Para Para, Derin Yara... Hakaretler, Kuru İftiralar ve Çifte Standart Daha da Derin Yara...
Hıhh... Bekliyordum tabii bunu, ama bir yandan da “utanır belki arar” dedimdi. Nerdeeee?!
“Lara'ya nice güzel yıllar diliyoruz. Anneannesi ve teyzesi” Mesaj bu. Lara'nın doğum gününde teyzemin telefonundan gelen mesaj. Ah nerde peki “Annesine kızdın diye yeğenine böyle davranmak?”... Nerede? Bekledim telefon. Bu ukalalığı yapan kişinin kendisinden, kardeşimden ve annemden bir telefon. “Alya’nın doğum gününü kutlarken, senin telefon etmeni bekledim. Babasına kızdın diye, yeğene öyle davranmak...” Ah yeğene öyle davranmak!... Ha tabii, eminim benim aramadığımla Alper'in aramadığı bir değildir. Onun aramadığının mutlaka bir gerekçesi ve/ya mazur görülecek bir sebebi vardır. Mutlaka ama mutlaka vardır. Alper bana kızdığında aramayı bırakın, bir mesaj dahi yazıp kızımın doğum gününü kutlamasa bile olur. Veya karısı mesaj atmışsa yeterlidir. Ben aramamışsam “Ah babasına kızdın diye, yeğene öyle davranmak...” Ay hiç olacak şey mi? Ne rezil ve kepazeyim ben. Lara'dan mesaj göndermişim sayılmaz, yine bokum ben! Haa evet, tabii ki hiç kamplaşma, kayırma, çifte standart filan yok ailede; aman olur mu hiç??! “Lara'ya nice güzel yıllar diliyoruz. Anneannesi ve teyzesi” “Kızım annesine 'pezevenk, gerizekalı, salak' diyen, babasına 'biliyorum ben, o bizi sömürmek istiyor' diye kuru iftira atan bir anneanneden doğum günü tebriği kabul etmiyor...” Yazacaktım yazmadım, ama tutamıyorum ben içimde. Yazdım işte şimdi. Kızım annesine bunca öküzlük yapan, çifte standartla saldıran, annesini sürekli aşağılayan, suçlayan teyzesinden de doğum günü tebriği kabul etmiyor. Bilginize. Bir daha zahmet etmeniz gerekmeyecek yani. Evet, bana “pezevenk” diyen bir annem var. Ne harika, değil mi? “Pezevenk, gerizekalı, salak...” Sevgi sözcükleri tabii bunlar. Annem böyle diyor bana. Sonra da beni çok sevdiğini söylüyor! Ben inanmadığımda ise çok şaşırıyor. Hadi varsay ki ben de yanlış yapmış olayım, bir annenin, sevdiği çocuğuna böyle bir lafı asla, hiçbir koşulda etmeyeceği de çok aşikar. Hadi kazayla, bir öfke anında istemeden ağzından çıktı diyelim, hemen "Özür dilerim," der, "Öyle söylemek istemedim." Sen ne dersin Sumrucum bu konuda? Yanılıyor muyum? Zamanında, üniversite yıllarımda “orospu” demişliği vardır annemin bana. Sanırsın ki sürtüğün tekiy(d)im, her önüme gelenle yatan biriy(d)im. Bunu dediğinde bakire olmamı bırak, hiç kimseyi öpmemiştim bile. Ha belki birinin elini tutmuşumdur, onu bilemiyorum bak. Yine de “orospu” denmeyi hak etmediğim açık. (İlk kocamla bile yatmadım ben, anla artık bastırılmışlığı! Peki annem bana neden “pezevenk, gerizekalı, salak” dedi biliyor musun Sumrucum? Bana, kendi anneannemin dayımı kayırmasına laf ederken çifte standardını yüzüne birkaç kere vurduğumda artık utandığı için ağzıma bir parmak bal çalmak amacı ile göstermelik açtığı, Alper'le ortak hesabının onda biri kadar parayı da benimle ortak yaptığı hesaptan adımı çıkarmasını söylediğim için söyledi bana bu lafları. Senin de böyle bir kayınvaliden var yani. Hani bilmiyorsan gerçek yüzlerini öğrenmiş olasın. Gerçi sizin için avantaj tabii, kayrılan kocan.
