Her Ülkeye Gitmek Üstüne...
O kitabı bana verdiği için Patrick'e teşekkür mü etmeliyim yoksa küfür mü etmeliyim bilemiyorum. Veya en başta bahsetmiş olması bile kabahat çünkü vermese bile ben hemen alıp okurdum. Albert Podell'in “Around the World in 50 Years” (50 Yılda Devriâlem) kitabından bahsediyorum. Dünyadaki tüm ülkeleri ziyaret etmiş bir adamın hikâyesi. Kitabı, Panama Kanalı kruvaziyer gezimizin ilk üç gecesinde, genel hızıma göre biraz yavaş, bitirdim. Anlatımı ağırdı. Yine de, yaptığı iş nedeniyle okumam gereken bir kitaptı.
Kitabın ilk kısmı bana on dört sene evvel yaptığım Afrika geçişini hatırlattı ve devamında kitabı kafamda sürekli bir düşünce ile okudum: Tüm ülkeleri nasıl tamamlayacağım ve ne kadar sürer?... Elbette temel endişem Lara. Dört-beş yaşında bir çocuğu savaş olan Afrika ülkelerine götürmemin mantıklı olmadığı, götüremeyeceğim ortada. Kaldı ki benim gitmemin ne kadar güvenli ve mantıklı olacağını dahi bilmiyorum. Tek başına beyaz bir kadın. Kaçırmak için kolay bir hedef. Sanki kim bana aldırır ama dünyanın o bölgelerinde işler öyle yürümüyor. Elbette acelem yok. Bekleyip bir beş sene on sene sonra bir şeylerin farklı olacağını umut edebilirim. Ne var ki, farklı olabilir ama bu işlerin daha iyi olacağı anlamına gelmiyor maalesef. Hayat, seyahat açısından bakıldığında genel olarak kötüye gidiyor gibi duruyor. En azından benim seyahate bakış açımdan. Güvenlikle alıp veremediğim var ve katlanamıyorum. Ama yine dönüp dolaşıp aynı yerde takılıyorum... Lara olmasaydı kendi adıma endişelenmeden bunu yapabilirdim. Onu riske atamam, onun adına kendimi de riske atamam. Bu arada, ne taraftan baktığınıza bağlı olarak listemden silecek veya listeme ekleyecek kolay ülkelerim var hâlâ. Bakalım hayat ne getirecek. Podell her ülkeye seyahat eden tek kişinin kendi olduğunu iddia ediyor. Birkaç sene evvel bir İngiliz gencinin hiç uçağa binmeden bunu yaptığını biliyorum. Podell nasıl bulamamış onu bilmem. Her neyse, dünyadaki her ülkeye seyahat eden ilk kadın ben olabilirim. Ama bu onların yaptıklarından daha zor olabilir çünkü dünya daha da küçük “ülkeler”e bölünecek gibi duruyor. Bu çıkmazın etrafından dolanmanın bir yolunu bulmaya da uğraşıyorum. Bu misyonu gerekçelendirmeye. Anlamı var mı diye. Yoksa saçma bir hedef olarak üstünü mü çizmeliyim? Ne de olsa ben ülkelere inanmıyorum. Böyle bölünmelere inanmıyorum. Neden politik oyunlar tarafından belirlenmiş bir rakama ulaşma peşinde olayım ki? İnsanın kendine hedef seçecek daha anlamlı bir şeyler olması lazım. Bir röportajda bana kaç ülkeye gittiğim sorulduğunda cevabım şu oldu: “Yüzden fazla olmuştur ama saydığımdan değil, 15-20’de saymayı bıraktım. Yıllar sonra, ikinci dünya turumdan önce bir merak edip saydığımda 74 filandı. Ben gezdiğim ülke sayısı tutmuyorum. Tutanları da sevmiyorum :) Şaka bir yana, benim için sınırlardan rahatsız olmayan, onlardan nemalanmaya kalkan kişi gezgin/seyyah değildir. Yarış mı bu? İki günlüğüne New York’a gitseniz Amerika’yı gördünüz diye mi sayacaksınız? Amerika koca bir kıta. Lihtenştayn bir ülke, Brezilya da öyle. Veya size rakamlarla bir fikir vereyim: En küçük ülkeler Vatikan (0,44 km2), Monako (2 km2), Nauru (evet, öyle bir ülke var. Pasifik Okyanusu'nun ortasında. Doğal olarak bir ada. 21 km2), Tuvalu (bir başka Pasifik adası. 