Girmeyeceğim bu aptal politik tartışmalara, okumayacağım diyorum ama sağ olsun arkadaşlar yine bana bir gazete yazısı gönderiyorlar. Eh, bende de okuma ve yazma hastalığı var, oturup okuyorum. Tabii sonra bu kadar kepazeliği görünce de dayanamıyorum, oturup cevap yazıyorum. Bu Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'ın Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile yaptığı “Türkiye toplumsal çöküntünün eşiğinde” başlıklı, 20 Nisan 2020 tarihli röportaj. Klasik Türkçe hataları ile başlayacağım ama mutlaka sonunu okuyun çünkü bu yazının en önemli yeri orada. Türkçe ve Yazım Hataları Bunların bir kısmı hani affedilebilir hatalar diyeceğim... Eksik konuşma işaretleri, yer değiştirmiş harfler gibi dikkatsizlikten kaynaklanan hatalar. Ama açıkçası ben onları bile, hele de bir, hadi bilemediniz ikiden fazla ise mazur göremiyorum. Hele de profesyonel olduğu sanılan, yıllardır sektörde olan bir gazetede bu şekilde yazılar çıkmasını kabul edilemez buluyorum. Herhangi bir özensiz okul gazetesi gibi. Üstelik burada, hadi yazar atladı diyelim, gazetenin editörü ne iş yapıyor?? Üstelik de bilgisayarların imla hatası kontrol ettikleri çağda yaşıyoruz, atla deve değil. Üçüncü böyle bir hatada normalde fırlatır atarım elimden böyle bir gazeteyi. Ben aşağıda listeledim, siz sayıp bakın isterseniz kaç tane var bu yazıda. Ben saymaya zahmet etmedim, affedilebilemez derecede fazla çünkü. Ancak sadece bununla da bitmiyor bu yazıdaki yanlışlar. Bir sürü bariz Türkçe hatası da var. Hadi röportajı yapan ve haberi hazırlayan yeni mezun bir gazeteci diyeyim ama cidden... koskoca Cumhuriyet'in editörü de mi hiç bilmiyor? Yoksa o biliyordur da kimse işini yapmıyor mu? Yapmadan maaş mı alıyor bu insanlar? İşte liste: Daha girişte... ...ilgili Gürsel, Bu konuda endişelerim var. İşgücü istatistikleri hane anketleriyle oluşturuluyor. Korona salgınını ortamında TÜİK anketörleri kapı kapı dolaşıp yüz yüze nasıl anket yapacaklar, bu anketler nasıl geçiyor? TÜİK bu konuda kamuoyunu bilgilendirmeli” ifadesini kullandı. "Bu konuda" diye başlarken konuşma işareti atlanmış. “Yoksuluğun...” değil “Yoksulluğun...” “Tusunami” değil “Tsunami...” Bu yanlış, koskoca başlıkta! "İş gücü" ayrı yazılır, "Ön yargı" ayrı yazılır, "İş yeri" ayrı yazılır, "Söz konusu" ayrı yazılır. Neyse ki “musunuz”u ayrı yazmayı bilmişler. Ama “oto yol”u ayrı yazmışlar, onun bitişik olması gerek. “Bu rakama kaça yükselir” ... “Bu rakam kaça yükselir” olacak. “Uzun Süreli İşsizilğin” ... “İşsizliğin” elbette ki. Üstelik bu katı harflerle yazılmış bir bölüm, yani göze iyice batıyor. “Dışı açık rekabetçi” ... Herhalde “Dışa açık rekabetçi” olacak. “Bunun sonuncunda” ... Elbette “Bunun sonucunda” olacak. “Planladıkları eğitim bitiren” .... “Planladıkları eğitimi bitiren” “IMF'in” değil “IMF'nin” “Zorunlu ve açıl olmayan” ... “Zorunlu ve acil olmayan” “Takside bağlamak...” deyince taksinin içinde kimi bağlıyorlar diye düşündüm, "taksiTe bağlamak..." “Korona” yerine “Korana salgını...” diye yazılmış. “Bunu üzerine” değil... Elbette “Bunun üzerine” “tahmin etmekte güçlük çektiğimiz” değil... “çekeceğimiz” “Türkiye Korona şokuna” ... Korona