"Bir arkadaşın kuzenleri hastalanmış. Bugünlerde hastalanmış deyince anlamamız gereken "Corona" elbette. Covid-19. Yüksek ateş, öksürük, derin eklem ağrıları... Hiçbir şeye benzemiyormuş, azap çekmişler. Ancak "Hastanelik vaka değilsiniz" denmiş ve evden takip edilmişler. Devlet ilaç göndermiş ve aile hekimi de her gün arayıp kontrol etmiş.
Şimdi... Gelelim bu yazının sebebine... Kuzenlerin ve bu arkadaşın yorumu, hastaneye alınmamalarının nedeni “Rakamları düşük göstermek için ...” Ne de olsa çok hastalar ya, kendileri hastaneyi hak ettiklerine inanıyorlar ya... Alınmamışlarsa bir sebep lazım ve tu-kaka demek lazım. İddia şu: “Hastanedekiler resmi hasta sayısına girdiği için ve devlet de bunu istemediği için aslında hasta da olsalar insanları evlerine yolluyorlar." Beni çok rahatsız ediyor bu tür söylemler. Mesnetsiz suçlama olarak görüyorum ve bunu çok ama çok tehlikeli buluyorum. İnsanlar bir şey bilmeden konuşuyorlar. Araştırıp incelemeden konuşuyorlar. Araştırmaya gerek yok, hoşlanmadığınız bir taraf/kişi varsa ortada, onun her yaptığı kötü ve yanlış zaten. Oysa doğrusu şu: Dünyanın hiçbir yerinde hastaneye ihtiyacı olmayanları almıyorlar zaten, evde tedavi ediyorlar. Burada (İtalya) almıyorlar, biliyorum. Rusya ve Kazakistan'da da durum aynı, arkadaşlardan biliyorum. İsveç'te yaşayan Türk vatandaşı Emrullah Gülüşken de bunun en güzel örneği... Onu da gerekli olmadığı için hastaneye kabul etmemişler. "İsveç'te koronavirüs testi pozitif çıkan Emrullah Gülüşken hastanede tedavi edilmedi." Kızı sosyal medyada olay yapmış ağlamış, “Babamı hastaneye almıyorlar, hayatımızdan endişeliyiz” diye, TR de özel uçak göndertip aldırmış. 26 Nisan tarihli “İsveç'teki Covid-19 hastası Emrullah Gülüşken Türkiye'ye getirildi” başlıklı NTV haberinde şöyle diyor: Gülüşken, tekrar hastaneye müracaat etmelerine rağmen sonuç alamadıklarını belirterek "Dün babam biraz daha kötüleşince ambulansı aradık, ambulans geldi ve aradığımız için bize çıkıştılar. Bu hastalığa bir şey yapamayacaklarını söylediler. Biz de bu hastalığın tedavisi olmadığını ama babamın hastanede yatması gerektiğini ve bizim sağlığımızın tehlikeye atıldığını söyledik" değerlendirmesinde bulunmuştu. 28 Nisan 2020 tarihli “Koronavirüs nedeniyle Türkiye'ye getirilen Gülüşken ailesine İsveç'ten şok: Koronavirüse yakalandığını ve İsveç’te kendisinin tedavi edilmediğini öne süren Emrullah Gülüşken ve ailesine İsveç devleti dava açtı” haberindeki dava kısmının gerçekliğinden şüphe duyabilirim aslında ama şu kısmının doğru olduğuna çok eminim: Gülüşken'in alınmadığı hastanenin bulunduğu yerel yönetimin basın sekreteri Jimm Gottfridsson ise gazeteye yaptığı açıklamada, "Covid-19 hastalığı için belirlenmiş bir rutin var. Tıbbi değerlendirme her bir vakaya özel olarak belirleniyor. Şu aşamada, Covid-19 hastalarının çoğunluğunun hastanede tedavi altına alınmadığının altını çizmek gerekiyor," dedi. Öyle ki Türkiye’de de bazı hastaların, hastaneler yerine evlerinde tedavisine devam edildiği biliniyor. İsveç’te yaşayan gazeteci Kurdo Baksi, şunları söyledi: "Benim aldığım bilgilere göre tekrar sağlık görevlileri eve geliyor, sadece ateşi olduğu için ilaç veriyor ve evde