Home > Reflections > Annem ve Ben
Annem ve Ben- Ve de Sen
* "Benim problemim değil. annem ile çöz.”
"Bana ne git annem ile konuş.." "Annemle hallet.. Beni bağlamıyor." Cevaplar bu. O kadar aldırmıyorsun hiçbir şeye, kendinden başka hiç kimseye! Annemle problemlerimi çözmek için 50 senedir değilse de 30 senedir uğraşıyorum, her yolu denedim ve çözemedim. Bundan sonra çözemeyeceğim de aşikar, o nedenle ben vazgeçtim, çözme isteğim filan yok artık. Ama o sonra gidip arkadaşlarıma ağlıyor, “Gülin'le aramız iyi değil, lütfen bir şey yapın” diye. Yapmasın Alper, arkadaşlarımı rahatsız etmesin. “Aramızı düzelt” diyecekse sana yalvarsın. Ona da dersin aynı bana dediğin tarzda: "Benim problemim değil. Gülin'le çöz.” "Bana ne git Gülin'le konuş.." "Gülin'le hallet.. Beni bağlamıyor." > Ben senin annem ile ne yaşadığını duymak istemiyorum artık… İsteme tabii. Güzel şeyler değil. Seni de ilgilendirmiyor, annemin eziyeti bana. Ruhsal işkence bana. Tüm hakaretler bana. Tüm baskı bana. I couldn't betray myself, I couldn't be the person my mother wanted me to be. Whoever that was. She wouldn't have loved me whoever I had become. It had nothing to do with me, it was her capacity to love... That was the thing that was missing.
Annem bana çok zarar verdi. Öyle çok ki, benden hayatımı çaldı, özgüvenimi çaldı. Ve geri ödemesi de mümkün değil.
Evet sorumlusunuz Alper. Annemin bana yaptıkları yeni değil Alper, yıllardır süregelen bir psikolojik baskı ve eziyet Alper. Size yalvardım defalarca Alper. Bir şey yapmadıysan, yapmak yerine, denemeye bile zahmet etmeden “60 yaşında kadını değiştiremezsin” dediğin için de sen sorumlusun Alper. Evet, daha iyi durumda/konumda olup bir şeyleri değiştirebilecek olan herkes sorumlu. Sen anneme bir şey söyleyip durdurabilirdin; durduramasan bile söyleyip durdurmaya çalışabilirdin en azından. Yapmadın. Sorumlusun. Baş sorumlu değilsin elbette ama çok sorumlusun. Ben böyle görüyorum. Teyzem... Teyzem de yapabilirdi. Ama teyzem de anneme katıldı. Sen teyzeme karşı da konuşmadın. Ne de olsa kaz oradan geliyor. Evet, daha iyi durumda/konumda olup bir şeyleri değiştirebilecek olan herkes sorumlu. Bak şu resimlere... Bu bebekler bir annenin bebekleri. Can. Ölmelerinin tek sebebi var, vize denen global aparteid ve doğumyeri ırkçılığı. Aylan fotoğrafı yayınlanınca insanlar birkaç kuruş verip vicdanlarını rahatlatıyor ve kendi hayatlarına geri dönüyorlar. Ben uğraşıyorum, hiç oralı olan yok. Bu durumdan haberdar olup, belli bir refah seviyesi olup bir şey yapmayan ve aldırmayan herkesin elinde kan var. Sadece annemle benim aramda olanlar değil bunlar da senin de problemin Alper, seni de bağlıyor. Belli bir refah seviyesinde olan her birimizi bağlıyor dünyada olan şeyler. Ama tabii senin için sadece kendi kazandığın paralar ve malların var bu dünyada önemli olan. Ha, bir de içkin.
İçki için demişsin ki: > Buda normal bir hayat seçimidir… sana uymadığı için dayatmaya çalışıyorsun… Ben bir şey dayatmaya çalışmıyorum, ne dayattım Alper? Sağlıksız olduğu tartışmasız bir konu ayrıca. Ve ben, normal hayat seçimi diye seyahat etmemden dahi bahsetmiyorum. Kaş'taki evin anahtarını İstanbul'da yaptır, sekizli değil dörtlü tuvalet kağıdı al, iki değil bir sıvı sabun al, kredi kartını getirdikleri kutunun içine koyma. Bunlar 50 yaşında kadına söylenecek şeyler değil. size yazdım, çünkü destek istedim. Çünkü annemin bana yaptıkları ile tek başıma baş edemedim. Desteği bırak, annemin abukluklarına karşı beni savunun, bana zırh olun, ona engel olun istedim. Onun yerine, annemin abukluklarını sizin, senin ve teyzemin abuklukları da eklendi. Abuuuk, sabuuuk, sapuuuk... > Annem kıymetlim.. Çarpıkta olsa düşüncesi fark etmez… Annemin düşünce yapısı çarpık da olsa senin için fark etmiyormuş zaten, açıkça yazmışsın. Benim için fark ediyor. Hem de çok fark ediyor. Çünkü bana çok zarar veriyor onun bu çarpık düşünce yapısı. Ben size beni koruyasınız diye yazdım. Ama dediğin gibi, seni ilgilendirmiyor, hiçbir zaman da ilgilendirmedi. Annem ile ne yaşadığımı duymak istemiyorsun. Duyduğunda da aldırmadın bir kere zaten. Sorun da bu. Bana aldırmadın, annemin