diğer her yerde küçük harfleyken burada neden büyük harfle yazılmış belli değil. “by pass edilmesi” ... İngilizceye gerek yok, Türkçeye “baypas” diye girmiş bir kelime o. Türkçe sözlük kullanmayı öğrensinler yaaa... Internette var TDK Sözlük, iş değil bakması! Hani sayfa filan çevirmiyorsun kelimeyi bulmak için. Tık diye çıkıyor. İki saniyelik iş. Ama ciddiyet lazım, işini ciddiye almak lazım. Ama görünen o ki herkes gazeteci oluyor, herkes editör de oluyor, yeter ki birine düşman taraf seçsinler, o yazıları okuyan mutlaka çıkıyor. Ve bu gazeteler satıyor, bu kifayetsiz adamlar para kazanıyor. Yani onların işsizlik sorunu yok. Ama benim var! Bir yazıda bu kadar çok yanlış okura saygısızlık, çok büyük saygısızlık. Gerçekten... Gerçekten! Peki insanlar neden okuyorlar bu gazeteleri? Onlara saygısız gazeteleri? Hiç mi aldırmıyorlar kaliteye bilgiye? Mesaj mı önemli diyorsunuz? Mesaj ne ki? Vizyon yok ortada. İşe yarar bir bilgi, yapıcı bir fikir önerisi de yok. Ancak eski paradigmalarla yerel gündem ve korku sömürüsü. Politikacılar ve Ekonomistler Gerçekten göndermeyin bana bu yazıları. Bu kadar kepaze yazıları. Okudum, sırf bir arkadaşım gönderdiği için okudum. Okurken sanki birileri beni boğazlıyor gibi hissettim. O derece bunalıyorum yani ben bu tarz bir haber veya yazıdan. Ha, yanlış anlamayın. Boğazlandığımı hissetmemin sebebi bu Türkçe yanlışları filan değil, akıl almaz at gözlüklülük! Bu ekonomist olacak koca koca akademisyen adamlar dünyadan bihaber mi?? Gerçekten mi?? Sanki bu işsizlik bir tek Türkiye'ye özgü, aman “devletin bu çöküntüyü göğüsleyebilecek miktarda mali kaynağı yok.” Hangi devletin var?? Cidden hangi devletin var?? ABD'nin var mı?? Fransa'nın var mı?? Ha, petrol zengini olan Norveç gibi ülkelerin var tabii. Ama onlar da sırf belli kaynakların üstünde oturdukları için var. Yani önden başlamışlar yarışa. Biraz analiz yeteneği olsun yaa insanların, birazcık! Birazcık dünyaya bakmayı bilsinler, birazcık. Ben ekonomi profesörü değilim, profesör olmayı bırakın, ekonomi okumadım bile... Ama bu kadar mı dünyayı göremiyor bu insanlar?? Yani yoksa ben çok açık gördüğümü sanıyorum ama ben mi hiçbir bok bilmiyorum da anlamıyorum?? Yani vardır belki anlamadığım, hatta eminim vardır anlamadığım konular. Ancak bazı basit şeyleri görmemek mümkün değil bir parça kafası çalışan ve dünyadan haberi olan bir insan için. “Mucize bekleyemeyiz ama en azından toplumsal hasar önemli ölçüde hafifletilebilir. Ama korkarım ki Cumhurbaşkanlığı Hükümeti kaynak sorununa şimdilik böyle bakmıyor. Umarım çok geç olmadan bakışlarını değiştirirler...” demiş sayın profesör. Yani eğer gazeteci yanlış aktarmadı ise. Ah ben de umuyorum ki bu bizi yöneten dünyanın tüm salak politikacıları ve kendilerinin bir şey bildiklerini sanan ekonomi profesörleri bilmem ne direktörleri biraz vizyon sahibi olarak bakışlarını değiştirirler ve dünya ekonomik düzeninin artık gitmediğini, trenin raydan çok uzun zaman önce çıktığını, bunun korona ile ilgisi olmadığını, koronanın sadece bunu daha da belirginleştirdiğini, -daha önce silik görünen kırıklarla dolu dünya ekonomik karnesini bir nevi ekstra mürekkeple bastırarak