Burada bir kez daha tanıklar huzurunda tekrarlıyorum. O hesaptan adımı sildirsin. Ben Sevinç'e söyledim ama annemin onayı olmadan yapamayacağını söyledi. Eğer adım silinmezse de bir daha Türkiye'ye geldiğimde bankaya uğrayıp tüm parayı çekeceğim, bilginize. Hani söylemedi demeyin. Ardından “Aman da Gülin annesinden para çaldı” filan demeye kalkmayın. Gerçi sırf bana laf sokuşturmak için yaparsınız ama işte burada yazılı duruyor, Allah da şahit. İstemiyorum annemden para, istemiyorum ve hiçbir göstermelik şeye izin vermiyorum. Nokta. Bunu çarpıtarak bana bok atmaya kalkan olursa da dilerim ki cehennemin dibinde güzel bir yer ayrılsın ona. Bundan böyle ben ölecek olsam para almam annemden. Kızım ölecek olursa alabilirim diyecektim ama onu da almam. Orospuluk yaparım almam. Ha onu da beceremezsem, orospuluk da yapamazsam, dilencilik yaparım almam. Dilencilik olmadı hırsızlık yaparım almam. Hırsızlık yaparım, dolandırıcılık yaparım annemden üç kuruş para almam bir daha ben. Nasıl baktı bana öyle! Görmeliydiniz. Koymuştu paraları yine koltuğa. Taksi parası diye. Yoktu param aslında. (Yani TLm yoktu.) Markete gittiğimde bankamatikten çekeyim demiş unutmuştum. Gecenin bir yarısı tekrar çıktım para çekmek için, vermedi bankamatik. Neyse, annem “Aman fiyatlar çok yükseldi, öyle yükseldi ki bilemezsin. Al!” diye emir verdi beni korkutmaya çalışarak. Sanıyor ki ondan para almazsam yaşayamayacağım. O para veriyor iyi anne oluyor. Onlar için para vermek sevgi vermek. Başka bir şey bilmiyorlar. Para ile insan satın alıyorlar. Bir şey verecekse Alper'i de beni de karşısına alıp açıkça “Benim şuyum şuyum var, ikinize de şu kadar veriyorum” diye yapamaması da ondan. Nasıl ikili oynayacak açık ve dürüst olursa? Olmaz. Görmemişler başka türlüsünü. Bildikleri sadaka verir gibi para vermek, para verene minnet duymak, para verdiğini de satın almak. Herşey için “Teşekkür et teyzene” “Teşekkür et anneannene.” Dikte ediliyor yapmam gereken. Çünkü ben kendimden etmezsem aman maazAllah! Bir şey yapmışlar teşekkür edilmemiş. Evet, ben de Lara'ya bazen hatırlatıyorum teşekkür etmesini ona bir şey verildiğinde. Ama o çocuk, öğretmek için yapılır tabii. Fakat heyhat, annem 40 yaşımda 50 yaşımda bile söyleyecek bana bunu! (Sanki de etmiyormuşum gibi. Öyle bir Pavlov'un köpeği olmuşuz! Ama tabii iftira atıp bir teşekkür bile etmedin diye kafama vurmaya da çalışırlar o ayrı.) Teşekkür etmem de yetmiyor zaten, minnet bekleniyor benden her yapılan en ufak şeye. Çünkü kavramları bu. Şahsen ben kızım için yaptığım hiçbir şey için teşekkür beklemiyorum ondan. Yapıyorsam onu mutlu görmek beni mutlu ettiği için yapıyorum ve onun mutluluğu zaten benim için en büyük teşekkür, dahasına gerek yok. Ama annem kendini “iyi anne” ilan etmek, kendine pay çıkarmak için yapıyor ne yapıyorsa, ne yapmışsa. Ha evet, aman geleceği zaman, aman oraya gideceğimi duyduğu zaman koştur koştur markete gidip bana getirmek, vermek için bir şeyler satın alıyor. Peki ya yaptığı haksızlığı gidermek için Türkiye'ye dönüşte koştur koştur bankaya gitti mi? Gidip hesaplara benim adımı ekletip bunu da bana bildirdi mi? Hayır. Veya bana “pezevenk, gerizekalı” dedi sırf hesaptan adımı sildirmesini söylediğim için, kocama bok attı... Hadi o anda sinirlendi, o sinirle söyledi diyelim, bunu telafi etmek için bir an evvel özür diledi mi? Hayır. Tabii ki hayır! Hakarete, iftiraya gelince bol keseden at. Teyzem de öyle. Bana söylediği “Böyle anne düşmanımın başına vermesin” lafı için herhangi bir pişmanlık ifade etti mi bana? Hayır. İşte sizinle anlaşamadığımız konu bu: Siz sanıyorsunuz ki bana maddi bir şey yapanlar istedikleri gibi hakaret de edebilirler, haksızlık da yapabilirler, ben de susup bunu kabul etmeliyim. Alper açıkça dedi bunu, bana karşılık beklemeden yapacak onlarmış susmalıymışım. Kendi yapıyor, doğru. Ama tabii ona bana yapılan haksızlıklar, hakaretler, iftiralar edilmiyor. Edilse ona da susar mıydı bilemiyorum. Yaptıkları, ırzıma geçen adam bana elbise almış diye minnet duymadığım için bozulmak. Elbise almış ya adam. Hem de ne güzel elbise almış. Annem vermiş ya para. Hem de ne “çok para” vermiş. Ha adam ırzıma geçiyormuş sürekli, ha annem beni sürekli duygusal taciz ediyormuş, o kısımları hiç önemli değil. Önemli olan maddiyat. Önemli olan maddi verilen şeyler. Çünkü sevgi göstergesi o: Para. Para vermek. Maddiyat sevgi gösterir, düşüncelilik değil. Annemin bana Kaş'ta yaptırdığım anahtar için “İstanbul'da yaptır” demesi, 8li tuvalet kağıdı aldığımda “Neden dörtlü almadın?” demesi, keza iki kutu sıvı sabun aldığımda bir almamı söylemesi, gece lambası için merdivene ışık taktığımda buna engel olmak istemesi, restoranda hesabı ödemek için kredi kartımı getirdikleri kutuya koyduğumda “Koyma oraya” diye dikte etmesi, bana “babana, teyzene iyi davran, para verirler” demesi, katarakt ameliyatı için “Param yoktu valla ödeyemedim” diye sesi titreyerek ağlaması... Annemin tüm bu davranışları HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI HASTALIKLI Daha yazayım mı? Yoksa anlayabilir misiniz yirmi kerede? Hani yani daha önce de söyledim kaç kere ama anladığınızı gösteren bir tek ifade duymadım sizden de ondan bu tekrarlama ihtiyacı duymam. Kuruçeşme'de para ile ilişki marazi derecede hastalıklı. Ve siz bunun hastalıklı olduğunu söyleyemediğiniz sürece ümit yok. İyi olmamıza imkan yok. Bekliyorum. Bu davranışların hastalıklı olduğunu, Alper'le, beni dahil etmeden yüklü miktarda ortak hesap açmasının haksızlığını söylemenizi bekliyorum. Annemin tüm bu tartışmasız hastalıklı tavırlarına sesini çıkarmayan sizler de iş birlikçisiniz ve dahi siz de hastalıklısınız. Cidden... Niye anneme para veriyorsunuz teyze? Fakir fukara