Herkesi bir referandum kaygısı almış. Bir grupta “Yeni anayasanın getirdiği iyi şeyler de olduğuna eminim” demiştim. Biri “Yeni anayasanın iyi şeyler getirdiği koca bir aldatmaca!” dedi. Sustum. Ne diyeyim ki böyle tepki veren birine? Kardeşim, en azından askeri mahkemeler kalkıyor. Bir tanecik iyiliği o olsa da var yani. “Algı operasyonlarına kanmayalım lütfen. Çevremize de anlatalım. Bu bir parti sorunu değil vatan sorunu. Çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için...” Bu fanatiklik, tamamen karalama ve felaket senaryosu yazmalar beni accayip rahatsız ediyor. Ve tek taraf. Her şey tek taraf nedense. Sera Kadıgil iyi güzel hoş konuşuyor, ama yine olmuyor: Yiğidi öldürün hakkını yemeyin. Yine Hayır'ı savunun, ama terazide dikkatlice tartarak. Fesih konusunda olduğu gibi yanlış imaj vermeye çalışınca ters tepiyor. CHP Genel başkan yardımcısı Bülent Tezcan'ın hazırladığı “Anayasa Değişikliği Ne Getiriyor? 30 Soru 30 Cevap”tan bahsetmişti bu “koca bir aldatmaca” arkadaş. Okudum ve değerlendirdim. CHP zaten neresinden tutsanız dökülüyor bana sorarsanız. TecavüzMeşrulaştırılamaz (Link İngilizce) ve Cinsel İstismar konusunda koparılan yaygaraya bakın ve bir de sakince bu konular üstüne düşünün. Bunların dışında mesela “En az üç çocuk yapın” dediği için çok eleştirildi Erdoğan. Annemin “Aman da çocuk başa bela” söylemiyle büyüdüğüm için özellikle çocuk istemeyen bir kadın olarak çocuğum olduktan sonraki düşüncem: Çocuk güzel bir şeymiş. Ben kimseye ne yapacağını söylemem ama eğer kocamla on sene evvel tanışmış olsaydım üç çocuk isterdim şahsen. Muhalefet o kadar kötü ki. Diyarbakır'ı Toledo yapmak gibi iyi bir söz bile alay konusu yapılıyor. (Link İngilizce) Hiçbir olumlu, yapıcı eleştiri yok ortada. Kürt meselesini değerlendiremiyorum ben. Çünkü bu kimin penceresinden baktığınıza bağlı. Ve ben kimsenin penceresinden bakmak istemiyorum. Nasreddin Hoca “Sen de haklısın, sen de haklısın” demiş. Ben de diyorum ki “Sen de haksızsın, sen de haksızsın.” It takes two to fight. Kavga etmek için iki kişi gerekir. Maalesef barış için ya bir, ya da daha kötüsü milyarlar, yani herkes gerekir. (Link İngilizce) Müfredat Bunların dışında çok kıyamet koparılan müfredatta değişiklik konusu var. Orada hiçbir kötü söylem, yanlış bir cümle dahi yok. Gerçekten yok! Hepsi, her kavram güzel ve doğru ifade edilmiş. Ha, denilebilir ki “boyalı kavramlar”; artı söylemler güzel olabilir ama iş kitap yazımına ve içeriğe geldi mi bu planlananların hiçbiri tutmayabilir, orasını bilemem. Peki bu kadar tepkiyi ne çekiyor? Neymiş “Atatürk İnkılap ve İlkeleri” kaldırılıyormuş. Yok öyle bir şey. Yok! Sadece ayrı ders olarak okutulmak yerine tarih dersi içine konuyor. Nedir, çok mu gereklidir bunun ayrı ders olarak okutulması? İnsanlar en ufak değişikliğe aşırı tepki veriyor düşünmeden sorgulamadan. Daha kaç yıl veya kaç yüzyıl bu ilkeleri ayrı ders olarak okutmamız gerekiyor? Kocam da dedi “Cumhuriyetin yüzüncü yılına yaklaşıyorsunuz, artık aşmalısınız.” Atatürk