26 km2), San Marino (61 km2), Lihtenştayn (160 km2). En büyük ülke Rusya (17.100 km2), Kanada yaklaşık 10.000 km2, ABD aşağı yukarı 9.600 km2, Çin biraz daha az, Brezilya 8.500 km2, Avustralya yaklaşık 7.700 km2, Hindistan yaklaşık 3.300 km2, Arjantin 2.780 km2, Kazakistan biraz daha az. Bu ülkelerin bir parçasına ayak basarak nasıl onları ziyaret ettiniz sayacaksınız? Ve Vatikan ve Rusya'yı nasıl aynı sepete koyarsınız? Keza Hawaii’yi ayrı olarak sayıyorsunuz diyelim. (Gezginlerin ayrı bir ülke sayım listesi var.) Onda da iki gün Honolulu’da kalmak var, Hawai'i, Maui, O'ahu, Kaua'i, Moloka'i ile beş-altı adasını görmek var... Hatta tüm sekiz adayı görmek var. Hepsini gördünüz diyelim, adalara günübirlik uğramak var, haftalarca kalmak var. Ayrıca gittiğiniz yerler arasındaki bir ülke yarın bölünür, -mesela ben Sudan’ı boydan boya geçtim. Şimdi Güney Sudan diye bir ülke var.- İki ülkeye gitmiş mi sayılıyorum yoksa ben gittiğimde öyle bir ülke var olmadığı için Güney Sudan’ı gördüm sayılmaz mı? Tüm bunların ne anlamı var? Peki ya yok olan ülkelere ne demeli? Mesela bir zamanlar Doğu Almanya vardı, SSCB vardı. Var oldukları dönemde bu yerlere gitmişseniz ne yapacaksınız? Listenizden silip sayınızı mı düşüreceksiniz? Bu haksızlık değil mi? Hem bir yerden sonra ülke sayısı tutmak zor geliyor. Düşünsenize... Bebeklerin yaşlarını ilk sene içinde ay olarak söylüyorsunuz. Büyüdükçe ay sayısı tutmak mantıksız. Ben de onun gibi yaptığım dünya turu sayısı tutuyorum artık ;) Dünyada Kaç Ülke Var? Benim argümanlarım gibi, seyahat ve ziyaret edilen ülke sayısı tartışmasında iki önemli nokta öne çıkıyor: Ülke nasıl tanımlanıyor ve ne ülkeyi ziyaret etmek sayılıyor? Temel ve basit referans olarak BM'deki ülkeler alınabilir. Ama o zaman da orada olmayan ama ülke gibi olan ülkeler var. BM bir kulüp. Sadece bağımsız devletler ve sadece diğer ülkeler tarafından tanınanlar, yani büyük beşin veto etmediği ülkelerin katılabileceği bir kulüp. Eğer ülke olmak istiyorsanız, Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi -Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve Amerika- ile iyi geçinseniz iyi edersiniz, çünkü onların veto hakkı var. Manny Neira çok iyi ifade etmiş, o nedenle farklı kelimelerle yazmaya uğraşmadan ondan alıntılıyorum: “Birleşmiş Milletler tarafından tanınmak için, tek önemli olan bir hükûmetin gücü elinde tutması: o gücün nasıl elde tutulduğu fark etmiyor. Hatta BM öylesine peşin hükümsüz ki bir darbe sonucu bir diktatör yerine başka bir diktatör geçtiğinde (/bir diktatör bir diğeri ile yer değiştirdiğinde), yeni haydutların yönetimde kalıcı olduğunu garantileyen/gösteren/emin olunacak makul bir süre geçtikten sonra, onlar da kulübe katılabiliyorlar. BM yönetimi nasıl ele geçirdiğinize dair sizi zor durumda bırakacak utandırıcı sorular sormuyor. Para birimi saf gerçekçi politika: eğer hükmediyorsanız, kulübe dahilsiniz. Hatta, Birleşmiş Milletler dünyanın hükmeden sınıfı