mı annem? Eğer anneme yardım/destek olmak istiyorsanız... ve ne de olsa sizin paranız var ve çocuğunuz yok diye rahatsanız, neden anneme “Ne kadar paran olsa kendini güvende hissedersin?” diye sorup o miktarı ona direkt vermeyi teklif etmiyorsunuz? Bir kerede verin bitsin. Neden gıdım gıdım veriliyor? Neden sürekli minnet ayakta tutulmaya çalışılıyor? Ve yavaş yavaş reinforce ediliyor? Ah evet, işte işin sırrı burda. Minnettarlığı sürekli canlı tutmak, azar azar pekiştirmek. Vermeyin anneme, vermeyin. Var parası onun! Ne yapacak bu yaştan sonra? Milyon dolarla, bunca varlıkla fakir hissetmek HAS-TA-LIK-LI! Bunu ayakta tutanlar da öyle. Evet, annem zamanında çok sefillik çekmiş olabilir, ancak şu anda bunu aşacak kaynakları fazlası ile var. Sizse onu o noktada, o bağımlılık ve eziklik noktasında tutuyorsunuz. Siz annemi sürekli ezik tutmaktan çıkar sağlıyorsunuz, bense annemi kendine güveni olan, ayakları üstünde duran güçlü bir kadın olarak görmek istiyorum! Vermesin annem, vermesin. Yapmasın bize hiçbir şey. Otursun üstünde. Ama rahat etsin. “Param yok” diye ağlamasın. Yeter. Yazık. Ve de ayıp. Bunca mal içinde bunca ezik yaşamak verilen nimete de hakaret. Gerçi yaptığınız da pek mantıklı değil ya, sırf paraya güvenmek... Kanımca bugünkü “ileri” toplumlarda en kötü şey bu. “Para var nasıl olsa bakım evine giderim” veya “bana bakacak birilerini tutarım” diye aile ilişkilerini yok etmek. Ben sizin yerinizde olsam iki ata oynamak isterdim. Alper'e çok güveniyorsunuz. İyi bakalım. Sizin yaşlılığınızda size bakar, ne de olsa ona onca maddi destek çıktınız. Peki ya yapmazsa? Peki ya orada olmazsa? Emin misiniz paranız olmasa da Alper size böyle iyi davranacak? Bakmaz da demiyorum ha. Sadece emin misiniz diye soruyorum. İyi eminseniz, yeter ki sizin içiniz rahat olsun. Ve yine sadece, ben sizin yerinizde olsam her halükarda iki ata oynardım, bana da iyi davranırdım ki hani dünyanın bin bir türlü hali var... Annemin Alper'le ortak hesaba benim de adımı ekletmesini söylediğimde Alper demiş ki "Yani isim eklemek mümkün değil.” Yaa evet, mümkün değil. Evet haklı, isim eklemek mümkün değilmiş kanunen. Fakat başka hiçbir yolu yok mu hesapta üçümüzün adının da olmasının? Var elbet. O hesap kapatılır, üçümüze ortak hesap açılır oldu bitti. Alper bunu bilmiyor mu, Alper bunu düşünemiyor mu?????? Mümkün mü yaa mümkün mü hayatı para peşinde koşmak olan bir adamın bu işlerin nasıl yapılacağını bilmemesi mümkün mü? Değil! Ama hiç bir laf ediyor mu? Hiç demiş mi ardından “İsim eklemek mümkün değil ama o hesabı kapatıp üçümüzün adına ortak yeni bir hesap açılabilir” diye? Yok dememiş tabii. Dememiş, çünkü işine gelmiyor. Sonra da aman da annemin tembihi varmış! O kendi işini sağlama alacak, ben Gökçeada'nın parasını alırım ama evi de isterim diye, fakat bana geldiğinde önemli değil. Yuh ki ne yuh! Bak bu kadar yazdım, yapılan haksızlık dedim. Alper'le ortak hesap açması paranın yarısını ona bağışlaması demek