Bana Yılmaz Özdil Demeyin- 1 yazımın ilhamı olan "Rol Model" adlı Özdil yazısını okuyan arkadaşın yorumu şu oldu: "Bence güzel bir yazı, kadınları politikaya alet etme noktasına nasıl çektiğini anlayamadım, akıllı erdemli insan hayır der diye iyi bir örnek olmuş bence." Özdil'in yaptığı gibi, kadını övdüğünü iddia eden bir yazının ardından “Bak işte bu kadın da Hayır diyor” dediği anda kadını alet etmek oluyor; kadının önemini değil, Hayır propagandası yapıyor oluyor. Benim gözümde bu çok açık. Yani çok net görüyorum. Ama belli ki Özdil hayranları öyle algılamıyor. "'Kadın' ve 'Adam' kitaplarını okumadım, şaşalı abartılı bir üslup olabilir ama olsun, edebi olmak zorunda değil ki! Ayrıca edebiyat, sanat objektif değil sübjektif konular, bilim gibi değil. Birçoklarının çok beğendiği değerli bulduğu edebiyat sanat eserleri birçokları için de bir değer ifade etmeyebilir, bu anormal bir şey değil. Pozitif bilimse başka; biri çıkıp 'e=mc2 yanlış, ben tanımıyorum' derse o zaman 'geçersizliğini kanıtla bakalım' derler kanıtlayamazsa da gülerler. Hoş, hala günümüzde dünyanın düz olduğuna inanan, hatta bunu kanıtlamaya çalışanlar - onlara ne demeli bilmem zavallı mı – bile var. Basında belki görmüşsündür, geçenlerde öyle biri roketle kendini fırlatıp öldü." Evet, edebiyat ve sanatın bilim gibi objektif olmadığında doğruluk payı var elbette ama tam doğru da değil. Bir romanı beğenmeyebilirsin, Orhan Pamuk'un yazdıklarını sevmeyebilirsin ama edebi değeri tartışılmaz. Yani Özdil'in edebi değerinin olmadığı çok açık, olduğunu söyleyen çıkmaz, çıkarsa da edebi çevreden kimse ciddiye almaz. Ayrıca bilimciler için de benzer eleştiriler yapılabilir, bir sürü pseudo-bilim, bir sürü bilim görünümünde palavra var ve bunu ayırt etmek gerekiyor somut bilimden. Artı, dil, kuralları olan bir anlatım aracı. Yani onun da "bilimsel" olarak ölçülebilecek kıstasları var. Arkadaş Bana Yılmaz Özdil Demeyin- 2 yazıma da cevap vermiş: "İlahi sana memlekette işler yürüyor demişsin, evet yürüyor ama freni patlak otobüsün uçurum kenarındaki viraja doğru hızla ilerlemesi gibi yürüyor. Biz şimdi gemideyiz sen de karada (İtalya’da) bizim kayalıklara doğru giden gemiyi izliyormuşsun gibi geliyor bana. “Onun yerini dolduracak kapasitede adam gelmediği sürece” ifadeni de anlayamadım ve sana yakıştıramadım, onun kapasitesi neymiş acaba, bence Y Özdil bu hususu da güzel tarif ediyor. Toplumun ne yazık ki çoğunluğunu oluşturan cahil yoksul ve düşük akıllı kalabalıkları etkileme inandırma kapasitesi var doğru, ya başka?" Kanımca siz ister kabul edin ister etmeyin, adamın karizması var, ve de bir şeyleri organize etme kapasitesi var. Başka biri olsa kusura bakmayın ama nah yapardı Uyap gibi bir uygulamayı, nah yapardı bunca yatırımı, bu yolları, hastane düzenini, Antarktika'ya gitmeyi vs. Bakınız Will Everything Really Be Beautiful? Bunlar benim gözümde az şeyler değil. Dünyanın bir çok gelişmiş ülkesinde olmayan bir düzen var Türkiye'de. Ha, eksikleri yanlışlıkları yok mu? Elbette gani. Ama insanın olduğu yerde zaten bunu engellemek çok kolay değil. Ha, ben de Türkiye'de olan birçok gelişmeden rahatsızım ve şikayetçiyim. Ama bu, Sezar'ın hakkını Sezar'a vermeme engel değil. Yiğidi öldür hakkını yeme. Gel buraya hastaneye git de gör bakalım, Türkiye'ye dönüp “Gözünü seveyim memleketimin” diyor musun demiyor musun?? Gel biraz dolaş da toplu taşımayla farklı bölgelerde, ondan sonra konuş. Yaşa Roma'da... Bir trene binmek, bir otobüse binmek için bilet almak vs ne kadar sorunlu. Sonra konuş. Burada bir belediyeye git normal iş saatleri arasında ve kapı duvarla karşılaş da dumura uğra. Sonra öğren ki bazı günler sabahları üç saat, bazı günler öğleden sonra iki saat açık belediye. Hani sanma ki bürokrasi yok da onun için yapacak işleri yok da o nedenle böyle. Burada bir bankada yüz dolarını iki ellilik yaptırmaya kalk bir istersen. Veya bir döviz bürosunda. Sana desinler ki "Yapamayız. Eğer istersen bize dolarını sat euro verelim, sonra geri dolar al bizden, o zaman iki ellilik veririz istediğin gibi." ! Italy is in the EU? ve Pothole Country yazılarıma da bir bak istersen. Sonra tekrar konuşalım. Farklı bakıyoruz, farklı görüyoruz. Çünkü durduğumuz yerler farklı. Sen İtalya'da olup buradaki gündemi ve haberleri takip etmediğin için buranın “harika” olduğu zannına kapılıyorsun. Değil. Burası Türkiye'den çok daha beter. İnan bana. Burada doktorlar, evine gittikleri yaşlı hastaların cüzdanlarından para çalıyorlar! Bir kadın fark etmiş parasının eksildiğini, kamera koymuşlar ve yakalamışlar. Türkiye'de olsa kimbilir neler denirdi... Amerika'da otellerde incil olması gibi. Din konusunda vs. eleştiriliyor İmam Hatipler... Burada 3 yaşında yuvaya başlayan çocuklar din eğitimi ile tanışıyor. Genelde insanlar kendi yaşadıkları ülkenin gündemini takip ediyor ve karamsarlığa kapılıyorlar. Kimse dışarıda olan şeylere bakmıyor, geniş bir perspektiften görmüyor veya görmezden geliyor. İnsanın kendi çıbanının dünyanın en önemli şeyi olması gibi. Burada Carlo da senin gibi benzer endişeleri taşıyor ve şikayet ediyor. Ben aynı söylemi paylaşmıyorum çünkü ben kendimi özdeşleştirmiyorum ne burası ile ne TR ile. Ben dünyaya bakıyorum ve insanın kapasitesizliğini yetersizliğini, bencilliğini çıkarcılığını görüyorum; olan olayları bir ülkeye atfetmiyorum. Her neyse, konumuz Türkiye-İtalya değil, Özdil; ona geri dönelim... “Erdoğan bir tek bira içmiş olsaydı bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu.” ifadesi evet fazla abartılı maksadını aşan bir ifade ama Özdil’i okuyan çoğunluk bu ifadeyi doğru anlıyor bence, kastettiği böyle fanatik radikal olmasaydı ilkel ideolojilerin peşinden gitmeseydi hoşgörülü olsaydı... Ama bu ifadesi yandaşlara suiistimal edilecek iyi bir malzeme vermiş oluyor bu konuda hatalı, ben olsam bunu söylemezdim. Neyse Özdil de insan her dediği her yaptığı tam doğru olmak zorunda mı arada ufak falsoları olmasın mı bunlar onu değersizleştirmez ki. Özdil için "söylediği yanlış" diyememişsin "maksadını aşan bir ifade" diyebilmişsin ancak. Onda da sırf karşı gruba koz verdiği için rahatsız olmuşsun ve onu okuyan grubun onun ne demek istediğini anladığını söylüyorsun. İyi de her yazıyı istersen olumluya çekebilirsin, önemli olan objektif baktığında verdiği mesaj. O da çok yanlış. Ne demek istediği önemli değil, bir gazeteci ise, hele ki böyle çok takip edilen önemli biri ise bu tarz mesajlar vermemesi gerekiyor. Nokta. "Bi bira içseydi demesi gençleri özendirici olma noktasında da hatalı ama alkolik olsunlar demiyor ya. Elbet içkinin ne kadar zararlı tehlikeli