is a “cult personality”, kişi kültü. Bu, Atatürk'ün yaptıklarını küçümsemek değil asla. Ama tapınmayı bırakmanın ve ileriye bakmanın zamanı geldi. Ha, bir de evrim çıkarılmış diye tepki var. Orada da evrim teorisi değil çıkarılan, “İnsanın Oluşumunda Evrim.” O da zaten kanıtlanmış bir gerçek değil, dolayısıyla da evrim anlatıldığı sürece, din bilgisi mecburi olmayıp veya sırf Müslümanlık bilgisi olarak öğretilmediği sürece şahsen yanlış bir şey göremiyorum. Mülteciler Mülteciler konusunda TC'nin yaptıkları için benim ne düşüneceğim sanırım aşikardır. Kocam “Onları da politikaya alet için aldı,” diyor ama orası beni ilgilendirmez. Birlikte yaşayanların rahatsızlığını da anlarım ve kabul ederim ama “benim” devletimin- Türkiye'nin dünyada en çok mülteci barındıran ülke olması benim için gurur verici. Nokta. Suriyelilere sınavsız üniversite hakkı tanınması konusu da keza öyle. Sağlık Yakın geçmişte özel bir sistem getirdiler, herkes belli bir miktar para ödüyor. Bizden para almıyorlar mesela yurt dışında yaşadığımız için. Ama oraya geldiğimde basit bir şey için acile gitmem gerekti, TC kimliğimi aldılar ve para almadılar. Burada (İtalya) sağlık hizmetleri çok kötü diye Lara'yı Dünya Göz'e getirdim. Özel hastane sonuçta. “Kapsamı var” denerek 80-100 TL daha eksik ücret aldılar. Sokaktaki adam için bu tarz şeyler önemli. Kaş'ta yaşayan yabancı arkadaşlar da sağlık hizmetlerinin ne kadar iyi olduğunu anlata anlata bitiremiyorlar. Annemler de memnun. Artı, Türkiye'de hastanelerden randevu almak çok kolay. Büyük hastaneleri bırakın, semt hastanelerinde dahi kan testi yaptırdığınızda ertesi gün sonuçları internetten alabiliyorsunuz. İtalya'da özel laboratuvara gidiyor dünyanın parasını ödüyorsunuz ve “On gün sonra gel al” diyorlar! “Yahu kardeşim aynı kan testi değil mi bu? Üstelik basit bir kan testi, öyle özel bir test filan değil; Türkiye'de ertesi gün çıkan sonuç için burada neden iki hafta gerekiyor?” diye soruyorum, cevap alamıyorum. “Burada böyle, her şey geç oluyor.” Belki de İtalya'da yaşam kalitesi bana Türkiye'dekinden çok düşük geldiği için Türkiye'yi iyi görüyorumdur. Herkes bana “Ay ne güzel Avrupa'da İtalya'da yaşıyorsun,” diyor, ben onlara bir yerde yaşamın oraya seyahatle aynı şey olmadığını anlatmaya çalışıyor ve Türkiye'de ulaşımdan sağlığa kamu hizmetlerinin, yeme-içmeden devlet dairelerine her şeyin buradan, yani İtalya'dan çok daha iyi olduğunu anlatıyorum. (Link İngilizce) Hile ve Teknoloji Herkeste bir de seçime hile karıştıracaklar korkusu var. Türkiye'de elektronik sistem gerçekten çok iyi işliyor. İnsanların ya başka yerden haberleri yok ya da ellerindekinin kıymetini bilmiyorlar. Seçmen listesinde karmaşa İtalya'da olur Türkiye'de olmaz. Türkiye'de giriyorsunuz kimlik numaranızı, her şeyinizi biliyorlar. Ha, bu iyi bir şey mi tartışılır. Yani ben özel bilgilerimin özel kalması taraftarıyım, devletin hakimiyetini istemem üstümde ama devlet dairesinde bir işin olduğunda işlerin pat diye yürüyor mu bu