dedim. Hiç bir teki, ne annem, ne teyzem, ne Alper bir tek laf etti mi, bir tek cümle söyledi mi “Evet, annenin yaptığı yanlışmış, ortak hesap açacaksa senin ismin de dahil üçünüzün adına hesap açmalıymış” dedi mi? Hayır! Annem dedi mi “Haklısın kızım, hemen gidip hesap işini hallediyorum, hepimizin adına olacak param”? Tabii ki hayır. Aman da birkaç ay içinde Alper'inki ile benimkini eşitlemeye çalışacakmış. Eşitlemedi ne oldu? Eşitleyemeden öldü gitti ne oldu? Alper cukka paralar. Ayıp yaaa, ayıp denen bir şey var. Parada değil gözüm, yaptıkları eşşeklikte ve eşşeklikleri bu kadar bariz olmasına rağmen inkar etmelerinde. Hem suçlu olup hem üste çıkmaya çalışmalarında. Annem dese ki “Evet yaptım. Alper'e verdim. Ona vermek istiyorum. Seni kendime yakın hissetmiyorum, o nedenle de sana az vermek istiyorum.” Ha bunu diyebilse dürüstçe, dobraca, açıkça... Yine hoşlanmam tabii, neden hoşlanayım, beni iyice soğutur kendinden ama en azından dürüst derim, rahatsız olsam bile kabul ederim. Ama bu şekilde hem yanlış yapıp hem eşit olduğunu iddia etmesi tırlattırıyor beni ya, tırlattırıyor! “Evet, annenin yaptığı çok yanlış” nerede? Nerede?? “Annenin yaptığı çok yanlış. Alper'i bu şekilde kayırmasına bozulmakta çok haklısın,” nerede? Sonra da yokmuş öyle bir kamplaşma. Bok yok. Bunları diyebildiğinizde gerçek bir aile olma şansımız olabilir. Diyemezsenizse hiç yok öyle bir şansımız. As long as this sick attitude persists, we have no chance. Nerede anneme “Gerçekten Alper'e bunca fazla parayı ortak hesap açtın mı? Gerçekten Gülin'e göstermelik, ve konusu geçtiğinde söylediği için mi ortak hesap açtın?” Nerede anneme bu laflar?? Nerede? Aman kamplaşma, taraf tutma filan hiç yok sizde. Çok adilsiniz. Çok tarafsızsınız (!) İşin kötüsü, maalesef ne kadar anlatmaya çalışırsam çalışayım anlamayacağınızı da göstermiş/kanıtlamış durumdasınız. Annem diyor ki Carlo beni ondan çok sevemezmiş. Yaa sevemez. Anlıyorum, yabancı bir el adamının beni sevdiğini söylemem sizin için yaralayıcı. Şunu bilmenizi isterim: Carlo hayatında bir kere olsun almak istediğim bir şeye karışmadı, bir kere olsun yapmak istediğim bir şeye engel olmadı. Tam tersine, her ne yapmak istersem ardımda bana destek oldu. Seyahatlerime hep o yardımcı oldu. Paralarını o öderken hiçbir kuruşuma karışmadı senin yaptığın gibi anne. Hatta öyle ki, bir keresinde “Sen para kazanıyorsun tamam ama ben de o kadar iş yapıyorum, bu ailenin mutluluk ve huzuruna en az senin kadar katkıda bulunuyorum, ev kadını olduğum için para kazanmıyor olmam haksızlık. Ev kadınlığı neden bedava iş? Kazandığın paranın yarısının benim olması gerek” dedim. Bana hak verdi. Hak vermeyi bırak, adam ertesi gün eve elinde bir zarfla geldi. “Bu ne?” dedim. “Senin payın” dedi, “Sende dursun.” “Yıkıl git karşımdan” dedim tabii ve bankaya yatırması için geri verdim. (Bu adam mı sizi sömürmeye çalışıyormuş?? Gözün dönmüş anne senin! İftira ölü eti çiğnemektir, yaptığın bu. Hani