Alper'in Hakaretleri ve Son Sozum
Alper'in bana "cevaben" yazdığı e-postayı annem almadığı için onu ve benim cevabımı burada yayınlıyorum. Artı, Alper benim cevabıma hakaret dolu bir cevap daha yazdı. Yazarken teyzemi dahil etmeyi "unutmuş" mu desem yoksa hakaretlerini özelden mi yapmak istediği için böyle yapmış bilemedim. Ama dedim ya, ben açıklıktan yanayım. Herkes ne olduğunu bilsin ki hiç kimse "Aman nasıl olsa bunlar özelde geçti, diğerinin haberi olmadan böyle bir şey olmamış gibi davranabilirim" demesin. Benim kimseden gizli saklım yok, özüm sözüm bir. Arkadan da konuşmayı sevmem, insanların önünden konuşurum. Sevilmiyorum bunun yüzünden, sadece ailede değil, başka ilişkilerimde de. Ama ben buyum.
Bu da bu konudaki son sözümdür. Ben diyeceklerimi dedim, gerisi size kalmış. Wednesday, November 6, 2019 at 10:39 AM Alper'den bana "cevaben": Gerçekten çok ama çok üzücü… Sana naçizane tavsiyem en kısa vakitte kendine bir iş edin. Sosyal bir ortamda gelirine bakmadan… Tercihen güzel insanların bulunduğu neşeli bir ortamda olsun… Birkaç kez söylediğim gibi sana dünyada başkaca bulamayacağını düşündüğüm KARŞILIK BEKLEMEDEN bir şeyler veren ve verecek olan kişiler olan Annem Teyzem gibi insanları eleştirmekten durup durmaksızın suçlamalardan, bazı olayları geriye dönüp ısıtıp ısıtıp ortaya çıkartmaktan vazgeç… İnsanları olduğu gibi hataları varsa bile o hataları ile kabul et.. Hiç kimsenin hayatı kolay olmayabilir senin zannettiğin gibi.. Bugüne ve geleceğe yoğunlaş… Yazmış olduğun metinlere dönüp tam kelimelerin neymiş gibi bir çalışma yapmayacağım.. Tekrar okumayacağım yazdıklarını… Aklımda kaldığı ve anladığım kadarıyla bazı açıklamalar yapacağım sadece… Benim için kelimeler o kadar önemli değil.. Bir kişinin diğerine yaptığı yaşattığı şeyler önemli.. Yoksa öyle yaparım böyle ederim gibi palavra yazmak pek bir kolay… Öncelikle Teyzem konusu… Benim için Annemden farklı olmayan ve gerek kişiliği ile gerek profesyonel akademik hayatı ile hep gurur duyduğum bir kişi olmasından dolayıdır ki ön yazıda bahsettiğinin ne olduğunu anlamadığım andan itibaren çok rahatsız oldum.. Daha sonrasında link çalışınca ortaya çıkan yazında bahsettiğin konunun ne olduğunu anımsamıyorum. Böyle bir söz söylemişsem senin sinirini almak yatıştırmak içindir, yada bir kez bir para konusunu unuttuğunu sandığım için olabilir… Herhangi sebep ile olursa olsun senin ima ettiğin gibi Teyzemin bunama veya bu benzeri bir hastalığı olduğunu düşünmedim düşünmüyorum. Bu arada not olarak belirteyim seninle de hep gurur duymuştum ben… Artık duymuyorum… Para hesap vs. konusu… Ben Annemin ne anlattığını imza almaya çalışmasını vs bilmem. İnsanların paralarını ne yapacağını alt soya bildirme veya hesap verme gibi bir zorunluluğu olduğunu da düşünmüyorum. Bu ancak bu tür konular tiksinç diyen kişilerin düşüncesi altından çıkıyor sanırım… Annem bana Usd/TL parasını hibe etmedi.. Ben Annemin kendisinin tek başına hiçbir şekilde elde edemeyeceği oranlarda faiz hesap ederek hesabına ödüyorum… Annemin tüm hayatım boyunca bana aldığı evlendiğimde bir tv ve bir yer kirasından 3 er bin Gülin e sana ve bana böl dediği sanırım… Allah ondan razı olsun, başımızdan eksik etmesin, sağlıklı uzun ömür versin.. Hiçbir parasında malında gözüm yok.. Geldiğinde gittiğinde ilaç et erzak vs doldurup duruyor… Anneme tüm parasını harcaması yönünde hep telkinde bulunuyorum. Bunun beni daha mutlu edeceğini kendisine hep ifade etmeye çalışıyorum. Hint fakiri gibi dolaşmaması gerektiğini binlerce kez söyledim… Ben evlendiğimden beri eşimin babasının evinde oturuyor ve eşimin arabasını kullanıyorum. Kendi arabamı satmak zorunda kaldım. O dönemde hayatta başkada kimseden isteyemeyeceğim Teyzem den oldukça yüklü