıyla bir şey yapıp yapmadığınızı söyleme hakkı bana ait! Sadece bana! Eğer yanımda olduğunuzu hissetmediysem demek ki yeterince şey yapmamışsınızdır! Ama siz o kadar benmerkezcisiniz ki, o kadar bencilsiniz ki, o kadar bana aldırmıyor sadece kendinizi düşünüyorsunuz ki, sanki de çok şey yapmışsınız gibi, siz yaptınız da ben nankörmüşüm gibi davranmaya çalışıyorsunuz! Ayıp yaaa ayıp cidden! Ayıp! Ha sonra ben bunu sizin sevilmediğinizden kendinizi büyük görme, ego ihtiyacınıza bağladığımda da alınıyorsunuz. Bunların hiçbirini yapmamışsınız ama halen kendinizi çok şey yapmışsınız gibi göstermeye çalıştıkça isyanım, size karşı tepkimi arttırıyorsunuz sadece. Savunulamayacak şeyleri savunmaya kalkmayın! “Bilemedik, yapamadık, affet bizi Gülin” deyin ki unutmam için fırsat verin.) (Benim için o bebeği kaybetmenin ne anlama geldiğine dair bir fikriniz var mı sizin hiç? Ne kadar ümitlerin ölümü demek o? Siz de, üstelik otopsi yapıldığını söylememize rağmen, bize destek olacağınıza, bizi anlamaya çalışacağınıza kendinizi dayatmakla meşguldünüz Long Q Long Q diyerek. “Kafanıza Long Q kadar taş düşsün” dedim. Dedirttiniz. Delirttiniz. Biz yokuz sizin için. Annem için de öyle. Ben yokum. Sadece kendi egosu var. Onun kızı var, aman onun anne olarak ne kadar iyi olduğu var. Yoksa benim ihtiyacım için, beni düşündüğünden yapmıyor. “Aklımdasın” diye bir tek kez mesaj attınız mı Lavinia'nın doğum gününde veya ölüm gününde? Dokuz sene geçti, onuncu yılına giriyoruz beş ay sonra. Bir tek kez attınız mı? Bir tek kez “Konuşmak ister misin?” diye sordunuz mu? Yapmadınız hadi amennah. Ama kalkıp üstüne bir de “çok şey yaptık, kaç kere aradık” diyorsanız isyan ederim ben, buna da sonsuz hakkım var. Sizin benim acımı paylaşmanız önemsiz bir konu, gereksiz. Ama ben sizin mutluluğunuzu paylaşmamışım, ki Alya'nın doğum gününde mesaj atmamış da değilim, ama aramamışım ya, vay vurun bana! Aman da bekledim aramadın, babasına kızdın diye yeğene böyle davranmak... Yaaa, böyle davranmak! Ne adiyim ben! Alya da çok alındı değil mi halam beni aramadı diye???! Değil mi? Çok beklemişti oysa. Halası aramayınca üzüntüden kahroldu zavallı yavrucuk. Vah vah vaaah. Aman Allahım ben ne yaptım bu yeğenime sırf babasına kızdım diye?! Ama benim yıllardır içim yanmış aile benim kızımı hiçe saymış, sanki o hiç doğmamış, sanki o hiç önemli değil gibi davranmışlar, unutulmuş, silinmiş, adı dahi doğru bilinmemiş.... hiç önemsiz. Yapmayın teyzecim, yapmayın. Yarama daha tuz eklemeyin. Ayıp. Canımı bu kadar yakmaya hakkınız yok! YOK! Bana bu konuda hiçbirinizin söyleyeceği tek laf yok. Söyletmem! Aras'ın doğum gününde gitmeyi istedim mi sanıyorsunuz? Hayır, hiç istemedim. Ama yuttum her şeyi ve gittim. Siz bana hiçbir şey yapmamışken, hele de Lara'nın, ilk kızım öldükten sonra doğan kızımın doğum günlerini kutlamamışken yapmayın, üste çıkmaya çalışmayın! Haksızların bir de üste çıkmaya çalışmasına evet çok sinirleniyorum, çok; öyle çok ki bilemezsiniz. Dedim ya partizan işliyor ailede hayat. Allah korusun Sumru doğursa ve onun bebeği ölse de ben gelmesem hiç şüphem yok ki bana saldırırdınız “Gelmedin bile” diye. Şimdi Alya'nın doğum gününde telefon etmedim diye saldırmaya kalktığınız gibi. Bu kadar çifte standart da olmaz ki! Bu kadar göz göre göre çifte standart olmaz cidden, olmaz!