olabileceğini akılsız yeni yetmeler dışında herkes biliyor, sigarayı da herkes zararını bile bile içmiyor mu. Çocukluluğumda bizim evdeki huzursuzluğun da tetikleyicisi içkiydi babam da her gün içip kavga çıkarırdı ve ben de ne berbat bir ortam olduğunu inan senin kadar iyi bilirim." "Alkolik olsunlar" da demesin izninle! Birayı özendirici laf etmiş, yeter. İnsanlar içkinin de sigaranın da tehlikeli olduğunu bilseler de yine içiyorlar, evet. Bu da onları özendirecek veya olumlu gösterecek hiç bir tek söz söylenmemesi için daha fazla sebep. Özdil eğer içki hakkında bir cümle söyleyecektiyse o "Herkes Erdoğan gibi içmeseydi dünya daha güzel bir yer olurdu" demeliydi. "Bu arada, son bir iki aydır eve alkol sokmama prensibi de edindim ve deliksiz uygulamaya başladım, bundan sonra yalnızca dışarda arkadaşlarla içerim o da ölçülü 1 - 2 bira en fazla, zaten fazla içemiyorum bana çok dokunuyor. Sonuçta alkol şöyle bir saat kadar hoş hissettiriyor, ama öyle bi saat sarhoş hissetmeden de mutlu huzurlu yaşayabiliyor insan derinde kendisini çok rahatsız huzursuz eden unutmak istediği birşeyler yoksa. Alkole başlayanlar işte öyle unutmak geçici huzura kavuşmak için başlıyor öyle alışıyorlar, koskoca çelik iradeli Atatürk bile esiri olmasa da kendini kaptırmış işte alkole bırakamamış, bundan dolayı herkes için tehlikeli bu alkol." Evet, Atatürk de bir erkek ve bir insan. Onun askeri ve politik dehası ne kadar üstün olursa olsun zaaflarının da olduğu bir gerçek. Ama nedense çoğu kimse bunu kabul etmek istemiyor. İnsanlar, benim anlamadığım bir şekilde, birilerini idolleştiriyorlar ve sonra da o kişileri yerleştirdikleri o yüksek raftan indiremiyorlar bir türlü. Yani orada da tutabilirsin tabii istiyorsan ama biraz gerçekçi olmakta her zaman fayda var diye düşünüyorum. Evet, ikimiz de aynı düşünüyoruz o konuda. Ancak birçok insanın ciddi psikolojik sorunları var ve içki avunma/unutma aracı. Daha önce dediğim gibi, Varolmanın dayanılmaz ağırlığı ile baş etmenin başka, daha sağlıklı yollarını bulmalı insanlar, insanlık. Özdil evet yandaşları filan fena tiye alıyor onlarla feci alay ediyor ama bu alay ettiklerinin akılsızlıkları yalancılıkları ve erdemsizlikleriyle o alayları aşağılamaları fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum oh ne güzel demiş diyorum ben de çoğu okuyucusu gibi. Tehlikeli olduğuna da katılmıyorum, bir kesimin rezil aşağılık yalanları iftiraları küfürlerinden kötü tehlikeli değil bence. Özdil’in mantıklı kisve altında yanlış mesajlar veriyor olduğuna da katılmıyorum verse verse örneklerini verdiğin gibi bilinçsiz şuursuz yandaşlara malzeme veriyor sadece. “Alkolü savunmak, yüceltmek” diyerek de biraz haksızlık ettiğini düşünüyorum." Belli ki ben öyle düşünmüyorum... Kanal İstanbul
Dediğim gibi, sadece içki de değil, Kanal İstanbul vs için de hep tek taraflı eleştiri. Diğer eleştirilerinde, alaylarında, dediğin gibi çok haklı da olabilir. Fakat ben dışarıdan bakan biri olarak, detayları bilmediğim konuda yazdıklarına inanamıyorum... Bu kadar bariz konularda bu kadar taraflı yanlışlar yapan birinin söylediklerinde yorumlarında çifte standart vardır diye bir çimdik değil bir kavanoz tuzla yutuyorum. Evet, Özdil de insan tabii. Ama hayır, hata yapamaz, yapmamalı; özellikle de böyle hatalar. Onun