karantinada kalmasını söyleyip gidiyorlar. Anlatıldığı gibi sağlık görevlilerinin ‘Bizi neden çağırdınız’ gibi şeyler söylemesi mümkün değil. Özel şeyler de sormazlar. Herkese aynı prokotol uygulanır ve Sağlık ekipleri Gülüşken’e de aynı protokolü uyguluyor." Evet, bir protokol var ve sağlık görevlileri buna uyuyor. İsveç'teki yetkililerin söylediği gibi "Bu hastalık böyle. Yapabileceğimiz bir şey yok." İlacını alıp acını çekiyorsun. Evinde! Ancak solunum cihazına ihtiyaç duyacak derecede hastalar hastanelere kabul ediliyor. Bu haliyle bile çökme noktasına gelen hastaneler diğer türlü hiçbir şekilde taşıyamaz bu hasta yoğunluğunu. Ben insanlardaki bu rakam takıntısını anlamakta güçlük çekiyorum cidden. Varsa yoksa “rakamlar gizleniyor, yalan söylüyorlar.” Ha tamam, yalan söylediler, düşük gösterdiler. Eeee?? Ne oluyor yani? Bir arkadaş dedi ki “Millet rakamlar düşük diye risk az diye düşünüp daha serbest davrandı.” Diyelim ki öyle... Açıkçası ben bunu mantıklı bulmuyorum. Bu şekilde davranacak olan rakamlar yüksek olsa da davranır. Bu lanet hastalık tamamen bitmeden veya artık iyice azalmadan tedbiri elden bırakırsan sen sorumlusun, rakamları yanlış da verse hükümet değil. Kaldı ki, rakamlar aman da aman İsviçre gibi medeniyet timsali görülen yerlerde de düşük muhtemelen. Wikipedia'nın İsviçre maddesine bakın. Pandemic in Switzerland "As with most countries, the number of people actually suffering from COVID-19 in Switzerland is likely to be much higher than the number of confirmed cases,[68] especially as, since 6 March 2020, the Swiss government has had an official policy of not testing people with only mild symptoms," yazıyor. Yani dünyanın her yerinde rakamlar muhtemelen düşük. Veya kocamdan duymuştum, o da nereden okumuştur haber doğru mudur bilmem, Amerika'da eyaletlerin ona göre ek ödenek aldıkları için rakamları yüksek gösterdiklerini söylüyordu. Sonuçta rakam dediğin her duruma göre manipüle edilebilecek bir nesnevattır. İnsanların artık bunu öğrenmiş olmalarını ve bu kadar önemsememelerini bekliyorum ben ama benimki boş beklenti gördüğüm kadarıyla. Art Niyet Suçlamaları İnsanlar aman rakamlar çarpıtılıyor diye rahatsız oluyorlar her nedense, beni rahatsız edense insanların birilerine “Şu nedenle yapıyorlar” diye art niyet ithaf etmeleri. Bunu ellerinde sağlam kanıt ve belge olmadan yapmaları. Nedir bu “niyet kahinleri” ve de insanları yalancılıkla suçlama ihtiyacı? Yapmayın yaaa, cidden yapmayın. Deyin “Biz bu hükümeti sevmiyoruz, bunların verdiği hiçbir rakama güvenmiyoruz, inanmıyoruz.” Amennah! Ama bu şekilde, niyet kahinliği yapmayın. Söylediğinize bir otorite havası verip sanki gerçekmiş gibi bir algı oluşturmayın. Alınganlığım kişisel. Bana da benzer suçlamalar atıldı, “Aman sen bunun için yaptın/yapıyorsun” diye. Hiç ama hiç alakasız suçlamalar. Kızımın üstüne yemin ettim, halen diretti kendi kafalarında oluşturdukları abuk iddialarında insanlar. Gördüm ki boş. O kadar kör insan, ve o kadar görmek istemiyor. Bir çocuk kaybetmiş bir annenin çocuğu üstüne yemin etmesi bile onlara “Kusura bakma, haksızlık ettim” veya “Haksızlık etmiş olabilirim” dahi dedirtemiyor. Nafile ne kadar