Gidin psikolağa ve gösterin yazdıklarımı. Ben değil, dışarıdan biri söylesin size. Ama bir parça bilen biri söylesin. İnsan çocuğunu unutuyor mu sanıyorsunuz? 24 saat bile yaşamamış olsa da unutuluyor mu sanıyorsunuz? İnternete bir girin bakın, sadece doğmuş bebeklerini değil, hamilelik sırasında dahi bebeklerini kaybeden annelerin ne yaşadıklarına dair binlerce yüz binlerce site var. Sizse benim yaşadığımı hiçleştirmeye çalışıyorsunuz. Ve ben halen bekliyorum kimmiş Alper'e “Gitmeyin, rahat bırakın” diyen psikolog. Adını bilmek istiyorum ki onu meslek birliğine şikayet edeyim. Şikayet edeyim ki meslekten men edilsin veya en azından uyarı alsın. Bana kazık atmış, en azından başkasına da yapmasın böyle bir kötülüğü. Benim tarafımı da tutabilecekseniz yazın bana, benim tarafımda olabilecekseniz. Lavinia bugün Lara ile mutluluğumda bile her duygumun altında. Evet, öğrendim baş etmeyi, evet kendimce barış yaptım hayatla da ölümle de. Ama tek başıma yaptım. Aileden bir tek kişi dahi yanımda olmadı.) Alper ile size gelmemişiz. Anneni postalayıp geziye çıktınız. Ne için gelecektik? (Evet, dedim ya, bahanenizi bulmuşsunuz. Annemi postalamamız sizin gelmeyi önermemeniz için gerekçe. Seyahatten sonrayı bırakın, bir ay sonra filan dahi düşünülmedi. Dedim ya “anneni gönderdiniz” diye bahane bulmuşsunuz sarılıyorsunuz ona. Gerçekten merak eden “Anneni gönderdiniz ama ben yanında olmak istiyorum” derdi. Diyemez miydiniz? “Geleyim mi?” diye bile soramaz mıydınız??!!!! SORAMAZ MIYDINIZ??? Atmayın, eksikliğinizin, yapmadıklarınızın kabahatini bir de bana yüklemeye çalışmayın! Daha da acıtıyor ve kızdırıyor bu beni. Ne için mi gelecektiniz? Bunu soruyorsanız hiçbir anlamı yok benim söylememin. Yine de söylemiş olayım, belki düşünüp anlayabilirsiniz: 40 yaşında tamamen sağlıklı doğurduğu bebeğini ertesi gün hiç yok yere kaybetmiş yeğeninizin, kardeşinizin yanında olduğunuzu göstermek, ona destek olmak için gelecektiniz.) Üzerinden yıllar geçti. Hala her konuşmamızda, konu ne olursa olsun, gene bunlar ve benzerleri gündeme geliyor. Ben artık bunları duymak istemiyorum. (Üzerinden yıllar geçti, evet. Bu konu, siz yapmadığınızı kabul edip telafi etmek için bir şey yapana kadar benim için asla kapanmayacak, üzgünüm. Her doğum gününde ben Lavinia'yı anarken sizin duyarsızlığınızı da anacağım. Ama buna bir son vermek sizin elinizde. Onuncu yılı geliyor Lavinia'nın doğum ve ölüm günlerinin. Sizden bir yere kızımın adını yaşatacak özel bir bağışta bulunmanızı bekliyorum. Orman, hastane, okul, yetimhane... Bunu yapabilecek durumunuz var. Eğer aldırıyorsanız yaparsınız.) “Alper