THY Müşteri İlişkilerinin kepazeliği çok ağır bastığı için ona takıldım ama aslında bu hikayenin ana fikri bambaşka. İnsanlar sanıyor ki bunu kendimle ilgili bir şeyi çözmek için yazıyorum, oysa benim derdim bireysel değil, ben bu salakça vize oyununun toptan sona ermesini istiyorum. THY Türkçe ve İngilizce yanlışlarını, THY Müşteri İlişkileri kifayetsizliğini anlattığım bir arkadaşa dert yanıyordum.
“Şaka gibi birçok kişi/firma,” dedi. “Takma.” “Nasıl takmayayım?” dedim. “Tüm bilgi ve birikimimin deneyeyimin para etmemesi takdir görmemesi ciddi koyuyor artık.” “Bazen tüm kapıların kapanması, gerçek Hak kapısında durma zamanının geldiğini gösterir. Benlikten soyunup, Hakka teslimiyetin uç noktası. Akıl fikir bilgi birikim tecrübe falan filan... hepsinden geçip... hiç'im... Size teslimim ya Rabbi... deme zamanıdır belki de...” dedi. Güzel tavsiye. Ama benim durumumda biraz yersiz bir tavsiye. Çünkü benim Allah'a veya adını her ne koyarsanız o yüce güce teslim olmakla bir sorunum yok. “Tüm bu 'abuk', tehlikeli yerlere nasıl gittiğimi, giderken kendimi kime teslim ettiğimi sanıyorsun?” diye sordum arkadaşa. Tabii ki cevap bekleyen bir soru değildi bu, dolayısıyla devam ettim: “Ama salak insanlara teslim olmayı kendime yediremiyorum.” Hiçlik konusuna gelince de... “Hiçim zaten, onunla da bir sorunum yok. Ama yine aynı mantıkla, ben hiçken içi boş insanların bir şeymiş gibi saygı görmesini kabul edemiyorum. Hiçlikle sorunum sadece kendi adıma değil, ben en azından şanslı bir hiçim. Milyonlarca insanın, sırf doğdukları yer nedeni ile hiç sayılıp telef edilmesini kabul edemiyorum. Neden her ülkeye gidip protesto etmek istiyorum sanıyorsun? Benim bu konuda tuzum kuru artık. Ama birileri ölüyor bu yüzden.” Sonra Cibuti konusunu anlatmaya geçtim. “Bir tek o değil ki,” dedim. “Şimdi bir de Cibuti'ye giderken uçağa almadılar. 600 Euro'mun üstüne yatıyorlar.” “THY mi almayan? Neden?” “Evet THY almayan. Almamakta da yarı haklılar. Vize kuralı değişmiş. 25 seneden fazla süredir visa on arrival varken benim uçuşumdan 12 gün önce kaldırmışlar. THY papağan gibi "Vize sizin sorumluluğunuz. Vizeniz olmadığı için uçuşa alınmadığınız tespit edilmiştir" deyip duruyor. Yahu ben vize benim sorumluluğum değil mi dedim, 141 ülkeye gidip vizenin benim sorumluluğum olduğunu bilmediğimi mi sanıyorlar? Cibuti fahri konsolosluğunu da vizeyi veren Fransız konsolosluğunu da aradım, vizeye gerek yok dediler. Yani herifler 25 seneden uzun süregelen bir uygulamayı değiştirirken konsolosluklara bile önceden haber vermemiş. THY de salak gibi aynı şeyi tekrarlayıp duruyor. ABD olağanüstü bir durummuş. Bu çok olağan bir durum gibi!” “THY'nin vizeyle ne alakası var ki?” diye sordu arkadaş. “Sadece taşıma görevi var. Biner gidersin. Ülke seni almazsa sınır dışı eder. Bu kadar basit. THY'ye 'vizesiz insan ne diye getirdin?' diye sormaz. THY en çok 'Vizeniz olmadığı için sizi ülkeye almazlar' diye ikaz edebilir,” dedi. Neyse ki “Bence” diye de eklemiş sonuna. Aaah aaah! İnsan kendini kötü hissediyor. Ben de neden kimse söylediklerime aldırmıyor diyorum. Anlamıyorlar ki aldırsınlar! İnsanları bu vize ve hareket özgürlüğü konusunda “eğitebilmem” için daha çoook uğraşmam lazım belli ki. Tamam, çok seyahat etmeyen, dolayısıyla bu konuları bilmeyen insanlar var. Ama belli bir birikimi olan insanın da mülteciler ve göçmenler senelerdir gündemin merkezindeyken daha bu konudaki en temel şeyi bilmemesi aslında onların ayıbı değil tabii, medyanın ayıbı! Sabırla başladım açıklamaya: “Ohoooo! Senin dünyadan haberin yok. Birisi sınır dışı edilirse havayolu şirketleri 10.000 USD gibi bir ceza ödüyor. Onlar 1980'lerden beri immigration görevlisi yapılmış durumda. Vize cidden çok korkunç