bana verdiği zarara aldırmadın. Ben hedef filan şaşırMAdım, ben sana saldırMAdım, ben anneme saldırdım. Beni koru dedim. Sen ne yaptın? You made the chorus effect. You joined my aunt and my mother in hitting me. Hitting me without even caring to understand. İlk yazdıklarımı tekrar oku. Sen yaptın diyen mi oldu? Sana hırsız diyen mi oldu? Bul öyle bir tek cümle, bok yiyeceğim, hatta kendi bokumu değil, senin bokunu yiyeceğim. Sen yapabilirsin, eline o yetki var. Ama annem beni düşünmüyor, çünkü sen yapmazsın. Ama ben yaparım diye seni korumak için önlem alıyor. Olay bu. Ama sen çarpıt. Anneme neden “bana borçlusun” dediğimi bile anlamamışsın ve belli ki okuyup anlamak istemiyorsun veya okuduğunu anlama kapasiten yok, ama bana saldırıyorsun, bana vuruyorsun. Sana ve teyzeme yazdığım seninle hiç alakası yoktu, seni suçlamak, sen çalarsın demek değildi. Ama yapabilirsin tabii. Annemin bana hakaretinden şikayet etmek ve sizin anneme bir şey söylemenizi sağlamaktı. Hep yalnız bırakıldım her konuda. Annem bana da sana da aynıymış. Annemin bana ettiği manevi eziyetin binde biri sana yapılmadı. Annem sana “Orospu” demedi. Annem sana “Şunu giy bunu giy” demedi. “Ruj sür, topuklu aytakkabı giy.” “Elma ye, portakal ye.” Annem hasta, annem hastalıklı. Ama size ne kadar söylesem boş. Ne kadar anlatmaya çalışsam nafile. Geçen geldiğimde bu anneanneme bana ettiği hakaretleri dememin üstüne ne anlatmaya başladı biliyor musun? Efendim bana 44.500 euro getirmişmiş. Tamam doğru, getirdi. Ama sonra bağladığı yere bak. “Ben bu kadar şey yapıyorum, kıymet bilmiyor. Ayakkabımda delik var, içinde plastikle geziyorum valla. Düşüp duruyorum, her tarafım mor,” diyerek pantolonunu indirdi ve kalçasını gösterdi! Doğru, kocaman bir morluk. Ama tabii annemin mantığı çarpık. Demeye getiriyor ki bana para getirmiş, benim için öyle bir fedakarlık yapmış ki kendi parasız kalmış ve delik ayakkabı ile geziyor, bunun sorumlusu benim, o morluklar benim yüzümden oldu. Nasıl bir sapıklıktır bu?? Hani bana ithamını bırak, paraya yaklaşımı hastalıklı. Yahu benden başka biriniz de çıkıp söylesin bunu bu kadına! “Git kafa doktoruna,” dedim. Sonra başladı elinde çanta ile nasıl otobüslerde gezdiğinden dem vurmaya... Dedim ki “Anne, bana hiç başlama böyle. Ne var yani? Ben de üç kuruş otel parası tasarruf edeceğim diye havaalanlarında soğuk ve sert metal sandalyelerde geceliyorum, hatta daha beteri havaalanlarından kovuyorlar sokakta tir tir titreyerek sabahı bekliyorum. Carlo yapma, git bir otele diyor ama ben yapıyorum yine de. Geçen üç günde sadece bir öğün yemek yedim, o da basit bir burger. Ne var yani? Böyle alıştırmışsınız, alışmışız kendimize eziyete, yapıyoruz hepimiz.” “Sen de git kafa doktoruna o zaman,” dedi. “Anne, ben senin gibi parasız pulsuzum, fakir fukarayım edebiyatı yapmıyorum, ağlak yapmıyorum,” dedim. “Bir seçim yapıyorum ve bunu kabul ediyorum.” Annemi böyle mi hatırlayacağım ben?? Ayakkabısının delik olmasından kalçasındaki morlukları gösteren patetik bir kadın... Şimdi düşününce... Eğer gençliğinde de böyleydiyse babamla iyi çift olmuşlar, bu kadar sapık bir evden bu kadar az zararla çıkmışsam ve 50 yaşımda da olsa hastalığı tespit edip kendimi arındırmışsam iyi başarı diye bakıyorum. Annemi böyle mi hatırlayacağım ben?? Ayakkabısının delik olmasından kalçasındaki morluklardan beni sorumlu tutan bir kadın olarak? Ve zannediyor ki bana para getirmiş ya, bana pezevenk, gerizekalı, salak, manyak deme hakkını satın almış. Para vermesi ona bana hakaret savurma hakkı mı veriyor?? Ben söyleyeyim... Hayır, bana değil 44,500, 544,500 euro da verse bana ettiği o hakaretlerin bedelini ödeyemez. Hayır, para ile ölçülemeyen şeyler vardır hayatta. Eğer ölçülecekse, illa bir şekilde ölçülmesi gerekiyorsa da bedeli çok yüksektir. Ne 44,500 euro ne 100,000 euro. Annem benim hayatımdaki en büyük hırsızlardan biri. Annem benim yaşam sevincimi çaldı, annem benden özgüvenimi çaldı, annem benden kendime inancımı çaldı. Annem bunları parayla ödeyemez. Sanmayın ki annemi boşama işini kolay yaptım ve benim hiç canımı yakmıyor. Yakıyor. Ama daha önce dediğim gibi... |