![]() Uzun süredir şöyle düşünüyorum: “Yazdıklarımı bir avuç arkadaşın dışında kimsenin okumayıp aldırmaması iyi bir şey aslında. Ne de olsa yazdığım şeyler tartışmalı; ve ben anlamsız, verimsiz, can sıkıcı söz dalaşlarına girmek istemiyorum. Bu şekilde insanların öfkeli yorumlarına dolanmadan istediğim gibi yazabiliyorum. Bir gün kitabımı bitirmeyi başarabilirsem, insanlarla karşılıklı etkileşime geri dönerim.” Üçüncü dünya turundan sonra dahi hiç kimse, yani hiçbir ulusal gazete, hiçbir gazeteci benimle ilgilenmedi. (Tabii bu yalan oldu. İlgilenenler oldu da, ben onları beğenmeyip geri püskürttüm :) Ama dediğim gibi, bir açıdan benim için iyi bir şey bu. Linkedin'de yayınladığım "Yasa Dışı Mı?!" yazısının İngilizcesine 24, Türkçesine 16 kişi bakmış olduğunu görünce endişeleniyorum :) Yazıları ben yazıyorum ama fotoğraf işlerine kocam bakıyor. Twitter'ı da kullanmayı bilmiyorum. Yani etkili kullanmak hakkında bir fikrim yok. Yaptığım yazı başlığını koyup yazıya link vermek, birkaç isim etiketlemek. Dün akşam kocama bıraktım “Hayali Süt Tehdidi” yazımı o “tweet” etsin diye. “Ekleyecek isimleri sen bul, halkla ilişkiler senin işin.” Oturdu başına. İnsanlara bakıyor. İlgi alanlarından birilerini buluyor, sonra ilk baktığı insanların kaç takipçisi olduğu. Arada bulduklarını bana da gösteriyor, veya ben kafamı sokup bakıyorum o ne yapıyor, kime bakıyor diye. Birini gösterdi ve ardından “Bir hiç” dedi. Adamın 130 kadar takipçisi vardı. “Beni bir hiç yaptığın için teşekkür ederim!” dedim. Ne de olsa ben o adamdan kötüyüm iş “takipçiler”e geldiğimde. Benim sadece 32. “Ofiste o şekilde konuşuyoruz birbirimizle,” dedi açıklayıp yanmasın diye kazı çevirmeye çalışarak. Onu gayet iyi anlıyorum. Halkla İlişkilerciler tanınmak ve duyulmak için kimin peşinden gidecek? Elbette kalabalıkları etkileyebilecek insanların. Umurumda değil zaten. Ben iğne ile kuyu kazmaya alışığım. İnsan toplama peşinde değilim. Tanıdığım herkesi benim ağlarıma katılmaya davet edip sayı şişirmeye çalışmıyorum. Bu kadar az takipçim olması benim gururum. Anlayacağınız, gururlu bir HİÇ KİMSEyim. Ek: Birçok insan için “hiç kimse”, kimileri için “bir kimse” olabilirim; dünyada en azından iki kişi için “çok önemli bir kimse” olduğumu biliyorum. O iki kişi de benim için en önemliler. Dolayısıyla no problem, sorunum yok. Asayiş berkemal. Not: Ola ki bir gün daha çok sayıda insan için "bir kimse" olursam, o zaman da gururlu BİR KİMSE olacağım. Çünkü bu dünyada bir iz bırakmak, bir şeyleri değiştirmek için bir adım olsun atabilmek istiyorum. Bu da bana çocukken öğrendiğim belki de ilk şiiri hatırlattı: "Ben bir küçük insanım Hem aklım var hem canım Kanım halis Türk kanı Bu küçücük insanı Hele olsun kocaman Görürsünüz o zaman." Bugün bu şiirin "halis Türk kanı" kısmı beni rahatsız etse de son üç mısrası halen hoş bir duygu bırakıyor üstümde.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|