için bir kartel...” (Makalenin tamamını http://www.mannyneira.com/nations/imagine.html adresinde bulabilirsiniz.) Manny, dünyanın devletlere bölünmesini bir ırk ayrımı olarak gören benim için nadir kafa dengi insanlardan biri. Şöyle yazmış: “İnsanlık gerçek anlamda yetişkin olduğunda, geçmişte dünyanın devletlere bölünmesine, ve insanların istedikleri yere seyahat edip istedikleri yerde yaşayıp çalışmalarına getirilen kısıtlamaya bir tür dünya ırk ayrımcılğı olarak bakacak. Kanımca, nasıl olup da bir insanın vatandaşlığından bahsetmeyi nasıl haklı algıladığımızı veya anlamlı bulduğumuza şaşacağız.” Ben bugünkü dünyaya bakıyorum ve insanların bu işleyişi nasıl “normal” olarak gördüklerini, bunda nasıl çok çok büyük bir yanlış var diye görmediklerini anlayamıyorum. Ama işte, Manny'nin dediği gibi, sanırım insanlık henüz tamamen büyümedi. Röportajda bahsettiğim gibi, gezginler için özel bir kulüp olduğunu duymuştum ama ismi aklımda kalmamıştı. Sadece, yüz ülkeye giderseniz katılabileceğinizi ve ülkeleri farklı bir şekilde saydıklarını biliyordum. Ara sıra gazetede birinin 200 küsur ülkeye gittiğine dair bir haber çıkıyordu. “Ne?! Dünyada o kadar ülke yok ki,” diye düşünüyordum. İşte şimdi adını öğrendim. Travelers' Century Club. TCC namus sözü ile işliyor. Yüz ülkeye gittiğinizi kanıtlamanız gerekmiyor. “Üyelik Menfaatleri” listesinde TCC “Sık seyahat eden biri neden Traveler's Century Kulübü'ne katılmak istesin ki?” diye soruyor ve soruyu kendi cevaplıyor. “Elle tutulur bir şeyden çok kişisel tatmin edici bir şey” ve listelerindeki ilk madde dünya çapında tasdik ve “övünme/böbürlenme hakları.” !!! Şey... Kulüp 1954'te kurulmuş ve o zaman seyahat bugünkü kadar kolay değildi. Dolayısıyla, bugünkü kadar çok insan seyahat etmiyordu. O nedenle bir anlamda mantıklı. TCC coğrafi, politik ve etnolojik olarak ayrı bölgeleri ayrı bir birim olarak sayıyor. Mesela Hawaii ve Alaska. Şu andaki sayıları 324. Bu sayı zaman içinde değişebilir. O nedenle eğer ülke koleksiyonu yapıyorsanız takipte olun. İki binden fazla üyeleri var. 2012'de on dokuz tanesi listedeki her ülkeyi ziyaret etmişmiş. Bir yarış olduğunda rekabet ve çekişme başlar. Görünüşe göre “dünyanın en çok seyahat eden adamı” rekorunu John Clause elinde tutuyormuş. Sonra Charles Veley başka yerleri listeye eklemek istemiş. Sanırım Tahiti'nin de ayrı sayılmasını istemiş. -Tahiti Fransız Polinezyası'nın bir parçası ve dolayısıyla Fransız Cumhuriyeti'nin bir parçası olmasına rağmen.- Elbette sayısını arttırmak için. İnsanlar aynı fikirde değilmiş. 2008'de, ölmeden evvel, Clause “Bu unvan bana altı evliliğe mal oldu, ve kılıcımı kolay teslim etmeye niyetim yok.” Bunun üzerine Veley kendi kulübünü kurmuş. The Most Traveled People. Dünya yüzeyinin 875 “kısım”dan oluştuğunu iddia ediyorlar. Adalar, mıntıkalar, sömürgeler, eyaletler ve büyük ülkelerin vilayetleri, kuşatılmış toprakları da katıyorlar. Bana göre daha mantıklı. Hepsini görüp bunu yarış haline getirme anlamında mantıklı değil. Her neyse... MTP'nin yaklaşık on bin üyesi var. Websayfalarında şöyle diyor: "Bazı seyahat kulüpleri “ziyaret”i çok geniş anlamda