Avukatlara Açık Mektup
Avukatlar onlara akıl danışan eş-dosttan bakkal abiden şikâyet ediyorlar. Onları çok iyi anlıyorum. Ben de dünyayı geziyorum diye bana turizm acentası muamelesi yapmaya kalkanlar çıkıyor. Bedava gezi danışmanlık hizmeti verecek acenta elbette. "Ben küçük bir dünya turu yapmak istiyorum. Ne önerirsiniz?" diye soran dahi çıkmıştı. Bu kadar ha, başka bir şey de yok. Dam üstünde saksağan! Sen kimsin necisin ne bilirsin nereleri görmüşsün etin budun ne filan anlatmak da yok. Her neyse... Bu tarz insanları püskürttüm biraz. Artık gezi üstüne yazmayınca kimse bu işin politik kısmıyla pek ilgilenmiyor. Neyse, lafım avukatlara idi. Kardeşim, ben de hoşlanmıyorum hiç selamım dahi olmayan insanların iki satır yazıp benden sayfalarca detaylı cevap beklemesine ama biri ödevini çalışmışsa ciddiyse de üşenmiyorum saatler harcayarak onu cevaplandırmaya, bir gence yardımcı olmanın tatmini adına. Biri beni aradığında veya oturup sohbet ederken sorduklarında da gayet memnuniyetle paylaşıyorum bilgimi tecrübemi. Sen de eş-dost bakkal abi bir şey sormuşsa da cevap verebilirsin yahu! Eline mi yapışıyor. Genel bir fikir vermek, ne yapacağına dair birini aydınlatmak... Bu karşılıklı iletişimdir, paylaşımdır. Onun sana ekmeği 10 kuruş ucuza vermemesi ile alakalı değildir. Her şey para ile olmaz, her şey para ile ölçülmez. Kaldı ki bir gün o da sana bedava ekmek verebilir. Hani gün gelir devran döner, açlık-kıtlık döneminde ekmek bulunmaz olur, o abi senin ona yardımcı olduğunu hatırlar ve senin hayatını kurtarabilir, çocuğunun boğazına lokma gitmesini sağlayabilir.
Evet, doğru tabii, herkesin paraya ihtiyacı var: kirasını ödemek, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkarmak, hayattan bir parça keyif almasını sağlayacak şeyleri yapabilmek, var olmanın dayanılmaz ağırlığını biraz olsun hafifletebilmek için. Şu anda paranın hâkimiyeti yaygın kabul görüyor, güvencemiz para. Ama asıl zenginlik dostlarla, gönül paydaşlığı ile ölçülür. Avukatlar bir de hep onlara ücret ödemek istemeyen müvekkillerden şikâyet ediyorlar. Onları çok iyi anlıyorum. Bana da gazeteler yazdığım yazı için para ödemiyorlar, ödemek istemiyorlar. Ne de olsa yazı afedersiniz “sıçarak” yazılıyor, yazı oturduğunuz yerde yazılıyor, vakit emek gerektirmiyor, kültür-bilgi gerektirmiyor, herkes de yazıyor ya... Türkçe bilmeyenler dahi yazıyor, üstelik Türkçe bilmeden Türklük üstüne güzellemeler döktürüyorlar. Olsun, okuyan yok. Okusa bile doğruyu-yanlışı ayırt edebilen yok. Hâliyle, yazının ciklet kadar değeri yok. Gezi yazısının bile yok. Sanki siz oralara gitmek, görmek için para harcamadınız, zaman harcamadınız. Yani diyeceğim o ki, sadece avukatlara mahsus bir şey değil bu sorun. Maaşlı bir işte çalışmayan, serbest meslek icra eden herkesin sorunu. Ama konumuz şimdi avukatlık ve adalet. Adalet ve Avukatlık Ücretleri Her konuda demeyeceğim ama... Mesela en basitinden kirasını ödemeyen bir kiracı konusunda... “Yüce” devletin “Adalet Bakanlığı” dediği bir kurum varsa... Devlet “kamu düzeni”ni korumak adına kurallar koyuyorsa... Ve dahi güç kullanma yetkisini “yasal” olarak kendine almışsa... Benim burada herhangi bir yanlışım, kabahatim var mı? Hayır yok. Bu kiracıdan alacağımı tahsil etmek için önce dünya kadar ihtar, mahkeme masrafı ödemem gerekiyor mu? Gerekiyor. Hadi bunları kiracıdan geç de olsa geri tahsil ediyorum. Avukat olarak siz bir iş yapıyorsunuz. Elbette ücret alacaksınız. Ama karşı taraftan bir ücret alıyorsunuz zaten. Peki neden benden de ücret alıyorsunuz? Bir ihtarname, yarım sayfalık, kusura bakmayın, kıytırık standart bir ihtarname için baronun ücret tarifesi ne biliyor musunuz?! Yani biliyorsunuzdur eminim. 