iyice herkesin gözüne soktuğunu- görürler. Yani bunu görmezden gelerek, başlarını/gözlerini o yana bu yana çevirerek çözüm bulunmayacak. BULUNMAYACAK. Bu eski, anakronik kavramları atmaları lazım artık. Yeni bir düzen kurulması lazım. Gift economy mi olur, UBI mı olur... Ama bu tartışılmalı, dünya ekonomik düzeninin nasıl değiştirilmesi gerektiği. Oysa herkes halen aman “bu hükümet bunu becerebilir mi” veya kendi ülkesinde durum nasıl derdinde. Başlığa bak: “Türkiye toplumsal çöküntünün eşiğinde”... Daha baştan ofsayt! Ha Türkiye toplumsal çöküntünün eşiğinde de İtalya değil mi?? İtalya batıyor. Ha Fransa daha mı iyi, ABD daha mı iyi, Afrika ülkeleri daha mı iyi?? Var tabii daha iyi durumda ülkeler. Henüz bataktan biraz uzak olan ülkeler... Ama çok sık kullanıyorum bu batan kayık karikatürünü, görmüşsünüzdür belki daha önce. Ha “aman da delik iyi ki benim tarafımda değil” demenin manası yok. Hepimiz batacağız bu şekilde giderse. Ben üniversitede maaş garantili devlet memurluğundan ayırldıktan sonra para kazanmayı beceremeyen biri olarak yıllardır farkındayım sistemin yürümediğinin. En iyi lise en iyi üniversitenin en iyi bölümlerinin birinden mezun, üç dünya turu yapmış 152 ülke görmüş, bu kadar birikimli ve kültürlü biri olarak benim istihdam imkanım yoksa kim ne yapsın yaaa kim ne yapsın?? Ha, garsonluk yapıp üç kuruş kazanırsın, olacak o. Free or Paid? Benim derdim yok, kocamın kazandığı yetiyor. Ama ben bu durumdaysam insanların ne yapmasını bekliyorsunuz? Sorun sırf korona değil, onunla başlamadı. Bu, kusura bakmayın, sığ mı sıpsığ (evet, benim Türkçe kelime hazinemize katkım) ekonomi profesörleri bu kadar mı dünyadan bihaber?? Bir sürü iş kolu, üstelik gereksiz değil çok önemli işler bir şekilde "değersiz", "para etmeyen" işlere dönüşüverdi internet çağında. Hiç kimse demeyeyim ama pek kimse, bedava erişmeye alıştığı hizmetlere para ödemek istemiyor. Wikipedia yalvarıyor "Bağış yapın bağımsız kalalım, her okuyan iki kuruş verse hiç derdimiz kalmaz" diyor. Ama demek ki bulamıyor ki halen cebinden yiyor ki her sene bu çağrıyı yapıyor. The Guardian dileniyor yaa, "Biz bağımsız gazetecileriz, tarafsızlığımız zedelenmeden haber yapabilmemiz için bağış yapın." Taksiciler Ubercilerle, oteller AirBnb'cilerle yarışıyor atışıyor. Jacques Fresco tüm dünyanın, World Heritage Site-Dünya Mirası Sit Alanı gibi dünya mirası ilan edilmesini ve doğal kaynakları yönetmek için her konunun başına işin uzmanı kişilerin getirilmesi gerektiğini söylüyordu. Böyle yapılmalı demiyorum ama bu bir fikir. Bineceğiniz uçağı uçuracak pilota politik görüşlerini sorup -sağcı mısın solcu musun cumhuriyetçi misin demokrat mısın Türk müsün Kürt müsün gibi sorular sorup sizin tarafınızda değilse, sizinle aynı görüşleri paylaşmıyorsa o uçaktan inmediğiniz gibi, dünya kaynaklarını, ekonomiyi, tarımı vs. yönetecek kişilerin alanlarında uzman kişiler olması gerekiyor. Tabii burada unvana aldanmamak lazım, çünkü unvan sahibi boş insan dolu dünya. Bize unvan sahibi değil, vizyon sahibi insanlar lazım. Gitmiyor bu ekonomi böyle. Bunu anlamak için profesör olmaya da müneccim olmaya da gerek yok. Koronanın, görmeyen