ile ortak mal istemiyorum” diye, Heybeliada dairesini başıma kakmandan da bıktım usandım. Alper senin hisseni alsın. Eline para geçtikçe ödesin, ama sen de her para aldığında ne kadar para aldığına dair ona yazı vermelisin. Onunla henüz konuşmadım. (Öncelikle “Eline para geçtikçe ödesin, ama sen de her para aldığında ne kadar para aldığına dair ona yazı vermelisin” demeniz terbiyesizce, çünkü yine ben yargısız infaz edilmişim, sanki ben para alıp mal vermeyecekmişim iması var ki çok çirkin, ÇOK ÇİRKİN! Alper'in benim hissemi almasına gelince... Hahahaha! Güldürmeyin beni! Sizinle bunu konuşmuştuk ve siz “Alper alacaksa olur ama başkasının almasını istemem” demiştiniz. Ben bunun üzerine Alper'le konuştum. Benim hatırladığım, yani annemin bana dediği, o eve 1 milyon TL verdiğiniz. 200 veya 250bin euro yapıyordu o zaman. Alper onun için çok daha düşük bir rakam söyledi ve intifa hakkı olduğu için normal fiyatının beşte biri mi ne öyle acayip düşük bir şey olacağını söyledi. Ben de ha olur, kalsın sağol dedim içimden ve bir daha konuyu açmadım. Bunu da buraya yazıyorum: Alper'le herhangi bir ortak şeye girdiğimizde Alper beni kendi çıkarına sömürecektir. Umurum da değil ha, sadece ifade ediyorum olacağı. Onu da yine geçen anneme, dayımdam şikayet ederken ortaklığı gidermesini söylediğimde annemden öğrendim, izaleişüyu açıldığında ilk turda % 70, ikinci turda % 40'ını veren satın alıyormuş. Alper de alır tüm malları alır işte böyle benden. Yani bana % 50 yerine % 20'sini vererek mal sahibi olur. Aman olsun. Ben annem gibi onun çekişmesini yapmam, bırakır giderim.) Keşke istemediğini mülk alınırken söyleseymişsin. A tabii, benimle küstün, nedenini pek hatırlamasan da. (Nedenini hatırlamadığımı nereden çıkarıyorsunuz?! Gerçekten anlamak mümkün değil. İnsan yoruluyor sizin suçlamalarınızı aklamaya, yanlış çamurlarınızı temizlemeye çalışmaktan. 2015 yılı sonuydu. Siz yine Long Q lafı açmıştınız. Ben size gelip dedim ki “Bunlar bu yılda kalsın, bir daha bu konuyu açmayalım.” Sanki ben bunu dememişim gibi ertesi akşam, yeni yılın ilk günü, mutfakta bir şeyler hazırlarken siz yine “Long Q” dediniz ve benim ipler koptu. Sonra “Allah düşmanımın başına vermesin böyle anneyi!” dediniz. Artı, bu arada Lara'nın hiçbir doğum gününde arayıp sormadığınız vs de cabası. Yani sizinle konuşmamak için bir sürü çok geçerli sebebim var/dı teyzecim.) Benim hatırladığım, notere yetişemeyeceksiniz diye ödünüz kopmuştu... (Yuh teyzecim, yuh ki ne yuh! Sözcüklerin bir anlamı var biliyor musunuz? Ödümüz kopmuş (!) Ödümüz kopmuştu öyle mi????!!!! Kim söyledi size bunu? Benim söylemediğim kesin, sonuçta sizinle konuşmuyorduk. Annem mi demiş? Annem yetişemeyecekler diye ödleri kopmuş mu dedi?? Ödü kopmak ne demek? O kadar çok korkmuşuz yani!??? Çok korkunç bir şey de. Yani sanki o malı çok istiyoruz da notere yetişemezsek alamayacağız da kaçacak diye ödümüz mü kopmuş?? İnanamıyorum imalarınıza! Kaldı ki, benim Lara ile ilgili