tanımlıyor, uçakların yakıt aktarma duraklarını, havaalanı transferlerini, ve gizlice veya yasa dışı sınır geçişlerini hesaba katıyorlar. Bu tür girişler birçok nedenden ötürü problemli. İlk ve en önemlisi, yasal açıdan, geçerli değiller. Gümrükten, pasaport kontrollerinin olduğu sınırlardan geçmeden, bir insan bir ülkeye yasal olarak girmiş sayılmıyor. Bir insan yasa dışı girişle bir ülkede uzun zaman geçirse bile, bunun bir standart olarak kabul edilmesi yasa dışı davranışı desteklemek olur ki bu bu kulübün yapmak istemediği bir şeydir." Eğer bir kulüp kuracak olsam ben bunu yapmak isterdim! Havaalanı transferini kesinlikle saymazdım, bana sorarsanız bu çok saçma bir şey. Diğer taraftan, eğer biri bir ülkedeyse, her nasıl girmiş olursa olsun, bana göre girmiş sayılır. Verdikleri ikinci gerekçe zor kanıtlanır olması. Ama şimdilerde GPS var. Şey, onunla da eğer hile yapmak istiyorsanız ülkeye sokması için GPS'i bir başkasına verip sonra geri alabilirsiniz. Her neyse... Ben kanıtlarla ilgilenmiyorum zaten. Bir şeyi kendim için yaparım, hiç kimseye ispat etmek için değil. (Hoş, sırf bir ilişkiyi yürütebileceğimi göstermek için evlendim ve evli kalmaya çalıştım ama o sayılmaz. Zaten çok önceydi...) Her Ülkeyi Ziyaret Etmiş Kişiler Podell her ülkeye gitmiş olan sadece iki kişi bulduğunu söylüyor. Sonra da öyle iddia ettiklerini ama “hile” yaptıklarını söylüyor. Açıklaması şu: “Somali'ye gitmemişler. Hargeisa'ya, Somaliland'ın başkentine gitmişler, ama Somaliland tanınmış bir ülke değil.” Eğer dünyadaki tüm ülkelere gitmiş insanları taratırsanız şöyle haberlere rastlıyorsunuz: “İş adamı dünyadaki her ülkeye gitmek için £350.000 ($532,000) harcadı. Hintli Kashi Samaddar. 55 yaşında. En kısa zamanda yapmış. 6 yıl 10 ay 7 gün. Temmuz 2002'den Mayıs 2009'a. Ama sonra başka bir Hintli var. Benny Prasad. O da aynı şeyi iddia ediyor. En kısa sürede yapmış. 6 yıl 6 ay 22 gün. Mayıs 2004'ten Kasım 2010'a. Onun sayısı 245 ülke. O rakamı nereden bulmuş bilemiyorum. 140.000 USD'den az harcamış. Kendi icat ettiği dünyanın ilk bongo gitarını çalarak dolaşmış. 1975'te doğan Prasad gençliğinde intihar teşebbüsünde bulunmuş. Bu da hayatınızın nasıl değişebileceğini göstermeliymiş. “Dünyadaki tüm ülkeleri ziyaret eden en genç Amerikalı.” Lee Abbamonte. Sadece BM ülkeleri artı birkaç tane yapmamış, 318 yapmış. Travelers Century Club listesindeki tüm 324 ülkeyi ziyaret eden en genç kişi olmayı hedefliyor. Rekor yaş şu anda 37 yaş 9 ay 17 gün. Ama Lee sadece 36 yaşında ve çok az ülkesi kalmış, yani o rekoru “kıracak.” Şimdiden “tarihteki en çok TCC destinasyonuna gitmiş en genç kişi.” Websayfasında bununla övünüyor. Lee en genç Amerikalı. Dünyadaki her ülkeyi ziyaret etmiş en genç kişi İngiliz James Asquith. 