borçlar aldım… Çok şükür ki o borçların tamamını tüm maliyetleriyle geri ödeyebildim. Sabahlara kadar ailemi nasıl geçindireceğimi düşünüp ağladığımı, birçok kez psikolojik destek muayene aldığımı, kırmızı reçeteli depresyon haplarıyla uzun bir dönem geçirdiğimi de belirteyim… Şimdiyse maalesef ortağı bulunduğum şirket dolayısı ile hayatım boyunca kazandığım tüm para şirkette bloke olmuş durumda… Yani anlayacağın ortada kalan bir hesap yok. Annem de bunu anlayamıyor sanırım. Yani isim eklemek mümkün değil. Annemin bana birkaç kez söylediği kendisine bir şey olursa Gülin in hakkını öde cümleleri var… Benim cevabım ise bunun aksinin olmasının mümkün olmadığı… Senin benim için iç etmek, dolandırmak el koymak para gözlü olmam vs gibi yakıştırmalarını sana iade ediyorum… Son 40 seneyi ortaya sürmenden sonra çocukken parası varken yok dedi gibi bir cümle hakikaten çok düşündürücü… Anneme yazılı olarak verdim ve veriyorum borç tutarımı.. Kendisi de istediği zaman detayıyla gönderiyorum. Geri iade olanağım çok gecikince ve aksayınca kendisine bir senet vermeyi veyahut Ortaköy deki hissemi borcuma karşılık kendisine devretmeyi de önerdim… Gerek olmadığını ifade etti… Ama endişe etme ölüm bile ona olan borcumu kat ve katıyla öder.. Anneme de her zaman söylediğim acil bir ihtiyacı olur ise en geç bir hafta içinde o tutarı ve gerekirse fazlasını kendisine ödeyeceğimdir… Bana koşulsuz güvenen yani beni olduğum gibi tanıyan bir iki arkadaşım var.. Sağ olsunlar.. O da olmadı kendi kazandığım paralar ile aldığım gayrimenkulleri ipotek verip kredi kullanır gene öderim… bana bir şey olursa da Sumru anneme olan borcumdan ve şirketten alacaklarımdan vs ile bilgili ve tembihli durumda… Bu arada annemin tüm ödemelerini vs ben yapıyorum… ortalama ayda 3-5 ödeme alım satım vs oluyordur sanırım. Sen hayatında başkası için neler yaptın bilmiyorum ama, Annemin banka şubelerine giderek günde 1 saatini harcayacağı ve dünya para ödeyeceği işlemleri ben bedelsiz yapıyorum onun için. Bunların Annemin çok zor olan hayatını biraz olsun kolaylaştırdığını düşünüyorum… Sadece senin oralardan buyurduğun işleri annem kendisi yapmaya kalksa kadıncağızın durumu ne olurdu bilemiyorum… Kayırma kumpas vs gibi cümlelerini tekrar düşün… Annemin kimi kayırdığını kolladığını tekrar düşün bence. Evlendiğimde ev alıp burada bedelsiz bir hayat yaşa diye bana mı söylemiş?? Ortaköy de kendi evimi alıp otururken Annem tutupta oğlum, kızıma oturması için ev verdim sende oranın kirası kadar parayı al mı demiş bana??? Nasıl ve ne şekilde beni kayırmış?? Defalarca sana ödeme yaptığını da düşünüyorum. Kredi kartı ödemeleri evi alırken ödedikleri vs… Bir kez bile sormadım… Ben Kuruçeşme den Ortaköy deki kendi param ile aldığım eve taşındığım günden beri Annem de dahil HİÇBİR KİMSEDEN tek kuruş hibe para almadım… Tüm evimi kendim döşedim… Kendi kazandığım para ile seyahat ettim, harcadım.. Bununla da gurur duyuyorum… Senin davranışlarını anlamakta zorluk çekiyorum. Nasıl bir zihniyet bir ev almayı planlarken dünya para harcama yaptığını ifade ederek bir geziye çıkar… 3 kuruş diye ifade ettiğin tutarı annem banada hibe etse kadıncağızın kalsa kalsa senin tabirinle 3 kuruş parası kalıyor… az çok matematik biliyorsun hesapla… 150 k usd – 88 k Euro İçini benden yana ferah tut. Senin dolayısı ile Lara nın hakkı olması gereken herhangi bir şeyden kuruş geçmez ne benim nede çocuklarımın boğazından.. hayatım boyunca herhangi bir kimsenin hakkını da yemedim yemem… İşten atmak zorunda kaldığım 10 larca kişi bile dönüp bana teşekkür ettiler… Hayatım boyunca hep hakkaniyetli oldum diye düşünüyorum… Annem ile ortak hesabınızın olduğunu da yeni öğrendim. Allah ömür versin başımızdan eksik etmesin. Yazdığın gibi ortak