1800 TL istedi benden bir avukat. Evimin kira bedeli aylık 1000 TL. Ve bu daha sırf bir ihtarname. Daha bunun icrası, mahkemesi, harcı pulu, bilmem kaç kalem avukat ücreti ve masrafları var. El insaf. El insaf! Kiracı kirasını ödemedi mi benim almam gereken kira bedeli de ve fazlası da birdenbire avukatların hakkı oluyor.: nedense! Yanlış davranışta bulunan, akdine uymayan taraf kimse tüm bedeli o ödemeli. Aksi “adalet” değil. Hakkımı almak için, hakkımdan fazlasını avukata ve hukuk sistemine yatırmam gerekiyorsa ne anladım ben bu işten? Durum hemen her konuda böyle iken “Adalet Bakanlığı” demesinler kendilerine. Demeyiniz lütfen. "Adalet Bakmayanlığı" daha uygun olacaktır kanımca. Şöyle bir düşünün isterseniz. Siz anne veya babasınız. İki de çocuğunuz var. (Nitekim devlet de doğar doğmaz bizi vatandaş olarak sahipleniyor, dolayısıyla benzetme gayet uyuyor.) Büyük siz olduğunuz için kuralları siz koymuşsunuz evde; yargı ve güç kullanma hakkı da “büyük” olarak sizin tekelinizde. Düzeni siz kurmuşsunuz. Mal-mülk, borç-kira, hak-hukuk şöyle şöyle demişsiniz. (Bunlar benim inanmadığım konular ama maalesef ebeveynleri öyle söylediği için başka türlüsü olamayacağına inanıyor neredeyse herkes. Ama bu başka bir tartışma konusu.) Şimdi... Çocuklarınıza demişsiniz ki, biriniz çalıştığında para kazanır, bu para ile bir ev satın alabilir, satın aldığında kiralama hakkına sahiptir, kiralayan kişi sözleşmeye uymak, borcunu şu şu koşullarda ödemek zorundadır. Ben çalışıp kazanmışım, kardeşim bir sözleşme imzalamış, şu kadar kira ödeyeceğim demiş ödememiş. Tabii benim gidip kendi hakkımı kendi elimle alma hakkım yok. Gidip kardeşimin kafasına vurup elinden zorla parasını alamıyorum. Yapacak olursam annem-babam (yani devlet) beni dövüp hapse tıkacak, bununla tehdit ediliyorum. Anne-babam demiş ki “Sorununuz olursa bana gelin yavrularım, ben hallederim.” Ben devlete geliyorum. Ve devlet bana ne diyor? “Haa, önce sen git bakim şu şu paraları harçları yatır, git bilmem kimi avukat tut ona para öde, bakalım, eğer haklıysan, çıkmaz ayın son Çarşambasına kadar sana hakkını veririm.” Ama sonuçta ben hakkımdan çok daha fazlasını avukatlara ve bu süper “adalet” sistemine kaptırıyorum. Hakkım olan kirayı almak yerine üstüne cebimden para ödeyip sadece evimin boşaltılmasını sağlayabiliyorum. Kiracı da cezalandırılıyor belki ama yaptığının bedeline göre az. Devlet anlaşmazlıktan kendine çıkar sağlıyor. Ne kadar çok insan akdini çiğneyip davalık olursa devlet ve avukatlar için o kadar iyi. Devlet sırf kendi çıkarını düşünüyor, “adalet”i değil, yanlış yapanı cezalandırıp haklıyı korumayı değil. Kusura bakmayın, durum aynen böyle. Ben böyle anne-babanın kafasına bir şey fırlatırım! Böyle düzen ve adalet olmaz. Böyle sistemle insanların ahlak sahibi olması, sözlerine riayet etmesi sağlanmaz. Olmaz. *** Cidden bu kadar düz ve basit olması gereken bir şeyde dahi iş bu kadar yokuşa sürülüyorsa bir yerlerde ciddi yanlış var demektir ve lütfen önce bunu kabul etmekle başlayın (Bu çarkın bir dişlisi olarak siz etmelisiniz.) İtiraf ediyorum... Elimde olsa, becerebilsem ve bulabilsem bir kabadayı, bir mafya bulur kiracıyı attırırdım evden. Aha işte yazıyorum da bunu burada. Kim beni içeri tıkarsa tıksın! Türkiye'ye geldiğimde Adalet Bakanlığı'nın önünde “Adalet Bakanlığı'nın adını değiştirin” diye pankart açıp protesto edeceğim. Bunlarla uğraşamadığım, uğraşmak istemediğim ve buna alet olmayı kendime yediremediğim için de evi satacağım olup bitecek. Bu mudur yani sizin adaletiniz? Not: Türkiye'de daha büyük adaletsizlikler ve sorunlar olduğunu biliyorum elbet. Ama onlar hakkında herkes konuşuyor bir şey söylüyor zaten; ben bu konuşulmayanları, hiç akla bile gelmeyen veya ifade edilmeyenleri gündeme getirmek istedim. Adalet üstüne devam... Kendilerini doktorlarla kıyaslayan avukatlara... |