körlere bile göstermiş olması gerekiyor. Bir şekilde biz bu insanlara bakacağız. Biz diyorum, kendimi de dahil ediyorum, biz: belli bir konfor seviyesi olan, sokaktaki insandan rahat hayatlar süren bizler. Hepimiz. En zengininden en düşük de olsa refah seviyesi yüksek olanlar. Mother Theresa'nın da güzel bir sözü var: “Dünyadaki problem ailemizin çemberini çok küçük çizmemizdir” mealinde. (“The problem with the world is that we draw the circle of our family too small.”) Cidden... O veya bu şekilde, bir şekilde bu dünyada doğmuş her bireye bakmamız gerekiyor. Bakılması gerekiyor. Bunun komünizmle filan da ilgisi yok. Veya kimin komünizmden ne anladığını bilmiyorum ama onunla ilişkilendirip bir kenara atılacak şeyler değil bu düşünceler. Ekonomik model yürümüyor artık. Dünya değişiyor. Son on yıl içinde hayatımızda akıl almaz değişiklikler oldu. Dünya küçüldü küçüldü, globalizasyon canavarlaştı. Evet, biraz küçüleceksin ama bütünü göz önünde bulundurarak yapacaksın ne yapacaksan. Her neyse.. Ben ukalalık edecek değilim daha fazla burada. Sitem bu tarz fikirlerle dolu, ilgilenen kurcalar. Bu konuda çözüm budur diye bir iddiam yok, ama böyle at gözlüklü ekonomistlerle röportajlar kadar gereksiz bir şey de yok; bunu sonuna kadar savunurum. Okumayın bunları n'olur, okumayın. Bunlara prim yaptırmayın, yaptırmayın n'olur! (Yazı foto ardından devam ediyor...) ![]() Bana bu haberi gönderen arkadaş benim Türkiye'nin ne kadar kötü durumda olmadığını görmediğimi düşündüğünden onu göstermek için göndermiş. Halbuki röportajın geneli hükümetin aleyhine değil, bazı şeyleri müphem diye nitelemiş veya yeterli bulmamış ama yapılanların çoğunu olumlu gördüğünü söylüyor Gürsel. Tabii Cumhuriyet provokatif bir manşet atmış. Eğer başlık “Dünya toplumsal çöküntünün eşiğinde” olaydı bir nevi hoş görebilirdim, çünkü o zaman en azından bir genel perspektifi var. Peki niye böyle atılmıyor manşet?? Çünkü o zaman yeterince korkutucu olmaz; çünkü o zaman korkunun hedefi sadece sen olmazsın, bu şekilde manipülasyon yaparak insanları etkileyip gazete satamazsın. Eğer dünya batacaksa pek ilgisini çekmez kimsenin, ama ucu kendine dokunacaksa, eğer kendi ülkesi batacaksa panik olur! Ha “Türkiye toplumsal çöküntünün eşiğinde” ha “Dünya toplumsal çöküntünün eşiğinde”... Acccccayip yanlış bu tarz başlıklar. Müthiş yanlış! Korkudan nemalanmak, insanı/toplumu korkuya teşvik etmek. Ha uyarı gerektirir bazı durumlar ama onu da yapacaksan çareleri ile sunarsın. Sırf korku salmazsın böyle. Arkadaşa “Hep negatif, hep nefret ve korku söylemi okudukların. Maalesef... Hiçbiri yapıcı çözümlerden bahsetmiyor. Yaşanan olumsuzluğu olumlu bir şeye çevirme fırsatından bahsetmiyor. Sen istersen devam et bu tarz şeyleri okumaya da ben almayayım, teşekkürler,” dedim. Toplumsal, Ekonomik, Küresel Çöküntü Toplumsal çöküntü, sadece Türkiye'de değil küresel olarak çöküntü, Kim Kardeshian veya Türkiye'de karşılığını bilmiyorum ama atıyorum Kerimcan Durmaz gibi pespaye kişiliklerin milyonlarca, hatta yüz milyonlarca takipçileri olmasından, bu gibi "ucubelerin" -diyeceğim daha iyi bir kelime bulamadığımdan- prim yapmasından dolayı yaşanıyor