konularda bile, evet doğrudur, içten içe korktuğum oluyor, endişe duyuyorum, ama benim ödümün kopması biraz zordur. Hani bilginize... Ben gerçekten tüm mirastan feragat ederim. Lara'nın lehine feragat edeyim diye konuştum ama öyle de değil, hepsini Alper'e de feragat ederim. Gözümü dahi de kırpmam. Konuştuk bunu Carlo ile de. Evet hoş değil tabii. Tek çekincem bir gün Lara büyüdüğünde “Annem böyle böyle yapmış, gelecek onca malı elinin tersi ile itmiş, mirası reddetmiş” diye beni sevmeyebilir, eleştirebilir, bana kızabilir. Olsun, o riski göze alıyorum. Eğer kızım b/öyle biri olacaksa sevmez zaten beni. Yapabileceğim bir şey yok. Ben de buyum. Onun annesi de benim. Ben annemden memnun olmasam da kabul etmek zorunda kaldığım gibi. Yapacak bir şey yok bazı şeylerde. Başa ne geliyorsa yaşanıyor işte. Sonuçta ben de kızımın benim gibi olmasını isterim. Paraya esir olmamasını. Parayla maniple edilememesini, paranın onu yönetmemesini. Parayı reddebilmesini.) Annemin beni sevip sevmemesine neden bu kadar takıksın? (Benim hiç öyle bir takıklığım yok. Siz neden takık olduğumu düşünüyorsunuz?) Ben hiç düşünmüyorum. Sevenlerim boldu, hala da öyle. (İyi, sevenlerinizin bol olmasına sevindim. Benim sevenim bol değil. Kocam ve kızım dışında aldıran birkaç kişi varsa vardır o kadar.) Sen sevmiyorsun diye, beni kimse mi sevmeyecek? (Bu ne demek şimdi??? Ben öyle bir şey mi demişim? “Sevilmez biri” mi demişim size? Sevmiyorum değil, sevemiyorum demek daha doğru. Bu şekilde davranan, beni düşman gibi görenleri, evet, sevemiyorum. Annemi sevemediğim gibi. Sevmek istemediğimden değil, sevememenin çok canımı acıtmadığından değil. Annemin varlığında ruhumun sıkılması, içime kasvetli bir ağırlık çökmesi, gittiğinde rahat nefes almak acı bir şey, çok acı bir şey. Böyle mi hatırlanmak istiyor bilmiyorum. ) Ananenin sence gerçekten sevdiği bir kimse var mı? (Evet var herhalde, yok mu? Oğlunu da mı sevmiyor diyorsunuz?) Ama küçücük kızı tembihleyip bana göndermek, çok yanlış bir davranıştı, her açıdan. Bunu kabul etmelisin. (????!!!!! Küçücük kızı tembihleyip size göndermek????!!!!! Gerçekten dehşet içindeyim bu çıkarımlarınıza ve beni suçlama çabalarınıza. Küçücük kızı tembihleyip size gönderdiğimi nerden çıkardınız allaseniz???!!!! Lara sordu bana “Neden böyle yapıyorlar?” diye. Ben de düşündüğümü söyledim, doğru inandığım şekilde açıkladım. Tembihleyip size göndermek??? Cidden mi??? Nasıl böyle bir şey düşünebiliyorsunuz? Böyle bir senaryo kuran zihin nasıl çarpıktır? Nasıl çarpık bir zihniyetin ürünüdür böyle bir düşünce???!! Ben odadaydım. Lara'nın, anneme veya size, az önce ona anlattıklarımı söylediğini duyunca “Eyvah!” dedim, ama yapacak bir şey yoktu. O da kendi aklınca anlamaya, dünyayı, insanları bir mantığa oturtmaya çalışıyor çocuk olarak, o nedenle tekrarlıyor. Ki bu da iyi bir şey, size yanlışsa bunu ifade etme fırsatı vermiş işte. Sizin benim tembihleyip gönderdiğimi düşünmeniz gerçekten inanılır gibi