hesabın yarısı benim olmaz büyük ihtimalle. ¼ ü olur olsa olsa sanırım… Ama yazdıklarına yakıştırmalarına düşünce tarzına bakınca sen Annemin bir hastalığı durumunda tüm ortak parayı kendi tekli hesabına alırsın gibi gözüküyor… Anneme defalarca benim durumumun iyi olmadığını anlattım. Senin 3 kuruş diye nitelendirdiğin 44 küsur bin Avro benim kızımın 3 senelik okul parası… Onu üzmeden uygun görürse Gökçeada da kullanmamın olanak dışı olduğu (alan kişinin en az 300-400 bin TL harcama yapması gerektiği) buna imkanımın olmadığını söyledim. Aklı nerede olduğu belli olmayan Özgür 120 bin Avro eder demiş anneme… Bana araştırmam sonucu söylenen 75 bin Avro değeri olduğu… Özgür’ e sorunca niye böyle söylediğini, ‘Satmasın/satamasın da sana kalsın istedim o yüzden öyle dedim’ demesi… Annemden arzu ettiği şekilde hareket etmesini, Gökçeada ev / para / yada hiçbiri, ama mümkünse sana bağışladığı aynı tutarda parayı benim borcumdan düşmeyi tercih ettiğimi üstü kapalı da olsa anlattım kendisine… Heybeliada da hisseni satmak istediğinde seni kazıklamaya çalıştığımı ima etmene karşılık… Bir gayrimenkul ün intifa hakkı bedeli gayrimenkulün 2/3 üdür… Kanunen… Vede mantıken… 1/3 te kuru mülkiyettir… Sonuçta 1/3 ün yarısı senin ise 1/6 sı kanuni ve mantıki fiyatıdır bir yerin… Sen bana bunu satmaya kalktığında sana buranın kuru mülkiyetinin de prensipte bana ait olmadığını ve bu konuda tek karar vericinin Teyzem olduğunu, ona sormadan hareket etmeyeceğimi söylediğimde o zaman unut dedin… Demek ki sonrasında sen konuşmuşsun kendisiyle… Aldığım izlenim böyle bir konuda bile teşekkür edeceğin yerde insanları üzmeye çalışıyorsun… Hakikaten çok çok ilginç… Miras paylaşım hesapların… daha ortada miras yokken bu hesapları planlamaları senaryoları ortaya dökmen hayret verici… lakin senin için tiksinç.. Ama nedense bunları düşünüp insanlara pislik sıçratmaya ortada hiçbir şey yokken başlamış durumdasın… Aklını güzelliklere yor… Allah geçinden versin… o gün gelirde biz sağ olursak mantıklı ve hakkaniyetli paylaşım ortaya muhakkak konur… bahsettiğin izale şüyu davaları vs öyle kolay işler değil… Benim ise sana karşı yapacağım en son iş. Annemim milyon dolarlar üzerinde oturduğu konusunu da anlamış değilim… Tapu başına paramı yazıyorsun?? Annemin geliri bellidir… Usd faizini de eklesen gelirine senin 3 kuruş diye küçümsediğin tutarı biriktirmesi yaklaşık 50 sene sürer… sen hayatın boyunca kaç para kazandın?? Lavinia konusunda fazla bir şey yazmak istemiyorum… tabiki seni acıttığı gibi acıtmaz ama bizi de acıtıyor.. Daha önce söylemiştim tekrar edeyim… seninle küs bile olsak evimizin kapısı açıktır sana… Senin de belirttiğin gibi güzellik olacaksa görüşelim.. aksi halde benim de sağlığım bozuluyor… 3 günlük dünyada sana rahatsızlık vermek yada rahatsız olmak istemiyorum… Kal sağlıcakla… H. Alper Aköz Benim Alper'e 7 Kasım 2019 tarihli cevabım:
Evet gerçekten çok çok üzücü. Özellikle de para konusunda bu kadar detaya girip uzun uzun cevap yazarken Lavinia konusunda bir şey yazmak istemeyip bir cümle ile geçiştirmen özellikle manidar. “Evet, yanında olmalıydık, bilemedik, yapamadık, affet bizi” bile değil, sadece “Evet, yanında olmalıydık Gülin, üzgünüz” dahi diyememen/iz benim için çok anlamlı. Yani kötü manada. Benim canımı bu kadar acıtmışken buna aldırmıyorsun/uz ama evinizin kapısı bana açıkmış. Çok sağol (!) “Tekrar okumayacağım yazdıklarını…” demen de aynı derecede manidar benim için. Demek ki söylediklerimi anlama derdin bile yok, bunun için çaba gösterme niyetin de yok, açıkça söylüyorsun zaten. Bu durumda benim için seninle iletişim kurmaya çalışmanın hiçbir anlamı da yok ama son bir cevap yazacağım, yazmazsam benim beyin bilgisayarım donuyor ve başka işlem