zaten. Toplumsal çöküntü, sadece toplumsal değil ekonomik çöküntü, sadece Türkiye'de değil küresel olarak toplumsal ve ekonomik çöküntü, işte aynen örnek haberdeki gibi at gözlüklü, statükonun dışında başka alternatif görmeyen, göremeyen, düşünemeyen kişilerin mesajları ve bu mesajların medyaya hakim olması yüzünden yaşanacaktır. Naçizane... (Yazı resimlerden sonra devam ediyor...) Belki de ben hiçbir şey bilmediğim için saçmalıyorumdur ama olasıdır ki bu profesörler çok okudukları için kitap bilgisi dışına çıkmayı beceremiyorlardır. Evet, dünyada felaketler oldukça ekonomi iyi gider, millet para kazanır. Çünkü ekonomik temelimiz harcamaya ve tüketmeye yönelik. Şimdi temel ihtiyaçlar dışında hayat durdu, batıyoruz. Bu işte bir tuhaflık yok mu sizce de??
Bu röportajı okurken bu kadar biri beni boğazlıyor gibi hissetmemin sebebi... TÜİK müik, eski parametrelerle değerlendirip eski modellerden konuşuyorlar halen. Üstelik bugün, koronadan sonra!... Al işte sana süper fırsat! De "Amerika'da üç milyon işsiz var, şurada şu kadar şurada şu kadar." De "Eskiden bildiğimiz sektörler yok oluyor." De "Alıştığımız tüketim toplumu şöyle şöyleydi, şimdi temel ihtiyaçlarla yaşamın nasıl olduğunu görüyoruz." Ondan sonra yap bir analizini, öneri getir dünyada nelerin değişmesi gerektiği üzerine. Yok. Kapatın o eski defterleri artık, bitti o okuduğunuz kitapların hükmü. WhatsApp'ın olmadığı bir dünyada yazılmış kitaplar ne işe yarar bugün? (Yani tabii ki ders kitaplarından bahsediyorum. Ve elbette eski kitapların içinde bugün bulunmayan hazineler de var ama demek istediğimi anlıyorsunuzdur.) O proflar, zamanında her ne öğrenmişlerse tarih oldu. Yeni şeyler söylemek lazım. Bu kadar mı acizler dünyanın değiştiğini görmekten, bu kadar mı yetisizler farklı modeller üretmeye? Zuckerberg'e "Facebook bedava ise nasıl para kazanıyorsun?" diye soran senatör gibi! Yok mu daha fazla anlayışları?? (“How do you sustain a business model when people don’t pay for services?” Zuckerberg: ”Congressman, we run ads.”) Cidden neden yapılıyor halen bu geçmiş zaman olur ki röportajları? Ve cidden neden okuyor insanlar halen bu yazıları? Aç Gözlülük At Gözlüklülük Aç gözlülük dünyanın başına bir büyük bela, at gözlüklülük başka büyük bir bela! Kesin olan bir şey varsa: Ekonomik sistem yürümüyor, değişmeli. Aman da aman Türkiye şöyle böyle şeklinde egosantrik söylemler bırakılmalı, geniş bir perspektifle dünyaya bakılmalı. Değişim gerekliliği su götürmez bir gerçek olan ekonomik düzenin nasıl değişmesi gerektiği ve alternatifler konuşulmalı, tartışılmalı. Nokta. Hamiş: Ben de yazıyorum bu yazıları. Evet, hiç kimse beni zorlamıyor. Evet, kimse ısmarlamıyor ve yazmam için para vereceği vaadinde de bulunmuyor. Ama yazılarımın para etmeyecek, değersiz yazılar olduğunu söylemezsiniz umarım. Hoş, söyleseniz de beni inandıramazsınız ;) Hele de bu kadar boş ve kof yazıların para ettiği yerde benim yazılarımın etmemesi Türkiye'nin ve de hepinizin utancıdır. Yazılarımı paylaşarak veya finansal olarak bana destek olabilirsiniz. Patreon Hani ne yapayım ben de biraz yeni dünyaya uyayım dedim...
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|