değil!) Sen de artık “beni kimse sevmiyor”, diyerek duygu sömürüsünden vazgeç. (Ben duygu sömürüsü filan yapmıyorum. Annem beni sevmiyor. Sevmediğini de sonuna kadar söylerim. “Alper bana sen ne kötü insansın dedi” dediğimde otomatik olarak “Kimbilir yine ne yaptın?” diyen kadın beni seviyor mu şimdi? Seven insan, “ne oldu?” diye sorup anlamaya çalışır önce. Veya beni sevse “Hiç bir ablaya söylenecek şey mi?” derdi. Neden öyle demiyor da “Kimbilir yine ne yaptın?” diyor? Rolleri değişsek, yani ben Alper'e böyle bir laf etmiş olsam direkt beni suçlayacağına da adım gibi eminim! Veya “Sen ne kadar yalancı olmuşsun!” diye nasıl bir kinle bağırıyor bana. Seven insan öyle mi yapar? Annem beni sevecek olsa “Kızım gönderdim ya, hatırlamıyor musun?” diye sorar anlayışlı bir şekilde. Ben ne Carlo'ya ne Lara'ya öyle bir şekilde bağırmayı asla aklımdan geçirmem. Ne anneme ne Alper'e dahi geçirmem. Ancak çok iyi bildiklerinden emin olursam söylerim öyle bir lafı. Annemse bana saldırabiliyor hiç oralı olmadan. Annem beni SEVMİYOR! Veya siz bana o hakareti etmişken ben psikoloğa gidelim demem üzerine bana “Sen haksız çıkacaksın, SEN HAKSIZ ÇIKACAKSIN!” diye kinle bağırmasına ne demeli? Olayın haklı-haksız çıkmak değil, ilişkiyi düzeltmek olduğunu dahi anlayacak kapasiteden yoksun. Ha evet, annem beni çok seviyor ve çok düşünüyor da o nedenle parasının tümünü Alper'in eline teslim ederken hiç aldırmamış. Annem beni seviyor mu? Hah, güldürmeyin beni. Siz bana “Böyle anne düşmanımın başına” dediğinizde bile bana çemkiriyordu. Hiçbir zaman benim tarafımı tutmadı bir tek konuda. Lara'ya hep diyorum ve hep diyeceğim, “Seni seviyorum demek kolay, erkekler de diyecek, söze bakmayacaksın, sana davranışlarına bakacaksın” diye.) Annen elinde ne varsa verdi, senin yaptığına bak. (Yine mi annen elinde ne varsa verdi teranesi??! Ve de benim yaptığıma bak tabii, yine ben suçlanıyorum elbette her zaman olduğu gibi. Daha önce dediğim gibi bir kez daha söyleyeyim. Annem bana elinde ne varsa verMEdi! Hatta bir banka mortgage başvurumuzu reddedip biz iyice köşeye sıkıştığımızda bile eğer parası varsa bize faiziyle, hatta üstüne banka masraflarını da ödeyerek vereceğimizi söylediğimde borç bile vermedi! Bu evimizi en geç seneye sattığımızda öderiz dedim, o zaman dahi, biz burada ne yapacağız diye kıvranırken dahi, annem faiziyle dahi vermeyi önermedi. Annemin yaptığına bakın, evet. Alper'e bağışlamışken onca parayı, 200bin doları, 150bin TL'yi, gidip bana göstermelik yüz bin liralık hesap açmasına bakın siz önce.) (Rakamlar da yaklaşık tabii, sonra gidip saldırmayın bana o kadar yok diye. Çünkü annem onu dahi yapmaya kalktı. Nasıl bir yüzsüzlükse! Utanıp “Özür dilerim kızım, seni düşünmedim, bilememişim” diyeceğine halen üste çıkmaya çalışıyor. Özür dileyecek bir şeyi yok tabii, bile bile yapmış. Yakalanınca “Eşitleyeceğim” demek marifet değil. Yapsın dediğim gibi Alper'e yapsın, oğluna vermek istiyorsa yapsın. Ama gelip de