Bugünkü yazımızda Sözcü'den Emin Çölaşan'ın 17 Nisan 2020 tarihli “Ahmet Haşim'in mektupları” yazısını inceleyeceğiz. Öncelikle, yazıyı okurken ilk takıldığım yer: “Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek programında Prof. Dr. Celal Şengör, birkaç gün önce Ahmet Haşim'in dedeme yazdığı mektuplardan birini okuyunca, aklıma o mektupları yazı konusu yapmak geldi.” Bu cümleyi okuyunca “Ahmet Haşim birkaç gün önce Çölaşan'ın dedesine mektup mu yazmış?” diye düşündüm. “Ahmet Haşim ölü değil mi?” Tabii birkaç gün önce olan şey Ahmet Haşim'in mektup yazması değil, Teke Tek programında Şengör'ün bu mektupları okuması. Yani... Bu cümleyi “Birkaç gün önce Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek programında Prof. Dr. Celal Şengör, Ahmet Haşim'in dedeme yazdığı mektuplardan birini okuyunca...” diye kurmak bu kadar zor mu?? Ha isimler art arda gelince karışıyor diye düşünüyorsa iki cümleye böler kurar. Ben yazar olarak takılıyorum bunlara. Diyebilirsiniz ki ufacık şeylere takılıyorum, mesaja bakmalıyım. İyi de... Bunlar dünün yazarı değil, bunlar 30-40 yıldır bu işle uğraşan profesyoneller. Bunlar para kazanıyor bu işten. Bu kadar bariz abuklukları da yapmasınlar lütfen. 900 sayfalık roman da yazmıyorlar, günlük gazete yazısı yazıyorlar. Ha, aynen de bu nedenle, günlük tüketildiği için önemsiz diye bakılabilir ama hayır; bu, insanın yaptığı işe saygısını gösterir. Neyse ki Bana Yılmaz Özdil Demeyin dediğim için gelmiyor ama sonuçta Çölaşan da bir Sözcü yazarı. Onu da temkinli yutmak lazım ama neyse Yozdil kadar kötü değil. Gelelim Çölaşan'ın yanlış cümlelerini analiz etmeye... “Demek ki bizi yönetenler iki saat sonrasını bile (ne yazık ki) göremiyor ve tahmin edemiyordu.” Hayır, iki saat sonrasını göremediklerinden değil, son anda açıklamanın panik açısından daha iyi olacağını düşündüklerinden yapmışlar muhtemelen ama demek ki insanımızı okuyamamış, sosyal davranışı kestirememişler. İngilizcedeki terim buraya cuk oturur: In hindsight, yani bir olayın sonrasında ukalalık etmek, eleştirmek kolaydır. Çünkü olmuş olanı bilirsiniz. Bu demek değildir ki siz o kararı verenlerin yerinde olsaydanız daha farklı davranacaktınız. Neyse, diyelim ki hata yapmışlar. Yani hata yaptıklarını, sosyal davranıştan anlamadıklarını söyleyebilirsiniz ama iki saat sonrasını göremiyor deme hakkınız yok iç işleyişi bilmediğiniz sürece. Sadece sizden farklı bir şekilde düşünmüş olabilirler. Keza... Bu olayı kocama anlatıyordum ki... “Son anda haber vermişler sokağa çıkma yasağını” dediğimde “E öyle yapılması lazım” dedi. Şaşırdım. Çünkü bana göre yapılan yanlıştı. “Evet, son anda yapacaksın ki önlem işe yarasın, insanlar üşüşmeye kalkmasınlar,” diye açıkladı kocam. Burada (İtalya) koronanın ilk çıktığı yer olan Lombardiya bölgesini kapatacaklarına dair yasak 9 saat önceden basına sızınca kuzeyde olan tüm güneyliler otobüslere tren istasyonlarına akın etti. Eh, insanlar evlerine dönmek istiyor doğal olarak; kim yaban elde mahsur kalmak ister ki? E ama sonra da korona tüm İtalya'ya yayıldı. MaazAllah