bilesin...) Onunla farkınız işte bu. Sen, atadan kalan parayı dahi bana “Zaten sizin emanetiniz” diye vermiyorsun, verirken minnet bekliyorsun, beni satın aldığını sanıyorsun. O, kendi alın teri ile kazandığı parayı, bana hakkım olarak veriyor. (İki ev de benim üstüme, onun kazandığı paraların çoğu Türkiye'de benim adıma hesapta. Bu adam mı sizi sömürmeye çalışıyor? Gözün cidden dönmüş anne senin.) (Tabii aslında ben biliyorum asıl sorunun bu olmadığını. Asıl sorun, kendi haksızlığını, Alper'i kayırırken bana yapmış olduğun adaletsizliği çok iyi biliyorsun ama kabul edemediğin için senin dışında birine suç atma ihtiyacı duyuyorsun. Ama ayıp anne. Cidden ayıp. Kendi yanlışını başkasına yıkmaya çalışman çok ayıp. 75 yaşında biraz olgun davranıp yaptığın yanlışın sorumluluğunu al; sorumluluk al ve düzelt, telafi et yaptığın yanlışı.) Para, sizin için kontrol aracı. Benim üzerimde ise kontrol hakkı vermiyor, vermedi ve vermeyecek de. Any monetary “gift” from you comes with invisible strings. In your version of reality, I should be eternally beholden to you for what you gave. Ben kolumu kesme cesaretini gösteriyorum benden sürekli diyet bekleyen insanlar karşısında. “Durul artık” yazmış annem. Siz bana bu şekilde davranmayı bırakın, ben de tepki vermeyi bırakayım. Ben durup dururken sorun çıkarMIyorum. Sorunları yaratan hep SİZSİNİZ! SİZİN ABUK DAVRANIŞLARINIZ! Benim yaptığım sadece sizin abukluklarınıza tepki vermek. Evet, bundan böyle ben ölecek olsam para almam annemden. Kızım ölecek olursa alabilirim diyecektim ama onu da almam. Orospuluk yaparım almam. Ha onu da beceremezsem, orospuluk da yapamazsam, dilencilik yaparım almam. Dilencilik olmadı hırsızlık yaparım almam. Hırsızlık yaparım, dolandırıcılık yaparım annemden üç kuruş para almam bir daha ben. Gerekirse, çektiği acıya dayanamıyor olursam, Lara'yı kendim öldürür ve ardından intihar ederim; veya o öldükten sonra intihar ederim ama yine annemden para almam. Anlayın artık.
Yaptığınız eşşekliğin, öküzlüğün, bana karşı adaletsizliğin, beni kukla gibi oynatmaya çalışmalarınızın bende açtığı yaraların, yarattığı tepkinin büyüklüğünü anlayın diyeceğim ama başkalarını anlama kapasiteniz olduğunu hiç sanmıyorum, empati yeteneği öyle bir koca sıfır. Nasıl yaptın anne, nasıl dedin benim için o lafları? Nasıl attın kocama öyle kuru iftirayı? Bu kadar mı gözün dönmüş? Bu kadar mı nefret ve kin besliyorsun bana? Neden? Ne yaptım ben sana? Neden benden bunca nefretin? Hah seviyormuş! Teyzem bana "Allah böyle anneyi düşmanımın başına vermesin" dediğinde ben psikoloğa gitmemizi söyledim de nasıl bana çemkiriyor "Sen haksız çıkacaksın. SEN HAKSIZ ÇIKACAKSIN!" diye. Telefonda nasıl koruyor teyzemi "Evde değildiniz ki!" ve "Yalan söyleme!" diye bana saldırıyor. Ne sevmesi anne? Sen benden nefret ediyorsun. Holocaust survivor, neurologist and psychiatrist Viktor Frankl is renowned for saying: An abnormal reaction to an abnormal situation is normal behavior.” Alper de “normal güzel zamanlarda geldiğimizde bize davranışın belli… gelipte kapında mı sürünecektik…” diyor. Yine belirsiz bok atma. Klasik. Ne varmış davranışımda? Ne yapmışım geldiklerinde? Ne yapmışım???! Sinsice suçlama hep.