şeylere alet. Ceza kesilecek korkusundan bazen vize istemeyen yerlere bile giderken seni reddetmeye kalkıyor hava yolları. Yok oradan başka yere uçuş biletini göster yok otel rezervasyonunu göster diye. Birilerinin eline otorite verdiğinde bunu kötüye kullanıp kendini bir şey sanmaya kalkan insan çok. Otorite ile onun için ciddi sorunum var. Evet, arada düzgün kullananlar var ama çok kişi ego tatmini için kullanıyor yetkisini. Buna tahammülüm yok. Birileri kanlı savaş veya kanlı politika ile bir yere çizgi çekmiş, o çizgiyi geçmeye kalktığında kendini bir şey sanan biri oturmuş "Dur vatandaş! Göster bakalım bu çizgiyi geçme hakkın var mı?" diye pasaport soruyor sana. Ellerinden gelse "Allah'tan yazılı belge getir bu dünyada doğup yaşamaya hakkın olduğuna dair" diyecekler! Bir de havaalanının kutsal çizgileri var, o kutsal alana adım atmaya kalktığında şüpheli kabul ediliyor, aranıp taranıyorsun. “İnsanlar neden insan kaçakçısı bulup 3000-5000 dolar ödeyip hayatlarını da tehlikeye atarak batık botlara böcek gibi tıkışıp böcek gibi ölüyorlar da 300-500 dolar verip insan gibi bir uçağa binip gitmiyorlar sanıyorsun? Korkarım ki hiç aklına gelmemiş bir soru.” “Korkma,” dedi. “Aklıma gelmesine gerek yok. Nal gibi ortada durum.” “De havayollarının seni uçağa dahi almadığını bilmiyormuşsun baksana,” dedim. “Çünkü çok az yurt dışına çıkıyorum. Pimpiriğim. Asla şansa bırakmam. Mutlaka son ana gelmeden defalarca kontrol ederim.” “Kendin için değil böcek gibi ölen hiçler için soracaktın neden uçağa binmedikleri sorusunu,” dedim. “Belli ki nal gibi ortada olan bir şey yok. Bir çok insan senin gibi çok cahil bu konuda, durumun vahametinden, hepsinin vize yüzünden olduğundan haberleri yok veya bağlantıyı kuramıyorlar. İşin kötüsü ben isyan ettiğimde bana 'Haklısın, bence de insanlar arasında böyle ayrım olmamalı' demenin ötesinde aldırmıyorlar da...” Evet, çoğunluk pek fazla seyahat etmediği için vize denen şey konusunda neyin ne olduğunu bilmiyor. Diğer çoğunluk standart yerlere gittiği veya giderken iş gezisi olduğunda şirketleri, turizm olduğunda acenta bu işleri hallettiği için onlardan istenen evrakları vermenin ötesinde vize konusuna bulaşmıyor. Ha, her ülkeye gitmeye kalkan, standart olmayan yerlere seyahat ederek vizeler peşinde kendi koşan insanlar da var elbet. Onların da “Chasing 193” (193'ü Kovalamak) kitabında yazdıklarına bakın. Ah, seyahatin zorlukları denince vize bürokrasisinin zorluğundan bahseden, hangi ülkelere zor vize aldıklarından dem vuruyorlar. Ama o kadar. Olay kendi sorunları çözülene kadar. Orada bitiyor konu. Kıç Koruma Aslında her şey insanın kendi kıçını koruması ile alakalı. “Medeni” ülkelerde yaşayanlar kendi sağlam kıçlarının rahatının kaçmasından korkuyorlar; hükümetleri de sınırlar, duvarlar, polislerle onların kıçlarını “koruyor.” Diğer ülkelerde ezilen, insan gibi yaşam koşulu bulamayan insanlar da haklı olarak kıçlarını korumak için bir yerlere gitmeye çalışıyorlar ama o arada bir sürüsü ölüp gidiyor. Ben çırpınmaya devam ediyorum burada kendi kendime. Bu aptal vize uygulamaları yüzünden ölen insanlar adına gerçekten üzgün olan hiçbir kurum yok. Hepsi timsah gözyaşı. Ama THY müşterisi olalardı THY Müşteri İlişkileri onlara “Uygulama koşullarımız yüzünden öldüğünüz için üzgünüz...” diye açıklama gönderirdi. ! Politikacılar, üst düzey yöneticiler... Sizlere sesleniyorum. Kendi kıçınızı koruduğunuz gibi bizim kıçımızı da koruyun. Sadece bizim değil, sizin embesilce dünya politikalarınız yüzünden böcek gibi ölen insanların da kıçlarını koruyun. VİZELER TARİHE KARIŞMALI! Herkes doğduğu dünya üstünde dilediği gibi hareket etme özgürlüğüne sahip olmalı!
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|