böyle bir şey TR'de olsaydı ohoo ne yüklenilirdi hükümete. Gerçi burada da yapılıyormuş ama bizdeki boyutta değil. O açıdan insanların hükümete saldırmasını tuhaf buluyorum ben. Bugün dünyanın başka yerlerinde olanlardan haberdar olmamak mümkün değil. Özellikle İtalya'daki bu olay eminim dünyanın her yerinde haberlerde çıkmıştır. Gerçi TR'de olanla tam aynı şey de değil ama olsun... İnsanlar genelde hiç başka ülkelerde neler olmuş bakmadan, düşünmeden eleştirip duruyorlar. Ve eleştirirken hep kişiye saldırılıyor. Sanki Ali gidip Veli gelse her şey harika olacak. Çünkü Veli çok harika muhteşem yanlış yapmaz. Ali tu-kaka. Yahu bu insanın doğasında veya sistemden kaynaklanan bozukluk. Bunu nasıl daha iyiye götürebiliriz onu konuşalım. Bırakın bu Ali-Veli'yi. Yani elbette kifayetsiz insanlar da var ama o zaman da bu kifayetsiz insanların neden o pozisyonda olduklarını eleştirip buna çare arayın. Nasıl değiştirilebilir nasıl herkes için daha iyi bir dünya sağlanabilir? Bu soruların cevaplarını tartışın, kişileri değil, olayları değil. Nasreddin Hoca- Hırsızın Hiç Mi Suçu Yok? Çölaşan'a dönelim: “Evinde ekmeği, suyu, ilacı olmayan ve hiçbir hazırlığı bulunmayan yüz binlerce insan...” Şimdi işte benim sorunum burada... Kusura bakmayın ama bu korona günlerinde yaşarken evinde ekmeği suyu ilacı nasıl olmaz insanın?? Yani yeni bir olay değil, her ülkede her yönetici her gazete haberi bas bas bağırıyor, mecbur olmadıkça dışarı çıkmayın diye. (Boris bile diyor artık!) Yani zaten, yasak olmasa bile çıkmıyor olmaları lazım insanların, kendilerini çıkmaları gerekmeyecek şekilde ayarlamış olmaları lazım. Ben kendi adıma konuşayım: İki haftada bir çıkıyorum alışverişe. Üstelik de abartı bir stok filan yapmadım kesinlikle. Ama mesela ilk çıkışımda sadece bir kilo un almakla hata yapmışım, bir daha gittiğimde un yoktu markette, diğer markette de yoktu, diğerinde de kapıya yazı asmışlardı zaten “Hiçbir tip un yoktur” diye. Ha tabii mayam da bitmişti ve markette maya da yoktu mesela, yani unum olsa da pek işe yaramayacaktı... Eh, evde ekmek de un da olmayınca geçen beş gün sonra alışverişe gittim. Ama sırf ekmek için de gitmedim elbette, başka taze malzeme de aldım. Hani benim buzluğum geniş diyeceğim ama buzdolabım büyük filan değil, standart. Hadi o da olmasın, bakliyat, bulgur, pirinçleri de mi yok insanların evlerinde 2-3 haftalık?? Yani hadi “milletin geliri de kalmadı, kıt kanaat günlük idare ediyorlar” desen bunlar çok da para eden malzemeler değil. Dolayısıyla sokağa fırlayan, kusura bakmasın ama “salak” bir kesim. Dediğim gibi, olabilir, hani benim de tam o gün evimdeki temel malzemeler tükenmiş ve ertesi gün alışverişe gitmeyi planladığım gün olabilirdi. Ama çıkıp ortalığın durumunu gördüğüm anda geri dönerdim evime. Evde kraker, peksimet vs var, pilav makarna ile idare edersin. Kaldı ki zaten fırınlar açık olacak ve evlere servis yapacaklar denmiş bildiğim kadarıyla. Keza ilaç... Sanırım onun için de açık yol vardı ve yine... İnsan her gün kullandığı ilacın bitmesini mi bekler son ana