çabalasanız. İnsanlar körü körüne inandıkları bağnazlıklarından asla vazgeçmiyorlar. Sanki birinin içini onlar bilecekler, Tanrı sanıyorlar kendilerini. İşte bunu, böyle bir zihniyeti çok tehlikeli buluyorum ben. Hangi grup olursa olsun. İnsanlığın çoğunda var olan hastalıklı bir özellik bu. Sanmayın ki ben yapmıyorum. Ben de yapıyorum, benzer şekilde insanlara niyet atfediyorum. “Bunun için yapıyorlar” diyorum. Ama en azından gerçekten tanıdığım, bildiğim konularda böyle bir yorum yapıyorum. Sadece kendimi bağlıyorum ön yargılarımla. Veya olsa olsa en fazla kocama söylüyorum ki, o da yanlış düşünüyorsam beni düzeltsin diye, düşüncemi yaymak için değil. Hele de aleni bir yerde, sosyal medyada, gruplarda vs. kendi kafamın dışında başkasına da iddia edeceksem düşündüklerimi “Aman söylediğimde bir yanlış olmasın” diye bin kez düşünerek dikkatlice yazıyor, saatlerce okuyup araştırarak konuşuyorum. Çünkü insanlar duydukları bir şeye hiç sorgulamadan inanabiliyorlar. Kendi yanlış intibalarımı bir de başkasına aktarmak, onun vebalini taşımak istemem. Bir de önemli olan sebep-sonuç ilişkisini düzgün/doğru kurmak. Yani bir davranış bir şeye yol açabilir, ama bu demek değildir ki "Bu sonucu elde etmek için yapıyorlar." Ben konuştuğumda "Böyle yapıyorlar böyle oluyor, bu da kötü bir sonuç" diye mantık kurmaya özen gösteriyorum. "İşte bak şu tu-kaka" demenin ötesinde bir eleştiri bu. Kişiyi değil sistemi eleştirmediğimiz sürece sorunlarımız hep aynı devam edecek. Niyete değil sebeplere odaklanmadığımız sürece sorunları çözemeyeceğiz. Çoğu insanın niyet kahinliği cidden kötüniyetli, fesatça. Sırf adice saldırmak üstüne kurulu. Bu en kötüsü tabii. Arkadaşlarımınki ise masum, biliyorum. Yani basit mantık kuruyorlar. Ve anlaşılabilir de bir mantık. Yine de yanlış geliyor bana. Çünkü belli ki yeterince araştırmamışlar, sorgulamamışlar. “Acaba başka türlü olabilir mi? Dünyanın başka ülkelerinde nasıl yapılıyor? Yanılıyor olabilir miyim?” diye bakmamışlar. Şüphecilik önemli bir meziyettir hayatta. “Kuşkuculuğa Davet” etmek isterim ben herkesi. *** Türkiye'de, arkadaşın kuzenlerinin de teyit ettiği gibi, her gün aranmışlar. Başka arkadaşlarım yurt dışından geldiklerinde aile hekimlerinin iki günde bir arayıp semptom var mı diye sorduğunu söylediler. Yani en azından bir takip mekanizması var ve işliyor. Benim kayınvalidem de hastalanmıştı. 87 yaşında kadın. Asimptomatik. Bir şeyi yoktu ama sonradan ortaya çıkabilirdi ve aranması gerekiyordu. İki hafta boyunca bir tek kez arayan olmadı. Carlo defalarca aradı, ya ulaşamadı, ulaştığında ise kimsenin ilgilenmesini sağlayamadı. Ha, suçluyor muyum onları? Hayır. Tam tersine, kimbilir ne yoğunlukta, ne zor koşullar altında çalışıyorlar diye anlayış gösteriyorum. Evet, elbette devlet dediğin bunları sağlamalı. Ama onca saldırdığım ve nefret ettiğim devlet mekanizmasına ve devlet memurlarına bu koşullarda tepki duymuyorum. Duyamıyorum. Bizden dünya vergi alırken yollar kepaze ise kabul edilemez. Ama pandemi koşullarında ideal şekilde davranılmıyorsa insani buluyorum, şeytani değil. Burada ülkeyi bölgelere ayırdılar, sarı-turuncu-kırmızı. Neresi ne kadar riskli görmek için mantıklı bir yöntem