yapamıyor, sırf o yüzden yani, yanlış anlaşılmasın. Yazmazsam çıldıracaktım misali. “Bir kişinin diğerine yaptığı yaşattığı şeyler” kelimeleri de kapsıyor. Artı, kelimeler olmadan kimin kime nasıl ne yaşattığını anlamak mümkün değil. Ben senin aksine her yazılanı tekrar tekrar okuyorum, anlamak için. Kendi yazdıklarımı da göndermeden tekrar tekrar okuyorum, doğru ifade ettiğimden emin olmak için. Senin için kelimeler önemli olmayabilir, benim için kelimeler hayatımın merkezi. Keşke insanlar onlara daha fazla değer verseydi senin gibi küçümsemek yerine. Onları doğru kullanmayı, saygılı ve temiz kullanmayı bilselerdi bu durumda olmazdık ne biz ne dünyamız. Çünkü sözcüklerle anlaşıyoruz, anlatıyoruz kendimizi. Yoksa ne gerek vardı geliştirdik dili? Bebek gibi ihtiyacımız olduğunda ağlayalım, acıktığımızda farklı, altımız ıslandığında farklı, uykumuz geldiğinde farklı ağlarız, annemiz de anlarsa anlar, anlamazsa sırasıyla hepsini dener, tutarsa artık... Tutmazsa da şansımıza küseriz. Ama tabii karşımdaki insanlar çoğunlukla senin gibi olduğunda benim sözcüklerle bir şey anlatma çabam boşa/çöpe gidiyor. Yine de ben Lara'ya hep diyorum vızlamaya kalktığında. “Sen artık büyüdün, sözcüklerle duygularını ifade edecek yaştasın; rahatsız olduğun bir şey varsa onu güzelce olgunca söyle.” Maalesef dünyada çoğu insan kendine saldırı olmasa bile söylenenleri kişisel alıp ad hominemlere geçiyor direkt olarak. O nedenle hep diyorum, çocuk büyütmek için ciddi önemli sosyal bir yapı lazım, geleceğimiz onlar. “Yoksa öyle yaparım böyle ederim gibi palavra yazmak pek bir kolay…” diyerek ne kast ettiğini anlayamadım. Eğer sözcüğün varsa daha düzgün ifade etmeyi deneyebilirsin. Veya tabii teyzeme yaptığın gibi benim ne söylediğimi anlatacağına direkt benim için kötü dersin biter, değil mi? Senin için “Bir kişinin diğerine yaptığı yaşattığı şeyler önemli”, ben de kötü şeyler yaşattım sana. Bu kötü şeylerin sebebinin senin bana öncesinde kötü şeyler yaşatmış olmanla alakası olup olmaması da hiç önemli değil zaten. Teyzem konusunda... Para konusunu unuttuğu ile alakalı değildir, çünkü dediğin unutması değil, bir sorduğunu/söylediğini biraz sonra tekrarlaması idi. Benim “sinirimi almak, yatıştırmak” için söylenmiş bir şey de değildi, çünkü böyle bir şikayetim üzerine söylenmemişti. Artı, öyle olsa bile, bu tarz bir durumda teyzemi bu konuyu deşmemesi için uyarmak yerine bana bu şekilde yatıştırıcı bir söz söylemeyi düşünmen de ne hoş ne doğru bir davranış. Böyle bir konuda da susmak, üstünü örtmek doğru davranış değil. Tam tersine, açıkça söylenmeli ki bir durum varsa bir an evvel önlem alınabilsin. Teyzemin LongQ saplantısının sebebi her ne olursa olsun beni çok yıprattığı, yaramı sürekli kanırttığı gerçeğini değiştirmiyor. Eğer bir hastalık nedeni ile bilinçsizce yapmıyorsa, inadına bilerek yapıyor anlamına gelir ki bence bu çok daha vahim. Bu arada bu konuda ne annemin ne senin bana destek verici “Evet haklısın, teyzenin bu kadar üstelememesi lazımdı” “Anlıyorum. Hele de seni yalancı yerine koymaya kalkması çok rahatsız edici” gibi tek bir laf dahi söylememeniz yine manidar benim için; sizin aynen dediğim gibi partizan olduğunuz, bana da gıdım aldırmadığınız inancımı doğruluyor sadece. Ukalalık yapmana gerek yok Alper. Ben de insanların paralarını ne yapacağını alt soya bildirme veya hesap verme gibi bir zorunluluğu olduğunu düşünmüyorum, öyle bir şey söylemedim, ağzıma laf sokulmasından hiç hoşlanmam, bir şey söyleyeceksem benim kelimelerim var, açıkça da söylerim. Ben sadece insanların iki yüzlü davranMAMA zorunlulukları olduğunu düşünüyorum. Arkadan iş çevirmeme zorunlulukları olduğunu düşünüyorum. Hele bir de arkadan işler yaparken “Aman da ben şöyle kardeşine de bunu