bana sanki eşit davranıyormuş gibi numara yapmasın! Bunu kaldıramıyorum.) (Artı, benim ihtiyacım varsa şimdi vardı. Bundan sonra paraya ne ihtiyacım olur benim? Yani olabilir tabii, başımıza her an bir felaket gelebilir, ama o zaman da paradan ziyade daha önemli sorunumuz var demektir. Bu evi değiştirmeyi de istemedikti, hayat çekilmez olduğu için, önümüze de bir fırsat çıkınca böyle bir değişim yapmaya kalktık yoksa keyfimizden daha lüks ihtiyacımızdan değil. Onu da bankadan mortgage aldık, kocam kazanıyor çok şükür, bir şekilde öderiz. Kocama bir şey olacak olursa Kaş'ı satar öderiz olur biter. Gerekirse o evi de satarız daha küçük bir yere geçeriz. Benim öyle mal mülk dertlerim, sevdam yok. Gezmeyse de yeterince gezdim, bundan sonraki gezilerimizi de yine kocamın kazandıkları yeter. Lara'nın masraflarını da Kaş'tan Beylerbeyi'nden gelen kira karşılar, ne yapayım yani fazlasını? Öbür dünyaya götüren olmuş mu? Yiyeceğimiz ne? Giyeceğimiz zaten yetiyor da artıyor. Lara'ya da bizden kalanlar yeter, kendi hayatını kurar.) Alya’nın doğum gününü kutlarken, senin telefon etmeni bekledim. Babasına kızdın diye, yeğene öyle davranmak... (Gene yuh ki ne YUH! Lara'nın doğum günlerinde aramadığınızı söylediğimde kendinizi “savunmak” adına palavra sıkıp “Ay ben doğum günlerini hiç önemsemem” diyen siz değildiniz, değil mi? Ama Alper'in adına benim Alya'nın doğum günü için telefon etmemi beklediniz?! Yuh ki ne yuh! Ben 50 yaşıma bastım, Alper aramış mı beni??? Yok, ne var ne yoksa hep Gülin kabahatli, her şey Gülin'den bekleniyor, Gülin bir şey yapmamışsa çok büyük kabahat ve kepazelik, Alper veya teyzem veya annem yapmamışsa hiç önemsenmeyecek şeyler. Demişken Lara'yı büyütürken nasıl korkularım olduğunu sordunuz mu? Ne güçlükler yaşadığıma dair en ufak bir fikriniz var mı? Lavinia'nın ölümünün beni nasıl değiştirdiğini konuştunuz mu? Geldiniz mi Lara'yı görmeye? Niye gelmediniz? Niye? Konuşmuyor muydunuz benimle? Niye konuşmuyordunuz? İlk bebeği ölmüş yeğeninizin ikinci çocuğu olduğunda onu bir tebrik etmemenizi gerektirecek büyüklükte ne günah işlemiştim ben? Ahhh evet, Başak'la Zeynep'le ilgili bir laf etmiştim de siz aman onları tutuyorum diye bana kızmış küsmüştünüz. Evet, çok geçerli ve haklıydı alınganlığınız. Ama ben ölen kızımdan yapmadıklarınıza, sonra doğan kızıma gelmeyişinize, onun doğum günlerini kutlamamalarınıza alınamam. O olmaz!) Yıllarca hep aynı konularda suçlanmaktan bıktım. (Ben de bıktım! İnanın sizden fazla bıktım. Kabahatinizi kabul etseniz, “Haklısın, ne yapacağımızı bilemedik, kusura bakma” deseniz anında kapanacak konuları inatla reddederek canımı daha da yakmanızdan yoruldum. Savunulamayacak şeyleri savunarak kendinizi haklı çıkarmaya çalışmanızdan bıktım. Hatanızı kabul edemediğiniz için bana saldırmanızdan da bıktım.) Annen sana her gidişinde endişeleniyorum. Bizi bu kadar üzmeye ne hakkın var? (Tabii ki yine ben kötü bir şey yapıyorum ve ben sizleri üzüyorum! Hep ben