sayede? Yürüyor. Seçmen listeleri de keza öyle. Arkadaşlar söylüyorlar, çocukları 18 yaşını doldurduğunda otomatikman seçmen listelerinde çıkmış. Çifte ikamet diye bir şey söz konusu değil. Yine de birileri “Aman da bizim apartmanda hiç kimsenin tanımadığı birinin ismi çıktı, siz de herkesi kontrol edin” paniğinde. Sonradan ortaya çıkıyor ki yeni taşınan biri tabii. Hiç makul bir korku olmasa da insanlar böyle bir paranoya içindeler. Halbuki başka bir arkadaşın söylediği gibi “Seçim öyle kazanılmıyor.” Bence zaten AKP seçim kazanmasından çok diğer partiler seçim kaybediyorlar. Yani AKP'nin sadık bir kemik kitlesi var, üstüne de olaylara ve diğer partilere bakıp AKP'de karar kılanlar ekleniyor diye düşünüyorum. Bu hile paronayası ayrıca çok yersiz. Adamlar listeleri asmışlar ve “Kontrol edin” diye ortalık yere asmışlar, daha ne istiyor insanlar anlayamıyorum. FETÖ Eleştirileri “FETÖ ile bir zamanlar can ciğerlerdi” eleştirileri... Saçma saçma ne saçma. Siz hayatınızda bir zamanlar çok iyi anlaştığınız biri ile sonradan ayrılığa düşüp yollarınızı ayırmadınız mı hiç? Yahu insanlar aşık oluyorlar, sonra kanlı bıçaklı kavga ederek ayrılıyorlar. Tabii bu konuda kim haklı kim haksız benim hiçbir bilgim yok. Fethullah Gülen'i dinlediğimde söyledikleri çok güzel geliyor. Yaptıkları keza öyle. Burada (Roma) Türk aileler ve çocuklarla bir buluşma düzenlendi mesela. Sonradan öğrendim ki tahmin ettiğim gibi onun bir kuruluşu imiş düzenleyen. Öte yandan güvendiğim arkadaşlar özellikle bu darbe girişiminden sonra temizlenmenin iyi olduğunu da söylüyorlar. Ben bilmiyorum. Orada Olmak Tabii ki orada olmak çok farklı. 15 Temmuz gecesi Türkiye'deydim, eğer o jet uçuşlarını, selaları ve kornaları duymasam, ki Kuruçeşme, Boğaz'da yani, o gerilimi hissetmezdim. Bir sonraki gelişimizde Boğaz Köprüsü'nden geçerken “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” tabelası görünce “Yeni bir köprü mü yapmışlar buraya?” diye düşündüm salak salak biliyor musunuz? Bu tarz şeyler beni dehşete düşürüyor. Medyadaki kısıtlamalar, hapisler, işten alınmalar da keza öyle. Zaten ben devlete ve herhangi bir gücün insanın üstünde böyle baskı kurmasına karşıyım bir anarşist olarak. (Link İngilizce) Devlete inananlarınsa haklı-haksız değerlendirmesi yapması lazım. Herkes de kendince yapıyor zaten. Ben pozisyonumu koruyor ve "Sorun AKP'den ziyade, hükümet kavramında, üstümüzde bir hükmeden olmasında" diyorum. Aidiyet Türkiye'yi terketmeyi düşünen veya geç kaldığı için kendini kapana sıkışmış hissedenler var. “Buraya ait hissetmiyorum kendimi,” diyorlar. Gittikleri diğer yerde kendilerini ne kadar ait hissedeceklerini merak ediyorum. On yıl Avrupa'da yaşayıp kendini ait hissetmeyince Türkiye'ye geri dönen bir arkadaşım ise şimdi Türkiye'de de kendini ait hissetmiyormuş. Aidiyet ilginç bir konu. Kimi herkesin gelmeye çalıştığı bir ülkeden dilini bile bilmese dahi atalarının ülkesine göçmek istiyor. (Link İngilizce) Kimi kendini vücuduna ait hissetmiyor, vücudunu değiştirmeye