tabii. Yasaklar da ona göre belirlendi. Peki ne oldu? Kırmızı bölgelerde rakamlar bir anda düşmeye başladı. Ki karantinadan ve yasaklardan kurtulsunlar. Kimse ekmek kapısının kapanmasını istemiyor. “Haklı olarak” diye eklemek zorunda hissediyorum kendimi. Ha millete verirsen kazanacakları parayı oturdukları yerde, otururlar o zaman, seslerini de çıkarmazlar muhtemelen yasaklara. Ama bu şekilde yaptığında, illa ki birileri bir şekilde sıyırmaya çalışacak. Bundan daha doğal bir şey de düşünemiyorum ben şahsen. Orada görüyor musunuz TV'lerde veya haberlerde bilmem buradaki gösterileri? Birçok yer yakıldı yıkıldı, coplarla girişti polis. Millet cinnet geçirmekte. Adamın teki elli araba camı indirmiş biri onu durdurana kadar. Sonra millet linç etmek istemiş de zor durdurmuşlar. Barlar restoranlar 6'dan sonra kapalı. Biri 18:15'te açık diye şikayet etmiş bir yeri, polis gitmiş. Bar sahibi adam kendi barında herşeyi atıp kırmış. Maalesef durum böyle. Kayınvalide, tüm testleri süper olmasına rağmen, sızlanıp hastanede doktorlar tarafından bakılmak istiyor. İlgi istiyor. Yapılmadı mı şikayet ediyor. Arkadaşın kuzenleri de kendilerince hastaneyi hak ettiklerini düşünüp hastaneye alınmadılar mı devleti suçluyor, sayı az göstermek için diyor. Dedim ya, bütün bunlar kişisel olarak beni rahatsız ediyor. Açıkçası ben, sayılara takılmaktansa dünyanın her yerinde hemen hemen standart olan uygulamaları eleştirmektense bu şekilde bir “vatandaş” için uçak göndertip, milletin parasını harcayıp bunun siyasi şova dönüştürülmesinden rahatsızım. Ama maalesef dünyada ve politikada geçerli akçe bu. Gülüşken olayını ülkenin gururu diye yorumlayanlar var. “LEYLA'NIN ÇIĞLIĞI YALAN MIYDI?” Öte yandan, “Beceriksiz ve pahalı film bitti / İsveç Operasyonu” diyerek eleştiren de var. Tabii bu, düzeni nasıl gördüğünüz ve nasıl değerlendirdiğinizle çok alakalı. Şahsen bizden rızamız dışında tahsil edilen vergilerin iznimiz dışında yerlere kullanılmasına çok bozulan biri olarak ben bu uçak harcamasını onaylamıyorum. Ama “Beceriksiz ve pahalı film bitti” diye bir yorumu da sınırı aşan bir eleştiri olarak görüyorum. Eğer sen bu düzeni eleştirmiyorsan, gidip Erdoğan'ı eleştirme. Bu eleştiriyi işin esasına değil de kişiye bağladığında olmuyor, cidden olmuyor. Ha aslında doğru tabii, oluyor, gayet güzel oluyor. Çünkü dünya böyle işliyor.Quora'da İsrail-Filistin üstüne sorulan soruları ve cevapları hatmetmiştim birkaç gün boyunca. İsrail'i tutup Filistin'i suçlayan yazılar var. Bakıyorum, yüzlerce upvote almışlar. Bunun karşısında Filistinlileri savunup İsrail'e saldıranlar var. Bunlar da yüzlerce upvote almış. Arada denk geliyorum, her iki tarafın da yanlışlarını sıralayan ve masum oldukları olayları anlatanlar var. "Hah, bak ne doğru yazmış!" diyerek okuyorum. Sonra onların oylarına bakıyorum. 3-5, bir avuç, bilemediniz en fazla 20-25 upvote almışlar. Önceleri şaşıp kalıyordum “Haa bak işte ne güzel ve mantıklı yazmış” diyerek okuduğum bu yorumların bu kadar az beğenilmesine. Ama sonunda çözdüm olayı. Maalesef objektiflik para etmiyor, prim yapmıyor bu dünyada. Taraftarlık yapıyor. Maalesef...
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|