Üniversite ve Göçmenler paylaşımı üstüne düşündüm. Sık yaptığım, alışkanlık olan bir şey düşünmek. İnsanlar bu tarz şeyleri paylaşıyorlar da NEDEN benim dünya ve sınırlar üstüne yazdıklarımı paylaşan yok? Beni takip eden ve söylemlerime katılanlar dahi ancak “like” boyutunda kalıyor, kimse “retweet” veya “share” etmiyor. Bu konu öylesine görmezden geliniyor ki!
Yani mülteciler ve çektikleri, onlara çektirilenler, pazarlıkları eleştiriler vs. paylaşılıyor. Paylaşılsın da zaten. Peki ya benim söylediğim vizelerin dünya çapında bir adaletsizlik olduğu neden bu kadar tabu? Neden söylediklerim duymazdan geliniyor? Onu da düşündüm tabii. Kendimi başka insanların yerine koymaya çalıştım. Herkesin belli bir kitlesi var, herkesin paylaştığı bir tarz var. Bu tarzı da insanın sahiplendiği konular belirliyor. Kimse de sınırların, en azından insan hareketine engel olması bağlamında kaldırılması gerektiğini benim gibi sahiplenmiyor. İnsanlar belli bir kimlikle özdeşleştiriyorlar kendilerini. Mesela bahsi geçen video tarzında paylaşımları yapanlar muhtemelen şu anki hükümet karşıtı insanlar. Hükümet her ne yapsa bir tepki vermek zorundalar. İyi-kötü değerlendirmesine girmeden, niye yapmışlar, bu ne sonuçlar doğurur diye düşünüp benim yaptığım gibi analiz etmeden. Ha, bunlar demek değil ki ben hükümetin her yaptığını onaylıyorum. Hayır! Ama birinin bazı şeylerini kabul edilmez buluyor olsanız dahi yaptığı her şeye düşünmeden karşı olmak da ayıp. “Yiğidi öldür hakkını yeme” diye güzel bir özlü sözümüz de var. Hayko Bağdat'ın “Ey Başbakan, bizimle dalga geçmenin sırası mı şimdi?” makalesi de aynı tarz. *** “Kimileri, onların belirlediği birtakım evraklar olmadan, yine onların belirlediği birtakım hayali çizgilerin ötesine geçmeye suç diyor... Ben, bir insanın doğduğu dünya üzerinde bir yerden bir yere gitmesini engellemek için sınırlar koymaya suç diyorum,” diye yazdım FB'da. Birkaç “like” aldım. Yukarıdaki paylaşımın sahibi “Tam da her zaman için düşünmüş olduğum şey” diye yorum yaptı. E peki sen de her zaman böyle düşünmüşsen neden paylaşmıyorsun bunu? O videoyu paylaşıyorsun da bu neden sadece “like”la kalıyor? Kendisine sordum. Cidden anlamak istiyorum. Bunu çözebilmeliyim ki fikri yayabileyim. Yoksa olduğum yerde iğneyle kuyu kazmaya devam. Kendinin de cevabı yoktu. Öylesine... Peki ben ne yapabilirim bu konuda? Şöyle sloganlar mı geliştirsem... “Beğen”in ama PAYLAŞIN da! Twitter'da “Retweet” Facebook'ta “Share” lütfen! “Beğen”mek yeterli değil, “Paylaş”mak Gerekli! Taraf Belirleme Dediğim gibi, insanlar, bu konuyu başka boyutta olunca paylaşıyor. Malum, mülteciler günümüzün “popüler” konusu. Pop olmasa da sürekli gündemde olan ve ivediliği, insani boyutu nedeniyle öne çıkan bir konu. Bu konuda alabileceğiniz iki pozisyon var gibi duruyor. İlki “İstemiyoruz” demek. Burada iki şekilde istemiyoruz diyenler var. Biri “Mülteci de olsa istemiyoruz, burası bizim ülkemiz, bizim kıtamız, bu gelenlerin hepsi pislik, hepsi beleşçi, geri gönderilmeliler, vurulmalılar” demek, ki emin olun ki böyle diyenler var. Hatta açık açık, hatta The Economist gibi seviyeli, “klas” olmasını beklediğiniz yerlerde “Elime silah alıp ben gidip vuracağım” diyenler var. Diğer bir kısım daha yumuşak. “İsterdik almayı, anlıyoruz savaştan kaçıyorlar, biz de olsak aynısını yapardık, ama gel gör ki yerimiz yok, zaten biz de kötü durumdayız, kaynaklarımız sınırlı. Çok üzgünüz,” diyor. İkinci pozisyonu tutan grupta ise iyilikperver insanlar var. Onlar “Mülteciler hoş geldi. Yardım mecburiyetimiz var. Bu ahlaki görevimiz, sorumluluğumuz,” vs diyorlar. İyi de ediyorlar. Ama eksik. EKSİK bu söylem. Neden benden başka pek kimse de çıkıp, kendini ortaya koyup “Bu sadece mültecilerle sınırlı kalmamalı. İnsanların sırf içine doğdukları hayali çizgi yüzünden bir yerden bir yere gitmesinin engellenmesi dünya çapında bir adaletsizlik!” demiyor. Neden? İnsanlar bunu öz varlıklarına tehdit olarak mı algılıyorlar? Bu mu korkuları? Peki ben niye bu kadar sahiplendim bu konuyu? Cevabı biliyorum. Çünkü bunun nasıl insan haysiyetine dokunduğunu birinci elden biliyorum. Biliyorum çünkü, yaşadım, tenimde hissettim. Tek istediğim dünyayı dolaşmakken bir sürü evrak için