2008'de başlayıp 2013'te 24 yaşındayken bitirmiş. Ah, acelesi yokmuş. Tek hedefi 25 yaşına gelmeden yapmakmış. £125.000/$209.000 harcamış ve parayı seyahat ederken yarı-zamanlı işlerde çalışarak kazandığını söylüyor. Ki çok mantıklı durmuyor. İnsanlar haklı olarak o kadar para ödeyen bir bar veya hosteli nereden bulduğunu soruyorlar. Dünyadaki her ülkeyi ziyaret eden en genç hobi-gezgini... Hobi-gezgini ne demek anlamadım. Sonra keşfettim ki günlük işini bırakmadan seyahat etmekmiş. Gunnar Garfors, Norveçli bir genç. 2013'te tamamladığında 37 yaşındaymış. Tüm gazetelerde boy boy haberi. Sonra 100 ülkeye giden en genç var. BM'ye göre değil, TCC'ye göre sayılmış ama olsun. İki yıl sekiz aylık, Lani Shea. Görünüşe göre 2 yıl 10 aylıkken tüm yedi kıtaya gittiğine dair Guinness Dünya Rekoru var. Sonra, Vaidehi Thirrupathy (adı Hintli gibi dursa da İngiliz) bu rekoru kırmış. 205 günlükken yapmış bunu! Yani yedi aylıktan daha küçükken. Hiçbirine kendi ayak basmamış tabii. Komik... Chris Guillebeau da her ülkeye gittiğini iddia ediyor, yani her BM ülkesine. Kitaplar yazmış, seyahati üstüne değil ama bir şeyi amaç edinme üstüne. İtalyan-İngiliz Maurizio Giuliano'nun 2004'te 29 yaşına girmeden dört gün önce tüm 193 bağımsız ülkeyi ziyaret ederek Guinness Dünya Rekorlarına girdiğini de okudum. Sonra 46 sene boyunca ahşap bir hacı omzunda taşıyarak 323 “ülkeye” giden bir adam var. Vs. vs. Peki ya karadan yapan genç? Graham Hughes- 201 ülke yapmış... Kasım 2012'de tamamlamış. Ama Guinness rekorunu iptal etmiş/geri almış çünkü Rusya'ya yasa dışı girmişmiş ve yasa dışı eylemleri teşvik etmek istememişler. Hughes turunu bitirdiğinde dahi eve kara yoluyla döndüğü için kaldığı yerden devam edebilirmiş. Dolayısıyla vize alıp Rusya'ya tekrar gitmiş. Yolculuğunun detaylarını okurken... “Tüm Güney Amerika'yı iki haftada yaptım.” Aman Tanrım! O harika kıtada sadece iki hafta mı? “Avrupa'daki tüm elli devleti iki veya üç haftada yaptım.” “Tamam, o kabul,” diye düşündüm önce. Ne de olsa Avrupa o kadar da ilginç değil. ama sonra devam ediyor... “Günde yedi ülke yapıyordum.” Oha! Diyecek oluyorsunuz. Beyanının vehametinin farkına varıyorsunuz. “Sonra Afrika'ya geldim, birkaç ayımı alır diye düşünüyordum, ama ondan çok fazla sürdü/aldı.” Hughes yaklaşık dört senede yapmış. Bir de 23 sene boyunca seyahat eden ve 2013'te 44 yaşındayken evine dönen Kanadalı var. Aslında Calgary'li. Mike Spencer Bown. “Tarihteki en kapsamlı gezmiş kişi.” Böyle ihtişamlı unvanları olması lazım. Peki ya kadınlar? Bütün bunları okuduktan sonra “Bir kadın da olmalı” diye düşündüm. Ve evet, vardı. Var. Amerikalı Audrey Walsworth 2009'da tüm TCC ülkelerini tamamlamış. Evi yurt dışından alınmış mobilya ve eserlerle dolu. Koca bir koltuk, veya daha doğrusu howdah dahi sevk ettirmiş. Howdah nedir diye soracak olursanız fil veya deve üstünde kullanılmak üzere parmaklı ve tente monte edilmiş bir koltuk. Walsworth bir şeyi seviyor ve alıyor. Bu kadar çok destinasyona seyahat etmiş bu kadın üstüne makalede sadece iki yorum var. Onlar da “Aferin ona” ve “Çok iyi./Çok harika!" (“Too cool!”) Dünyayı dolaşan erkekler üstüne yazılan tüm diğer makaleler genellikle hayranlık dolu bir sürü yorumla dolu. Bir kadınla bir erkek arasında gerçekten fark var mı diye düşünmeden edemiyorum. Kadın olduğumuz için görmezlikten geliniyor muyuz diye. Bir yazar kitabını birçok telif ajansına ve yayınevine göndermiş. Ya hiç cevap alamayıp ya da sırf ret cevabı alınca aynı kitabı yazar adına bir erkek ismi