yapmalıyım” tarzında göstermelik eşit davranıyor gibi yapmalarını da sevmiyorum ve izin vermiyorum, bu kadar basit. Ben bu tarz oyunları hayatımda İSTE-Mİ-YO-RUM. Annemin para konusundaki davranışlarını hem tiksinç hem hastalıklı buluyorum. Annem arkadan iş çevirince ikili oynayabiliyor, zaten onun için yapıyor. Sana bir şey söylüyor, dönüp bana başka bir şey söylüyor. İkili oynayanlardan hoşlanmıyorum. O nedenle ne yapacaksa açıkta yapmasını talep ediyorum. Sonradan iki kardeş arasında sorun yaratacak şeyler yapmaması için açıkça yapmasını talep ediyorum. Ama siz çarpıtın tabii, ölmeden miras bölüşmek istiyorum gibi davranın. Gaslighting bitti benim hayatımda, düşmüyorum sizin duygusal tuzaklarınıza artık. Annem bana her geldiğinde de taşıyıp duruyor, düşünüyor, ona diyeceğim dediğim hiçbir şey yok zaten. Gerçi var, yapmasın, gerek yok. Malında mülkünde de gözüm olmayı bırak, zaten daha geçen haftaya kadar annemin ne malı mülkü ne parası varmış bildiğim dahi yoktu. Annemin bana ne maddi olarak ne verdiği ne yaptığı değil önemli olan. Annem bana hayatında hiç iyi güzel bir söz söylemiş mi? Ben annemden hakkımda sadece kötü şeyler ve eleştiri duydum son 30 senedir diyeyim. Zamanında belki akıllı olduğumu filan söylemiştir. Ama ne zaman ki üniversiteyi de bırakmaya karar verdim o da bitti. Tek iyi övgüsü (!) "Nasıl oldu da güzel bir şey giydin?" idi. "Aman da benim oğlum harikadır şöyle düşüncelidir böyle özeldir" diye ise söyleyip durur hep. (Burada yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar sorunu ortaya çıkıyor tabii. Yani annem mi ben ona kötü davrandığım için bana kötü davranıyor yoksa ben mi anneme o bana kötü davrandığı için kötü davranıyorum? Cevap burada benim için çok net açık: Ben annemi itiyorsam ve sevemiyorsam tek nedeni onun bana kötü davranması. Nokta. Seninle aranızda sorun olmaması da seni sevmesinden kaynaklanıyor. Sevildiğin için geri seviyorsun. Bense sevilmiyorum, dolayısıyla geri de sevemiyorum.) Onlarca yıldır annemin bana uyguladığı duygusal taciz de seni ilgilendirmiyor, ne de olsa kayırılan olunca sorun yok senin pencerenden. Ben annemden güzel sözü bırakın, şefkatli bir kelime duymadım. Kızım öldüğünde dahi şefkat göstereceğine kızımıza koyduğumuz isme laf etmekle meşguldü. Sonra da annemi göndermişiz, neden acaba? (Ama yine kalkıp onun bu kabul edilmez lafını demesi savunuluyor. Annem savunuluyor. Benim tepki vermem anlaşılmak yerine annem savunuluyor. Onun yaptığı doğru, benim tepkim yanlış. Hep böyle oldu bu hayatım boyunca. Kimse benim tepkim haklı olabilir mi diye bir kere de benim penceremden bakmayı denemedi ailede. Hiç kimse. Bir kez dahi. Olmadı.) Ben de nankörüm, annemi teyzemi haksız yere eleştirip duruyorum di mi? Hep benim hatalı olan zaten. Kara koyun. Günah keçisi. Annem beni sevmiyor, sevmemeyi bırakın, annem bana resmen kin besliyor. Peki bunu hak etmek için ne yaptım? Kusura bakmayın, ben hiçbir şey yaptığımı düşünmüyorum. Bu tamamen bilinçaltında bana karşı kadın olduğum için geliştirdiği bir tepki. Nedeni nedir teorilerim var ama bunu söyleyecek konumda değilim, bir psikoloğun deşmesi gerekiyor. Ama ilgilenen yok. Ne de olsa haksızlık adaletsizlik bana yapılıyor, size dokunmuyor ucu. Ben boşuna laf anlatmaya çalışıyorum. Anneme Hint fakiri gibi dolaşmaması gerektiğini binlerce kez söyleyen sadece sen değilsin, hepimiz söyledik, annemin laf anladığı yok. Bana sorarsan Hint fakiri gibi dolaşmasından ziyade yırtık ve boyalı çarşaflarla yatması daha utanç verici bir durumdur. Annemin bu şekilde olmasının sebebi de kendini layık görmeyişidir, çünkü önce babam ezmiş, şimdi halen anneannem eziyor, ben ona sürekli telkinde bulunuyorum bunu kırması için ama bana zaten aldırmıyor/dinlemiyor, sizlere