kadar yenisini almak için?? Hani tarihi tükenen bir malzeme değil. İki gün yaaa iki gün! İki Allah'ın günü. İdare edemez mi insan bir şeyleri eksik olsa bile? Bir gezgin olarak ve bir şeylersiz yapmayı çok doğal karşılayan biri olarak benim bu insanları anlamam mümkün değil. Diğer taraftan, bu olaylar için hükümeti eleştirenleri de anlamam mümkün değil. "Kişisel sorumluluk" diye bir şey vardır. Bu eleştirileri yapan insanlar hiç duymamışlar mı?? Bu Nasreddin Hoca fıkrası olmuş durumda bana sorarsanız. Hırsızın hiç mi suçu yok? Tamam, hükümet yanlış yapmış. Ama bu sokağa fırlayan güruhun hiç mi suçu yok?? Hamiş: Hala hükümetlere karşıyım ve anarşistim (Bakınız Bir Anarşistin Koronaya Bakışı) ama bu krizin bana öğrettiği/gösterdiği bir şey varsa insanları yönetmenin çok zor olduğu ve bu işe talip insanların elbette güç meraklısılılar vs. ama bir yandan da saygı duyulacak insanlar olduğudur. Ben katlanamazdım sürekli saldırıya. “Aman ne haliniz varsa görün” deyip çekip giderdim. Belki de onların derisi kalın. Ve belli ki başka hırsları filan var. Herkes dünyadaki görevini iyi-kötü yerine getiriyor işte. Ben çekip gidiyorum artık. N'olursunuz arkadaşlar beni rahatsız etmeyin. Gerçekten... Ne haber okuyorum ne sosyal medya takip ediyorum, tüm gruplardan çıktım ki bunları okuyup kendimi cevap verme zorunluluğunda hissedip zamanımı boşa harcamayayım. Eğer özelden bana bir şey gönderecekseniz, gerçekten anlamlı olmasını bekliyorum. Bir düşünce içersin lütfen. Ve mümkünse de yapıcı bir tarafı olsun. Lütfen bana öyle yorumsuz link göndermeyin benim işime lazım bir şey olduğunu düşünmediğiniz sürece. Önemli bir haber olmadığı sürece. Eğer paylaşmak ve görüşümü almak istediğiniz çok özel bir yazı varsa da bir zahmet yorum yaparak, kendinizden de bir şey katarak yazın. İnsanlar başkalarının içeriklerini bir tıkla paylaşıyor, maalesef benim görüşlerim için böyle bir imkanım yok, oturup kendim içerik üretiyorum. Bunun için dünya zaman ve emek harcıyorum. Çok büyük eşitsizlik ve haksızlık. Üstelik maalesef herkes kendi fikrine sabit bir şekilde bağlı olduğundan ve farklı görüşleri dinlemeye açık olmadığından bir kalemde silip atılıyor yazdıklarım. Hiç hoş bir his değil. Çevremdeki insanların ne oturup yazmanın ne demek olduğunu anladığını sanmıyorum maalesef. Saygı duymuyorlar. Ama nedense, onlara saygısız gazeteleri okumaya devam ediyorlar. Daha da acısı bu yazdıklarım söylediklerim düşündüklerim takdir de görmüyor kıymet bilinmiyor, bu da beni acıtıyor. Tarafgirlik mi Sağduyu mu? Hangisi Kazanacak? Minyon Şehir Bir Dünya Gezgininin Koronaya Bakışı Bir Anarşistin Koronaya Bakışı Güvenlik Bir Histir Hamiş: Yazılarımı paylaşarak veya finansal olarak bana destek olabilirsiniz. Patreon Hani ne yapayım ben de biraz yeni dünyaya uyayım dedim... Gerçi farkındayım elbet, hele de bugünlerde hiç şansım yok ama olsun. Belki insanlara ekonominin, sadece belli bir kesim için değil, eğitimli, kültürlü insanlar için de iyi gitmediğine dair hatırlatma olur.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|