ile yeniden göndermiş ve 34 civarı olumlu cevap almış. Seyahate dönersek... Görünüşe göre Walsworth dünyadaki her ülkeyi ziyaret eden tek kadın ve bu unvanı koruyacağına inanıyor. “Dünya bu haldeyken, bunu yapabilecek bir kadın daha çıkmayacaktır,” diyor. Belki haklıdır, belki de değil. Global Degree TV diye bir şey var. Kavram şu: Seyahat edip dünyayı görmek bir eğitimdir ve mezun olmak için üniversitedeki gibi ders almak zorunda değilsiniz, BM'deki 193 ülkeyi tamamladığınızda mezun oluyorsunuz. Bazı ülkelere vize almanın ne kadar güç olduğuna dair birkaç şikâyet dışında dünyanın tüm ülkelerini ziyaret etmiş bu insanların hiçbirinden sınırlara karşı, vizelerin mantıksızlığı üstüne, belli bir yerde doğmuş insanların diğer belli yerlere gitmekten alıkonmasının kabul edilemezliği üstüne hiçbir söze rast gelmedim. Bana katılmalarını söylesem ne derler acaba. Kabul ederler mi... Kendileri için çok kıymetli olduğu şüphesiz pasaportlarını yakmaya hevesli olurlar mı? İnsanlık Hali “What I was doing while you were breeding?” (“Siz yavrularken/ürerken ben ne yapıyordum?”) Dünyayı seyahat üstüne kitaplara bakarken bu başlığa denk geldim. Bana sorarsanız hakaretvari bir başlık. Kitabın epey bir kısmına göz attım ve beğenmedim. Ancak, ilginç bulduğum bir kısım var. Yazar Kristin Newman diyor ki “Nefret dolu bir eski erkek arkadaş bir keresinde kedilerle dolu bir evin bir zamanlar sonsuza kadar bekar bir kadının göstergesi olduğunu, ama şimdi bunun göstergesinin yurt dışı maceralarında edinilmiş hediyelik eşyalarla dolu bir ev olduğunu söylemişti.” Elbette bu aşağılayıcı bir yorum/kelam olarak söylenmiş. Newman “Kedilerin yerini alan uçak biletleri cins olarak kadınların ilerlemesinin en iyi örneği olabilir. Kendimizle acayip gurur duyuyorum,” diyor. Şey... Ben bundan çok emin değilim. Eski erkek arkadaşın söylediğinde gerçek payı yok mu? Biz, özellikle kadınlar olarak, sevgimizi verecek, şefkat gösterecek bir şeye ihtiyaç duyuyoruz... (Kendimden bahsetmiyorum, çocuk isteyen, kedisi olan başka kadın arkadaşlardan duydum.) Kediler bir tür telafi şekli olabilir. Hediyelik eşyalar da seyahat gibi bir tür telafi şekli olabilir. Ama neden insanlar bu şeylere bakarak yargılara varma ihtiyacı duyuyorlar anlamıyorum. İnsanlar seyahat eder, insanlar bir şeyler satın alır. Özellikle bir şeyin göstergesi olması gerekmez... Sadece seyahat etmek ve alış-veriş yapmak istediklerini ve bunlara imkânları olduğunu gösterir. Kocası seyahat etmediği için yalnız seyahat ediyor ama Walsworth evli. Bu, hayatında eksik olan bir şeyi seyahat ederek gidermediğini göstermez. Hayatında eksik olan bir şeyi telafi etmek için seyahat ettiğini de göstermez. Ve bu sadece bekar kadınlar için geçerli değil. Neden erkekler aynı kriterlerle yargılanmıyor? Podell'in kitabının sonu banal. Kendinden 49 yaş genç bir Rus gazeteci ile evleniyor. Fotoğrafın altında “... ile evlenerek 'Dünyanın en büyük macerası'na atıldım...” yazıyor. Bunu tekrarlıyor, vurgulayarak, kitap “12/12/12 tarihinde Belediye Sarayında evlendik ve hayatımın son -ve en büyük- macerasına atıldım.” Kinik/Kuşkucul olmak istemiyorum -adam