Ah evet ne yaptığımı biliyorum, yaptığım çok felaket bir şey var: Annem demişti, Alper'e bir yorgan kılıfı vermemişim. Dikkatinizi çekerim, yorgan vermemiş değilim, efendim yorganın kılıfı lazımmış, “o çok farklı bir duyguymuş ben anlamazmışım.” Alper öyle demişti. İkisi de buradaydı Lara'nın doğumunda, halimizi biliyorlar. Lara eve geldi, kan kustu diye panik şekilde doktoru aradık. Sonra altını açtık bütün kakası göbek bağına bulaşmıştı hemen acile taşındık. Bu durumdayız yani. Üstelik ilk bebeğimizi kaybetmişiz, bunlar olmasa bile nasıl stresli olacağımız aklı başında herkesin malumu olmalı. Ama ne düşünülüyor? Alper'in yorgan kılıfı! Pek sevgili oğlunun yorgan kılıfı yokmuş, ona kılıf vermemişiz! Vay anasını sayın seyirciler! VAY ANASINI! Bizim bu koşullarda stresimiz mi Alper'in keyfi mi? Annemin neyi önemsediği belli. Bir utanır insan ya böyle bir laf etmeye. “Alper'e kılıf vermediniz” diye suçlamaya, bir utanır. Bir utanır cidden. Bir utanır... Ama azıcık utanması veya bana karşı da bir parça, bir gıdım ya, bir gıdım sevgisi olsaydı, bu durumda olmazdık zaten. Ömrüm boyunca annemin onayını almak istedim. Ne de olsa anne, insanın hayatındaki en önemli varlık, ilk bildiği varlık, hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu varlık. Ama annem asla beni onaylamadı. Her yaptığım yanlış oldu, hep eksik, hep kötüydüm ben ona göre. Artık çabalamıyorum onun onayını almak için. Bana, kendi yaptığı yanlışa tepki verdim diye "Pezevenk" diyen, hadi dedi, ardından hemen pişmanlık duyup af dilemeyen bir anneye nasıl anne denir ki? Teyzeme gelince... O benim için annemden yakındı yıllar boyunca. Tüm huysuzluğuna rağmen sevdiğim, değer verdiğim insandı. Neden sonra değişti her şey, bana düşman oldu. Ömrüm boyunca kendimi devalued, disregarded, dismissed, rejected, powerless, distrusted-untrustworthy, disrespected, dishonered, demeaned, insulted, accused-guilty, unimportant, unloved and unlovable hissettirdiniz ve hissettiriyorsunuz. Buna sevgi mi diyorsunuz? Psikoloğumun dediği gibi “These feelings only engender emotional pain.” Bende açtığınız duygusal yaralar çok derin. Evet, biliyorum, iyi anne-baba, iyi aile bir lüks, ama bu kadar da kötü olmak zorunda değildiniz. Fiziksel şiddetten kötü diyemeyeceğim, bilmediğim, yaşamadığım şey için konuşmayayım ama onun kadar kötü ve zarar verici yapılanlar. ( Annem bana "Pezevenk, gerizekalı" dediğinde "Hmm... Pezevenk, gerizekalı, salak... Başka bir diyeceğin var mı anne bana?" diye "cool" soğukkanlı bir şekilde tepki vermeye terfi ettim ama sonra biri dokunduğunda "Bana pezevenk diyen bir annem var" diye hüngür hüngür boşalıyorum. Bu "pezevenk" konusu da ilginç aslında. Yine çifte standart örneği, ailede süregelen ve