çalışıyor. Aidiyet dediğinizde benim aklıma asıl vatansız oldukları için kendini ait hissetmeyenler ve BM'nin vatansızlık üstüne başlattığı IBelong kampanyası geliyor. (Link İngilizce) Bense iki ülkeli olmama rağmen kendimi bir ülkeyi bırakın, bu dünyaya ait hissetmiyorum. Hep bir aidiyet sorunu yaşadım zaten hayatımda. Neyse ki Carlo var şimdi... Öte yandan İtalyan-Rus bir çift arkadaşımız var. Kaş'ta yaşıyorlar. Zaten orada yaşayan çok yabancı var. 15 Temmuz sonrası olaylardan korkup alelacele evlerini satıp dönenler olduğu gibi çok rahat dönebilecek olmalarına rağmen kendi doğdukları ülkeyi değil de Türkiye'de yaşamayı seçmiş ve buna devam edenler de var. Bizim İtalyan-Rus arkadaşlar da kızları seneye okul yaşına geliyor, bari kültürlerinden bir tanesini kaybetmesin diye İtalya'ya dönecekler ama kara kara burada (İtalya) nasıl yaşayacaklar diye düşünüyorlar. Türkiye'yi, Kaş'ı bırakmak istemiyorlar. Afrika'da yaşayan bir arkadaşım da havaalanındaki saldırıda yaralanan yabancı arkadaşlarından bahsetti, iş yerinin Türkiye'ye gitmesi için ona izin vermek istemediğini söyledi. Türkiye'nin tehlikeli görüldüğünü, seyahat uyarısı yapıldığını, birçok turun iptal edildiğini söyledi. Doğrudur. Yine de arkadaşımın bu yaklaşımı beni hayal kırıklığına uğrattı. Birçok yabancı ülkede yaşamış biri olarak en azından onun daha evrensel bakabilmesini beklerdim sanırım. Evet, elbette ki hoş değildi Türkiye'nin birçok yerinde yaşanan saldırılar, elbette ki korkutucu. Bir yerde bir olay olduğunda hepimiz yaşıyoruz oraya gitmekte çekinceyi. Ama mantıklı bir çekince mi bu? Hayır. Bugün dünyanın güvenli hiçbir yeri yok. Her yerde bir saldırı başınıza gelebilir. Geçenlerde İtalyan hükümetinin hazırladığı güvenlikli seyahat sayfasına girdim, “Şili'ye gitmeyin,” diye kırmızı işaret koymuşlar. Hoppalaaa, Şili'de ne oluyor diye baktım. Protestolar varmış. E iyi, Libya, Cezayir filan geçtim zaten, dünyada güvenli neresi var? Finlandiya'ya mı taşınsak hepimiz? Onun dışında asıl kim veriyor bu seyahat uyarılarını? Amerika! Geçen kruvaziyerde konuştuğum züppe Amerikalılar “20 sene önce gittim Türkiye'ye, şimdi gitmem,” dediklerinde “Ne kadar kendini beğenmiş ve ukalalar” dedim içimden. Kendilerine baksalar ya! (Link İngilizce) Amerika çok matah bir yermiş gibi. 3-5 yaşındaki çocukların kardeşlerini, ebeveynlerini öldürdükleri, birilerinin kilisede barda sokakta bilmem kaç kişiyi taradığı bir ülkenin üyeleri mi Türkiye'yi aşağılamaya kalkıyor! Gitsinler işlerine. Oraya turizmde de Trump'tan sonra % 70 mi ne düşüş var diyorlardı. Taşınacak yer düşünüyorum da... Finlandiya dedim ama orası da çok soğuk be canlar! Norveç de öyle. Erkekler belki Rusya, Ukrayna, Litvanya, Latviya, Belarus filan derler hani en azından kadınları güzel diye bir efsane vardır ama oralarda da intihar olayları çok arkadaşlar. İntihar sıralamasındaki ilk 25 ülkeden sekizi daha önceki Sovyetler Birliği üyesi ülkeler veya SSCB'nin etkilediği Doğu Bloku ülkeleri. Japonya çok gelişmiş, aşmış bir