kalibresindeki bir insan için kabul edilir hata değil. Artı, Özdil'inki farkında olmadan yapılan basit hatalar değil, bariz bir hedef var yazılarında. O da Erdoğan'ı hükümeti eleştirmek. Yanlı. Taraflı. Partizan. Bir tek Kanal İstanbul yazısına bak. Özdil dünyanın çeşitli yerlerindeki kanallardan örnekler veriyor, nereyi nereye bağladıklarını listeliyor. İyi güzel. Sonra da şuna bağlıyor: “Ya bizimki? * Büyük ve hassas hesaplamalar neticesinde yedi sene sonra açıklanan güzergaha göre, Karadeniz'i Marmara Denizi'ne bağlayacak iyi mi. * Arada irtibat yoktu çünkü!” Allah aşkına!... Bu adam hiç düşünemiyor mu? Peki bunlar neden böyle bir proje ile çıkmışlar ortaya? Bir, bu Erdoğan'ın keşfettiği bir fikir değil ki! Wikipedia'ya göre Kanuni Sultan Süleyman bile ortaya atmış ve Mimar Sinan da projesini bile çizmiş beş yüz yıl önce. Hadi o doğru değil diyelim, sonra başka sultanlar da gündeme getirmiş. Hadi onlar da doğru değil diyelim, Cumhuriyet kurulduktan sonra da gündeme gelmiş. Hadi onlar da doğru değil de. 1994'te Ecevit de ortaya atmış. O da mı doğru değil?? O doğru, çünkü haberleri var arşivde. Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem, Bilim ve Teknik'in Ağustos 1990 sayısında "İstanbul Kanalını Düşünüyorum" adlı bir makale yazmış. Keza, o yazıda dünyadaki diğer kanallara da değinmiş Önem. Özdil'in de önemli büyük kanalların zaman içinde genişletildiğini, hatta onlara paralel yeni kanallar açıldığını bilmesi lazım. Yani bilmeden mi yazıyor, bilmesine rağmen mi görmezden gelip böyle tek taraflı ve alaycı yazıyor bilmiyorum. Hangisi daha kötü onu da bilmiyorum doğrusu! Diyeceğim o ki... Bu proje öyle boş ve aptalca bir düşünce değil belli ki. İki, aklıma ilk gelen Barbaros Bulvarı oluyor. Menderes yaptırdığında aman çok büyük olay olmuş, şimdi kapasitesi yetmeyen, veya anca idare eden bir bulvar. İstanbul Boğazı var da bugünkü gemilerin tonajları ve büyüklükleri hakkında bir fikri var mı Özdil'in?? Ha yani bir gazeteci olarak nasıl olmaz?? Olmaz mı? Olmaması, Özdil'in gemicilik konusunda hiç fikirsiz olması olabilir mi? Oluyorsa da zaten gazeteci değildir. Ha eğer bilinçliyse ve buna dair bir tek laf etmiyorsa da yine gazeteci değildir çünkü bilgilendirmek için değil taraflı olarak saldırmak için yazdığının açık belgesidir. Ben ki gazeteci değilim ve açıkçası normalde yaptığımdan çok daha az bir araştırma yaptım ama şöyle bir okuduğumda gördüğüm şu: İstanbul Boğazı artık bu gemi trafiğini kaldırmadığı için böyle bir proje düşünülmüş. Zamanında yılda üç bin gemi geçerken şimdi elli bin gemi geçiyormuş, önümüzdeki otuz sene içinde bunun da yüz bine katlanacağı ön görülüyor. Şu anda Boğaz'dan geçmek için sıraya diziliyor gemiler. Ve ticaret açısından baktığından büyük kayıp, ciddi bir maliyeti var. Rusya en büyük alıcı, Çin en büyük sağlayıcı (Yani öyle idi düne kadar. Değişeceğinden de emin değilim.) Çin ve Rusya arasındaki en büyük en kısa yol da İstanbul Boğazı. Artı, Boğaz'da yaşanan gemi kazalarının çevresel etkilerinin önlenmesi de söz konusu. Artı, bu yeni kanalla Montrö Boğazlar Sözleşmesinin de es geçilebileceğini okudum. Tabii kimi itiraz ediyor, bunun imkansız olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, açıkçası ben uzman değilim ve bu konuda kendimi görüş bildirecek konumda