yapıyorum eşekliği değil mi, hep ben! Ya sizin yaptıklarınıza ne demeli? Benim yaptığım hiç bir şey yok, YOK! Bunu da böylece bilesiniz. Tek yaptığım, annemin yanlış davranışına tepki vermek. Bunu anlamıyorsunuz bile! Annem yanlış yapmasın, doğru davransın, ben de tepki vermeyim, ben üzülmeyeyim, siz de üzülmeyin! Eğer üzülüyorsanız suçlu tamamen annem ve onun yanlış davranışları. Bu da böyle biline! Anneme söyledim, buraya da yazıyorum. Ben annemin bir daha buraya gelmesini istemiyorum. Gelmesin. Gelmeyecek. Kızımı öldürmüşüm bir de anneni sen öldürdün diye suçlamanıza gelemem. Sanki ben anneme kötü davranıyormuşum, sanki ona işkence ediyor veya dövüyormuşum gibi laf ediyorsunuz, nedir bu? Annem buraya geldiğinde eli sıcak sudan soğuk suya değmiyor demeyeyim ama ondan bir şey isteyen yok. 15 günde yaptığı bir börek bir köfte, iki çorap dikme ve birkaç gömlek ütüleme. Onların hiçbirini de yap diyen olmadı. Gelsin otursun başımın üstünde yeri var, ben zaten yemek yapıyorum zaten ev çevriliyor sofraya bir tabak daha koymak iş değil. Ama eğer bana bunca haksızlık yapıyorsa ve de ben buna tepki veriyorsam da kusura bakmayın, kabahat bende değil annemde. Sorumlusu annem. Bunu bu duruma getirmemesi gereken annem. Kendi aynı sorunu yaşarken aynı sorunu benim başıma sarmaması gereken annem, sizlersiniz, büyükler.) Bu sürekli itiş-kakış beni çok rahatsız ediyor, artık kaldıramıyorum. (Ben bu sürekli itiş-kakıştan kaçmaya çok çalıştım, siz rahat vermiyorsunuz. Para konusu dediğim gibi tiksinç buluyorum. Lavinia konusunda özür dilemenizi, pişmanlık ifade etmenizi bekliyorum ama anlıyorum ki yapmayacaksınız, zorla nasıl pişman olur ki insan? Siz kendinizi çok haklı görüyorsunuz. Yaptıklarınızı, yaptıklarınızın bende açtığı yaraları hiçbir şekilde görmüyorsunuz, aldırmıyorsunuz. Ve aynen işte ben de bu çekişmelere ve anlamsız kavgalara katlanamadığım için mirası reddediyorum. Bir yorgan kavgası tutturmuşsunuz gidiyor ailede. Bana tiksinti geliyor bu çekişmelerden, ben bunun parçası olmak istemiyorum, bunun parçası olmayı reddediyorum. Yorgan sizin olsun diyorum çekip gidiyorum. Ama ona bile hakkım yok. Bırakıp gitmeye kalktığımda bile yakama yapışıyor kıyamet koparıyorsunuz; ben, tabii yine ben çok kötü bir şey yapmışım gibi.)
Yıllarca hep aynı şeyleri düşünmeye, aklından bazı şeyler yaratmaya ve onları da unutmamaya çok gayret ediyorsun. Bu sağlıklı bir davranış değil. (Evet, aynen çok gayret ediyorsunuz sorun çıkarmaya ve küçücük şeyleri devasalaştırıp alevleri körüklemeye; aynen hiç sağlıklı bir davranış değil ne sizin ne annemin yaptığınız. İnsanları rahat bırakmamak ve kendine bakmak yerine sürekli saldırmak.) Bu tarzı sağlığım kaldırmıyor. Güzellikle görüşeceksek, görüşelim. (Bu noktadan sonra güzellikle görüşmemiz için ben sizden söylediklerimi/beni anladığınızı gösterir bir söz bekliyorum. Anlamıyorsanız da, bende hiçbir doğru göremiyor, bana hiç hak veremiyorsanız da sağlıcakla kalın, hoş kalın.) |