ilginç ve birlikte olması eğlenceli bir olabilir- ama olmamak mümkün mü? Ama böyle bir adamla evlenmek zorunda mısın? Arkadaş olursun. Evlilik ne içindir? Çocuk sahibi olmak ve mirasını bırakacak biri olsun diye. Belki bir çocuk, pardon çocuk bile değil, bir torun edinmek istemiştir mirasını bırakmak için. Yoksa sahip olduğun şeylerin ne anlamı var? Afrika'daki çocuklara bırakabilir, bir yardım kuruluşuna bağışlayabilirdi, böylece daha çok çocuğa faydası olurdu ama onun parası ve istediğini yapar, değil mi? Bir adayı listeden silmek için para saçan ultra zengin insanlar var. Sırf denemek için üç hafta ve 25.000 USD harcıyorlar. Anlaşılan Bouvet Adası'na gitmek için üç denemenin bedeli bu. Rus buz kırıcılar seni oraya götürmeye çalışıyor ama söz veya garanti yok. Veley, ileri teknoloji firmasını satmış ve listeden ülkelerin üstünü çizmeye başlamış. TCC'nin listesindeki 250 “ülke”yi üç senede yapmış. Bazıları bu insanlara dromomanyak diyor, yani amaçsız bir şekilde dolanıp seyahat etmek için mantıksız bir dürtü duyan kişiler, başıboş dolanmak/sürtmek/gezinmek için kontrol edilemeyen psikolojik bir dürtü duyanlar. Bu “en çok seyahat etmiş” insanlara gıptayla bakanlar var, yaptıklarının seviyesiz olduğunu iddia edenler var. Hangisi doğru kim söyleyebilir? Ben şöyle görüyorum... Var olmanın dayanılmaz ağırlığı ile baş etmek için hepimizin kendi yolları var. Bu kadar. Dünyayı 875 parçaya/birime bölmek ne kadarını gördüğünüzü belirlemek için mantıklı olabilir ama hepsini gördüğünüzde ziyaret ettiğiniz yerler zaman içinde değişmiş olacak (ne de olsa tüm 875 yeri kısa sürede görmüş olamazsınız!) ve kanımca dünyayı gördüm diyebilmek içn yeniden gitmeniz gerekir. Bunun sonu yok. Bu insanların hiçbirini kıskanmadığımı fark ettim. Bazen birinin veya bir çiftin fotoğraflarına bakıyorum veya FB'deki bir çifte veya birilerinin seyahatlerinin blogunu okuyorum ve kıskanıyorum. Sonra kendi websayfama, fotoğraflarım ve gittiğim yerlere bakıyorum, kendimi kıskanıyorum. Çünkü kesinlikle kendimi tüm o şeyleri yapmış hissetmiyorum. Her neyse, şimdiye kadar yaptıklarımdan memnunum. Bu dünyaya gelme nedeninizi gerçekleştirmek, ne istediğinizi bulmak, kendinizden ve kendinizle memnun mesut olmak, ve başkalarına faydalı olmak dışında övünülecek bir şey yok bu dünyada. Fırında çalışan ekmekçi, sokakları süpüren adam, kasiyerler, size bir şekilde hizmet eden insanların hepsi kendi çaplarında birer kahraman. Gerçek başarı hikâyeleri zengin veya ünlü olanlar değil, veya tüm dünyayı gezenler değil, sıradan insanların hikâyeleri. Her ülkeyi ziyaret etmeye gelince... Bu misyona baş koyacak mıyım bilmiyorum... Ama eğer yapacak olursam, Dünya'nın sınırlarla bölünmesi üstüne bir söz söylemek, vizeler ve göç kontrolleri üstüne politikacıları protesto etmek üzere pasaportlarımı yakmak için yapacağım. Bu işi kotarmış diğer insanlara da çağrıda bulunacağım. Ki pasaportlarımızı hep birlikte yakabilelim. Bu çağrıma cevap verirler mi bilmem. Ama bu konuda bana destek çıkacak bir tek kişi bulsam iyidir. Bana maddi ve/ya manevi destek olacak, fikri yaymaya yardım edecek herkese şimdiden teşekkürler. |