hissetmiyorum. Biraz daha fikir sahibi olup uzmanların detaylı raporlarını okuyup incelemem lazım bir şey söyleyebilmek için. Tabii Yavuz Örnek gibi adamların lafına da bakmamak lazım. (Bu adam nasıl üniversitede eğitmenlik yapıyor, nasıl yardımcı profesör olmuş, bu kadar kötü İngilizce ile nasıl Washington'da okumuş, o bile doğru mu bilemiyorum. Fakat klasik, kapasitesiz insanların işgal ettiği konum meselesi.) Ha, Kanal İstanbul konusunda görüş bildiremesem de Özdil konusunda görüş bildirmekten öte yargıya varmak için elimde yeterince veri olduğunu düşünüyorum: Eğer Özdil gerçek anlamda gazeteci olaydı... Yapması gereken, konuyu uzmanlarından detaylıca araştırıp, bütün bu sebepleri ve Kanal İstanbul'un avantajlarını sayıp ardından da dezavantajlarını, çevreye vereceği zararı, maliyetini vs. ortaya koyması, sonuç olarak da "Tüm bu saydığım dezavantajlar nedeni ile Kanal İstanbul'un yapımına değmeyecektir ve yapımı doğru değildir" gibi bir çıkarımda bulunması gerekirdi. Bunu yapmıyorsa Özdil beş para etmez bir gazeteci bozuntusudur anca, kusura kalmasın kimse. Adam gibi gazeteci olsa, Onedio'daki haberde İmamoğlu'nun açıklamalarında olduğu gibi sayardı maddeleri; o zaman amennah, o zaman ciddiye alınabilir olurdu. Ama bu haliyle değil, bu şekilde değil. Yani benim gözümde... Ve tabii hiç kimsenin de gözünde Özdil'in değerli görünmemesi gerektiğini düşünüyorum, o ayrı. Ha tabii ben aslında Özdil'den daha fazlasını da bekliyorum İmamoğlu'nun yaptığından. Karşı tezleri de listeleyip çürütmesi lazım. Yani İmamoğlu'nun söylediklerinin de bir cevabı var elbette. O yazının altında karşı yorumlar var, mesela Cosmos demiş ki "Bunların babaları, 1. köprü yapılırken "Halk açken ne gerek var, çevreyi tahrip eder, zengin piçler geçsin diye yapılıyor" filan diye geveliyorlardı, 2. ve 3.yüde benzer saçmalıklarda karşı çıktılar." Bir gazeteci olarak Özdil'in tüm bunlara da cevap vermesi lazım. Lazım ki ciddiye alınsın. Nasıl bitiriyor yazısını Özdil? Yine alayla. “Hayırlısıyla bir de Bursa'dan İzmir'e kanal açıp, Marmara Denizi'yle Ege Denizi'ni birbirine bağladık mıydı, tamamdır bu iş yani." E hiç mi hiç güzel olmuyor, tam tersine çok ama çok itici oluyor benim gözümde. Ki, ben tarafsızım. Benim gözümde bu kadar itici ise Tayyip taraftarları gözünde tiksinçtir eminim. Ve kendine, düşüncesine taraf toplamıyor, tam tersine ciddi bir direnç yaratıyor. Keza, Türkiye'de muhalefetin asıl sorunu bu bence. Adam gibi eleştirmeyi bilmiyorlar. Ne Sezar'a Sezar'ın hakkını veriyorlar, ne kendilerine bir hak çıkarabiliyorlar. Ancak yiğidi öldürüp hakkını yiyorlar, daha doğrusu yemeye çalışıyorlar, böylece kendilerinin yiğit olacaklarını sanıyorlar ama olmuyorlar. Alay etmenin de bir adabı vardır bir yeri vardır ve bunu bilmiyorlar. Yani Özdil bilmiyor, haddini aşıyor, ve de amacına hizmet etmeyi bırak zarar veriyor. Naçizane... "Ama ben de bir daha Yılmaz Özdil hayranlarına dokunmayacağım, anladım. Defansa geçiliyor. Farklı bakıyoruz diyelim," diyecektim. Yani dedim de aslında. Ama yapamadım, sözümde duramadım. Geçen yine herkesten bir Yılmaz Özdil yazısı geldi. “İtalya”. Ve artık dayanamadım, tüm içimdekileri dökmek üzere bir seri yapma ihtiyacı duydum. Buyrun Bana Yılmaz Özdil Demeyin- 4
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
|