de psikoloğa götürmenizi çok söyledim ama bana destek çıkan olmadı. “Annem bana Usd/TL parasını hibe etmedi..” diyorsun. Kusura bakma, eğer seninle ortak hesaba koymuşsa o parayı, onun yarısı yasal olarak senin ve adı hibe/bağış oluyor, kıvırtmaya çalışmanın hiç gereği yok. Hesaba isim eklemek neden mümkün değil açıkçası anlamıyorum, ama zaten önemli olan o da değil, önemli olan, iki kardeşte ciddi eşitsizlik/haksızlık yaratacak, iki kardeşin arasını açacak şeyler yapmaması sorumluluğu annemindi, bunu yerine getirmedi. Kusura bakma, yüksek faizler de bunun gerekçesi olacak bir açıklama değil benim gözümde. Başka bir yol bulursun, bu duruma getirmezsin olayları. Kaldı ki, kendisi aynı sorunları yaşamış ve yaşamaya devam eden biri olarak hiç yapmamalıydı, önlem almak onun sorumluluğuydu. Nokta. “Annemin bana birkaç kez söylediği kendisine bir şey olursa Gülin in hakkını öde cümleleri var…” İşte sorun burada. İşte olayın özü bu. Sana şifahen söylüyor, ama benim elimden yazılı kağıt alınıyor. Sen de “Anneme yazılı olarak verdim ve veriyorum borç tutarımı.” demişsin ama annemde yazılı olan kağıdın benim bilgim dahilinde olmadıkça ne anlamı var? Annem öldü gitti, kağıt çöp oldu gitti. Burada da annemin ne yapıyorsa açıkta, ortada, iki kardeşi karşısına alarak yapmasını söylemekte ne kadar haklı olduğum anlaşılıyor. Ama tabii siz bunu asla kabul etmezsiniz, ben kötüyüm, ben tu-kakayım, siz doğrusunuz iyisiniz yanlış yapmayansınız. “bana bir şey olursa da Sumru anneme olan borcumdan ve şirketten alacaklarımdan vs ile bilgili ve tembihli durumda…” hahaha! Çok güldürdün beni. Yine aynı şeyden bahsediyoruz. Ah birileri tembihli! Ah Alper'e ve Sumru'ya benim güvenmem gerekiyor ama onlar bana güvenmeyi bırakın, benim şerrim, para peşinde koşmam, para için pislik yapmam öyle meşhur ki, maazAllah hem parayı alır hem de Gökçeada'daki evi senin ve çocuklarının elinden almak için dava açarım. Ben bokum siz sütten çıkmış ak kaşık. İşte bu ima benim tepemi attıran! Kaldı ki senin bu borç ilişkilerinden de daha şu ana kadar haberdar bile değildim. Oysa sen elbette annemin bana verdiği paradan daha vermeyi düşünür düşünmez haberdar ediliyorsun. Parayı sen çekip eline vermişsin, daha ne olsun! Annemin sana verdiği paraları ise benim ruhum duymamış. Keza, annemle hesabınızın ortak olduğunu dahi bilmiyordum, sadece sende onun şifresi var zannediyordum. “annemin tüm ödemelerini vs ben yapıyorum… ortalama ayda 3-5 ödeme alım satım vs oluyordur sanırım. Sen hayatında başkası için neler yaptın bilmiyorum ama, Annemin banka şubelerine giderek günde 1 saatini harcayacağı ve dünya para ödeyeceği işlemleri ben bedelsiz yapıyorum onun için. Bunların Annemin çok zor olan hayatını biraz olsun kolaylaştırdığını düşünüyorum… Sadece senin oralardan buyurduğun işleri annem kendisi yapmaya kalksa kadıncağızın durumu ne olurdu bilemiyorum…” cümlen aynen benim düşüncelerimi doğruluyor, o paraları bana vermesen de kendine rasyonelleştirmen çok kolay. Benim buralardan “buyurduğum” işlerden bahsetmen de çok doğru olmuş, buradan buyuruyorum ben çünkü. Keyfimden buyuruyorum, buyurganım ben, bayılıyorum insan kullanmaya. Burada olduğum için benim elim ayağım kesik, siz de iki ufak iş yaptınız diye aman da ne çok şey yaptınız oluyor benim için! Hatırlatma bana yapmayıp arkadaşının babasına yaptıklarını da, hatırlatma Alper! Kayırma kumpas vs gibi cümlelerimi tekrar düşünmeme gerek yok. Bunu yazmıştım ama sonra herkes biliyor zaten diye gerek görmemiştim, madem konuyu açtın o da not düşülmüş olsun: 28 Eylül 2018 tarihinde annem “Hakan'la olan evi sadece 35000 avro zararla sattım” diye mesaj attığında “YUH diyorum anne sana YUH diyorum ve başka bir şey demiyorum. YUH!” diye cevapladım