aktarılan travmalar örneği. Yanlış bilmiyorsam anneannem de teyzeme "Pezevenk" demişti, teyzem anneannemin verdiği parayla alınan Gökçeada'daki ev meselesi için dayımla çekişmesi yüzünden. Ve teyzem, doğal olarak bu lafa tepki verdi, anneannemle konuşmuyor "Bana pezevenk dedi" diye. Aynı olaylar bana gelince "Aman da önemseme, ben önemsemiyorum" oluyor ama kendi olunca "Ben de insanım." O da insan tabii. Ama 93 yaşında kadının söylediğini de çok önemsemeyebilir. Kaldı ki Gökçeada konusu tartışmalı bir konu. Annem 75 yaşında başlamış bana böyle hakaretlere. Üstelik de basbariz haksız olduğu bir konuda. Ama eminim ki annem bana pezevenk dediğinde önemli değildir, ben hak etmişimdir, anneannemin teyzeme demesi ise asla kabul edilebilir değildir. Teyzemin bu konuda ne dediğini çok merak ediyorum aslında ama bilmek de istemiyorum doğrusu.) (İşin ironik tarafı, kendileri de aynı şeyleri yaşadıkları, aynı şeylerden şikayetçi oldukları için beni en iyi anlaması gerekenler teyzem ve annem. Ama nedense -nasıl körleşmişlerse veya görmek istemediklerinden gözlerini kapamışlarsa- beni anlamıyor, tam tersine aynı haksızlık ve baskıları bana uygulayarak kendilerini iyileştirmeye çalışıyorlar. Kendi yaralarını tedavi edeceklerine kendilerine bir günah keçisi buluyorlar, onu aynı kendilerine uygulanan şekilde "mutilate" etmeye, sakatlamaya çalışıyorlar.) Aslında kötülüğünüzden de yapmıyorsunuz, biliyorum. Yine de bana çok zarar verdiğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Without a deep look at yourself, without a genuine apology for the pain and damage caused, and a permanent change to avoid repeating the offenses towards me, we have no chance at becoming a real family. None at all. Bütün bu yazdıklarımı bir psikoloğa/psikiyatra götürüp okutabilirsiniz. (Ha tabii lütfen bir zahmet adam gibi birini bulun bulacaksınız, bir bok bilmeyen, meslekten men edilmesi gerekenlere danışmayın, sonra durum daha kötüye gidiyor!) Sonra bir şekilde Skype veya WhatsApp konferans üzerinden seans yapacak birini bulursanız ona da hazırım. Eğer bana yapılan haksızlıkları kabul edip telafi etme çabası gösterirseniz, eğer bu duygusal tacizlere son verip tekrarlamamasını sağlarsanız aile olmak isterim. Ancak böyle aile istemiyorum, daha doğrusu ben böyle aileye aile diyemiyorum. Karşılıklı birbirimize eziyet etmemizin anlamını görmüyorum sırf kan bağımız var diye; kendimi ortadan çekiyorum; aileden çekiliyorum. Bir gün bana karşı içinde bir gıdım sevgi kırıntısı bulursan ararsın beni anne. İnsan beşer, beşer şeşer. İnsanız, hepimiz hata yaparız, yapabiliriz. Fakat hata yaptığında bunu inkar etmek cidden şeytani. Hani kabul etseniz bu kadar bariz yanlışınızı gündeme getirdiğimde, "Evet haklısın" deyip hemen telafi etseniz kapanıp gidecek konular uzadıkça uzuyor, yıllara yayılıyor sürünüyor. Cidden artık bunun bir son bulması gerekiyor. Siz bu olgunluğu gösteremiyorsanız ben çekip gidiyorum. Hepinize esenlikler dilerim. |