ülke, trenler öyle dakik ki es-kaza bir dakika gecikme olduğunda hayat aksıyor, kondüktör istifayı bırakın intihar ediyor. E gençler deseniz kafalarını sarıya boyatıp bilgisayar oyunları ile odalarında yaşama sevdasında ve herkesin genç çocukları var burada, riske atılmaz, orada da intihar oranı tavanlarda. Gençlerde intiharın başta gelen nedenlerinden biri sınav sonuçları. Böyle bir ülkede mi yaşamak istersiniz? Çocuklarınızı, Türkiye'de de var ama daha da aşırı bir baskıya maruz bırakmak isteyeceğinizden emin misiniz? Peki Güney Kore daha mı cazip, hani o da bir gelişme ve ekonomik başarı öyküsü ya? Orası intiharda ikinci sırada dünyada. Japonya ve Güney Kore gibi dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkelerinin intihar oranlarında olması ilginç aslında. Bu toplumlar aşırı yarışçı ve daha küçük yaştan büyük baskı altındalar. Ama farkları var tabii. Japonya'da gençler intihar ederken Güney Kore'de daha çok yaşlılar gençlere yük olmamak için intihar ediyorlarmış. Eh, bu sefer de çocuklarımızı değil, kendimizi mi intihar riskine atalım yani? E madem tası tarağı toplayıp gitmişken mutluluk endeksinde en yüksek olarak pazarlanan Butan'a gidelim diyeceğim ama orada da intihar oranı çok yüksek. Onlar da ilk 20'de. Hani nereye taşınsak da yaşasak seçimi yaparken ülkelerdeki intihar oranlarını da bir araştırıp değerlendirip seçmekte fayda görüyorum. En iyisi Güney Amerika kanımca ama orada da saldırılar çok fazla ve hayat standardı sizlere uyar mı emin değilim. Afrika zaten “türbülanslı” ve aramızda kaç kişi, hadi prestijlisiniz, sağlık imkanlarınız da olsun diyelim, alıştığımız dünyadan "ilkel" koşullarda, kimi zaman bir hafta elektriklerin kesildiği bir ortamda yaşayabilir? Yoksa Andorra mı en iyisi? Yakında oraya gidiyorum ya... Minicik, refah içinde bir ülke. De orada da sıkılırsınız gibi geliyor iki gün sonra. Hah buldum! Antarktika Antarktika... Hem ne güzel insanlardan ve her tür politik çekişmeden, kavga-gürültüden uzakta. Doğayla boğuşur, her daim smokinli canti dostlarımız penguenlerle mutlu-mesut yaşarız :) Gerçekten, bazı şeyleri perspektifte doğru oturtmak lazım. Politik gerilimi bir kenara bıraktığınızda Türkiye'de yaşam koşulları dünyanın birçok yerine göre gayet iyi durumda kanımca. Tabii Türkiye büyük bir ülke, her ülkede yaşanılası yerler var, uzak durulası yerler var. Artı, herkesin kendi koşulları ve beklentileri var. Dolayısıyla bir yeri gereğinden fazla kötülemenin de iyilemenin de çok bir anlamı yok. Kısaca... Benim ülkem yok. Benim bir dünyam var. Üstünde doğduğum dünya. Ama onu da bana haram ediyorlar. (Link İngilizce) Benim evim, yuvam, aidiyetim Carlo ve kızlarım, yani onlar neredeyse orası. Yine de
Şimdi İstanbul’da Olmak Vardı Anasını Satim... Şu Anda İstanbul’da Olmak Vardı Anasını Satim... Siz ne derseniz deyin, ben İstanbul'u özlüyorum, Boğaz'ı özlüyorum. Üç gün sonra Roma kırsalındaki ıssız yaşantıma dönmek isteyeceğimi bilsem de özlüyorum.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|