ve annemi bloke ettim. Annem, benim hiçbir talebim olmadan satın almayı önerdiği, kendi iradesi ile satın aldığı ve yine kendi özgür iradesi ile tam 2001 kriz döneminde sattığı bir ev nedeni ile uğradığı zarardan beni sorumlu tutuyor, sanki benim elime o miktarda para saymış da bana bağışta bulunmuş gibi kendine pay bana zarar çıkarıyordu. Çetele tutmuştu. Üstelik de yine, kriz döneminde ev satarken zarar edildiğini ama diğer evi alırken ettiği karı hiç hesaba katmadan! Hiç ondan bahsedilmiyor. Çünkü o zaman bana borç çıkaramaz. Kendi iradesi ile yaptığını da kabul ederse bana borç çıkaramaz. Dikkatinizi çekerim ki, bu evin ne satın alınmasında ne satılmasında benim hiçbir baskım ve isteğim söz konusu olmamıştır. 1995 yılında Hakan'la evlenme planı yaparken annem yanılmıyorsam Maraş'ta bir arsa satılması üzerine elinde para olduğundan onu yatırım amacıyla “Satılık ev bakın, evi ben satın alayım siz oturursunuz” dedi. Arnavutköy'de çok ucuza küçük ve hoş bir ev bulduk. O sırada annem Maraş'taydı. Benim kendi başıma ev almama izin veremezdi, ben ne bilirdim. Haklı tabii. Dayımın eve gelip bakmasını söyledi, o onay verirse ancak alabilirdik. Ok. O arada dayım gelip bakana kadar kapıldı tabii ev, kelepirdi. Sonra Tarabya'yı bulduk. Şimdi hatırlamıyorum o kısmını, dayım mı geldi baktı, yoksa annem dönmüştü de kendi de gördü sanırım. Her neyse, ev kendi üstüne alındı. Doğrudur, onun evinde kirasız oturdum. Ancak öyle bakarsan sen de kirasız oturdun Kuruçeşme'de aile evinde veya Bilkent'te paraların ödendi. Ben sadece evlendiğim için böyle bir durum oldu ve tekrar belirtmek isterim ki hiçbir şekilde benden gelen bir talep değildi, tamamen annemin kendi öz iradesi idi. Ha, bu neye benziyor? Kadınların ilişki süresince bir sürü şey yapıp ilişki mayhoş olunca “Senin için saçımı süpürge ettim” demesine. Acayip uyuz bulduğum bir mantıktır. Eğer çetele tutacaktıysan yapmasaydın. Veya o anda karşındakine bildireydin de o da ileride ona ne borç çıkacağını bileydi. Benzer bir hesabı Mehveş de bana yapmıştır, ücretsiz baktığı mahkemeler için sonradan önüme fatura çıkardı. Yahu ben bilseydim sana o ücretten iş verecek miydim? Önceden üstünde anlaşılmamış, kararlaştırılmamış bir şey için bana fatura çıkarma hakkını nerden buluyorsun kendinde?! Artı, tabii bu hesap yapılırken onun hatası yüzünden benim ödediğim bedele dair tek cümle söylenmemiştir. Aynen senin kendine çıkar söz konusu iken, ortak hesaptaki paraların yarısı sana ait olacakken benim adıma hiçbir önlem, eşitlik talep etmeyip iş kendine dokunacak olursa hemen çıkarını korumaya kalkman gibi. Sadece kendi çıkarındır korunması gereken! Kardeşininkini niye sen düşüneceksin ki? Annem de keza öyle. Beni düşünmez. Ama kayrılan sen olduğun için aldırmazsın. Ortaköy'e gelince... Yine benim hiçbir talebim olmadan yapılmış bir şeydir. Ben Mısır'da seyahatteyken sen mesaj attın böyle böyle diye, ben de “iyi, ne diyeyim, benim evim değil” dedim, “sadece taşınmak için beni beklerseniz sevinirim.” O kadar. Hangi daireyi istediğini de sen seçtin, “ben aşağıyı alayım” gibi en ufak bir seçimim, isteğim filan olmadığını söylememe gerek yok. Yine söylememe gerek yok ama hatırlatırım ki birkaç sene sonra senin rahatsızlığını fark ettiğimde de, tamamen kendi irademle ve hiçbir dış söylem de olmadan, kendi maddi koşullarım çok zorlayacak olsa da evden ayrılıp kendi evime çıktım zaten. Artı, madem bunların lafını ediyorsun neden annemin “Ben öderim, yeter ki üniversiteye gitsin” diyerek sana özel üniversitede okuma imkanı yaratmasından bahsetmiyorsun? Ne ödediğini ne olduğunu bilmiyorum ama şimdi sen gidip Robert lafı da edersin, sonra hak edilip edilmediği, aman da kimin okulu için kaç para ödendiği konusuna filan