bir oraya bir buraya koşturulduğumda, sonradan iptal edilecek uçak-otel rezervasyonları yaptırmak, bir sürü para sökülmek zorunda bırakıldığımda hissettim. Tek istediğim Pasifik Okyanusu'nu bir yük gemisinde geçmekken birçok şirket tarafından pasaportum yüzünden reddedildiğimde, sonra “Bedensel boşluklarımın aranmasına izin veriyorum” kağıdı imzalatıldığımda hissettim. Tek istediğim birkaç gün Dominik'te kalıp sonra da bir kruvaziyere binip yoluma gitmekken, ve bir uçağı kaçırmam domino etkisi yaparak tüm planlarımın altüst olmasına yol açacakken bir işgüzar havayolu görevlisi beni deli gibi koşturtup parmağında oynattığında, uçağa resmen son saniyede kan ter içinde yetiştiğimde hissettim. Tek istediğim bir-iki günlüğüne bir yere gidip bakmakken Panama sınırından geri çevrilince hissettim. Tek istediğim Kosta Rika'dan kurtulup başka bir yere kapağı atmak ve kendime kuduz aşısı bulmakken geri gönderilip kuduz olarak ölüm riskine girdiğimde, yorgunluktan ve bezginlikten hüngür hüngür ağladığımda hissettim. Tek istediğim deniz yolu ile İtalya'dan Türkiye'ye gitmekken Roma'daki Yunanistan Konsolosluğu'nda bana vize almak için Türkiye'ye gitmem gerektiğini söylediklerinde hissettim. Tek istediğim Rodos'tan üç saatlik mesafedeki ülkeme dönmekken 600 Dolar ceza ve AB için “persona non grata” yani “istenmeyen adam” damgası yemekle tehdit edildiğimde hissettim. Tek istediğim sevdiğim, bebeğini karnımda taşıdığım erkekle beraber olmakken benden bir sürü evrak istendiğinde, labirentteki bir fare gibi oradan oraya koşturulduğumda hissettim. Sadece kendi adıma hissetmedim bu isyanı. Tek istedikleri ailelerinin yanına gitmek olan insanlardan konsoloslukta bir sürü evrak ve para talep edildiğini görünce hissettim. Herkesin bu gaspı/haracı normal saydığını, doğal karşıladığını gördüğümde hissettim. İnsanların kendi ülkelerine, doğdukları yere, kız kardeşlerinin düğününe veya ölüm döşeğindeki annelerinin ziyaretine gitmek istediklerinde karşılarına çıkan engelleri duyduğumda hissettim. Mülteci kanunları 18 yaş altı çocuklara İngiltere'de kalmak için özel hak tanıdığından Pakistanlı bir babanın, sırf çocuğu İngiltere'de kalabilsin ve bir hayatı olsun diye kendi canını aldığını okuduğumda hissettim. Bunları öylesine derinden, kalbimden hissettim ve hissediyorum ki bu tanımadığım, hayatımda hiç “önemi” dahi olmayan bu insanların yaşadıklarını düşündüğümde, bunları yazarken gözlerimden yaşlar süzülüyor sessizce. Derin acılar öyledir, bilir misiniz? Sessizdir. Çünkü isyan edecek, ağlayıp sızlayacak gücünüz dahi kalmamıştır. Öyle bir darbe indirmiştir size hayat. Bunlar işte öyle acılar. Öyle bir darbe indirir size güç ve konum sahibi birtakım insanlar. Acıdır, çok acıdır insanın insana yaptığı. Bunlar işte öyle acılar. Yanardağ patlarken, sizin canınıza kastetmek niyeti yoktur, gizli bir gündemi yoktur. Doğal afet ayırt etmez sizi içinde doğdunuz hayali çizgiye, ırkınıza, dininize, renginize göre. İnsanın doğadan çok kendi gibi insandan korkmak zorunda bırakılması acıdır. Acıdır... Çok acı. Sadece Aylan'ın kumsaldaki küçük ölü bedenini değil, bezleri bir kenara kaymış, oraya buraya savrulmuş bebek resimlerini de gördüm. Artık Makedonya'da bir nehri geçerken, Yunan Adaları'nda orada burada bir yerden bir yere gitmeye çalışan, kamplarda ıslak çamurlu çadırlarda yaşayan insanların fotoğraflarını görmeme gerek yok. Biliyorum. Zihnime kazındı artık bu fotoğraflar. Her gün yaşanıyor bu acılar. Her gün yapılıyor bu işkence. Hem de “yasal” olarak, hem de göçmenlerin çoğu tarafından dahi kanıksanmış olarak yapılıyor. Savaşta bombalar yağdıranları lanetlemek kolay. Asıl zor olan kanıksadığımız “doğru”ları sorgulamak ve lanetlemek. Sınırların, insanları içine doğdukları sınırlara göre sınıflamanın dünya çapında bir adaletsizlik olduğunu görmüyor mu insanlar? Neden görmüyorlar? Veya neden bu kadar tabu bu? Lütfen bu tabuyu YIKALIM! Duvarlar/Çitler ördüren, bunca gereksiz acıya sebebiyet veren, bizim gibi, yani azıcık vicdanı olan insanların kalbini dağlayan, evinde rahat oturmasını engelleyen, insanlık onuru adına utanç verici bu görüntülere son verelim. Lütfen... Lütfen paylaşın.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|