girer, hiç gerek yok, çok çirkin bu hesaplar Alper, çok çirkin annemin aldığı evde oturduğum için beni kayırdığını iddia etmen. Eğer benden önce evlenecek olsaydın annem aynısını sana yapardı, dolayısıyla sırf durum gerektirdiği için oluşan şeylerden beni kayırma diye çıkarım yapman mantıksız ve ayıp kaçıyor. Artı, ben o evde otururken sen de annemin evinde kirasız oturdun, sanki çok farklıydı. Sen Ortaköy'deki evi aldıktan sonra kendi paranla yaşamışsın, bense lise 2 yazında Robert'te işe girip çalışmaya başladığımdan sonra kimseden para istemedim, sonra da ders vermeye başladım, tüm seyahatlerimi kendim ödediğim gibi aile evinde oturduğum için kira ödemesem de tüm faturalarımı da kendim ödedim. Evet doğrudur, buraya taşındığımda banka ödemelerimi yapmak zorlaşınca annemle ortak kredi kartı aldım ve bir süre annem orda burda 50-100 euro vermiş, kredi kartımda hesabımda para yokken tamamlamıştır, ama onda da benim elimi kolumu bağladığını fark ettiğimde kendi kredi kartımı aldım kendi hesabımı açtım internet şifresini de aldım hallettim. “Nasıl bir zihniyet bir ev almayı planlarken dünya para harcama yaptığını ifade ederek bir geziye çıkar…” demeye kalkmışsın. Söylediklerimi çarpıtıp beni kötü ışıkta göstermeye nasıl meraklı olduğun bir kez daha ortaya çıkıyor. Aman da okuma zaten yazdıklarımı tekrar! Okuyup anlamadan bok at. 2015 yılında dünya turuna çıkarken ev mi almayı mı düşünüyormuşuz? Yazdığım/Dediğim gibi, bizim şimdi bile ev almak gibi bir düşüncemiz yoktu; komşularla aramız çok kötü olup huzurumuz kabul edilmez derecede kaçtığı için böyle bir durum ortaya çıktı. Yoksa hepimiz evimizi çok seviyoruz ve ayrılmak istemiyorduk, halen de mecburen ayrılınca üzüleceğiz. Tabii bu arada sizlerle ben aynı dünyada yaşamıyoruz. Benim dünya param sizin 3 kuruşunuz! 150 k usd – 88 k Euro'ya 3 kuruş diyorsan, ki diyorsun, (sanki ben demişim gibi diyorsun o ayrı ya!) diyecek bir şeyim yok. Bizim için çok para. Dedim ya, ben anlayamıyorum, onca para ile annemin kendini fakir hissetmesini. Ama belli ki sana göre de fakir fukara annem. Ah zavallıcık. Annemin milyon dolarlar üstünde oturduğu lafın gelişi, tabii ki tapu başına hesap filan yapmıyorum, o mallarının ne olduğunu bile bildiğim yok. Annemin de babamın da her tür malını parasını yıllardan beri bilen sensin. Muhtemelen on sene önce filan “Babam zengin filan değil, annem zengin asıl” dediğini bilirim, o kadar. Onun dışında, onuncu kez tekrarlıyorum, annemin nerede ne parası var ne malı var geçen haftaya kadar bir bilgim yoktu, hiç de beni ilgilendirmedi. Taa ki annem sinsice benden yazı almaya kalkana kadar. Öte yandan, Kuruçeşme'nin milyon dolarlık ev olduğu, Ortaköy ve Maraş'taki evlerin yine 300-500bin dolar ettiğini (bunu da kendi söyledi ben Maraş'tayken de öyle öğrendim, yoksa ne sordum ne ilgilendim) göz önünde bulundurursan annemin milyon dolarlar üstünde oturduğunu söylemem çok da abartı ve yanlış değil. Otursun, gözüm yok. Ama kalkıp bana sadaka verirmiş gibi davranmasına, ardından da beni ona borçlu saymasına da tahammülüm yok. İzin vermem. Evet, Annemin parayla ilişkisi hastalıklı. Açıkça ve büyük harflerle yazıyorum: HASTALIKLI. Kadın nasıl ağlamaklı “Ühüü, 4000 TL ödeyemedim ameliyat için, anneannen borç vereyim dedi ondan aldım.” Onu da dinleteceğim. Dinleteyim de aklı başında biri söylesin. Bankada bu kadar parası, bunca malı mülkü olan, emekli maaşı ve sağlık sigortası olan 75 yaşında bir kadının böyle söylemesi normal mi? Kesinlikle değil! Kuruçeşme hastalıklı. “Anneannen dayının üstüne yapmış kendi payını, şimdi ölmesini bekliyoruz ki dava açalım.” “Teyzen Alper'e 30.000 euro/dolar verdi, sen de iyi davran ona, sana da verir,” “Teyzenden sana Lara'ya ve Carlo'ya bilmediğin büyük iyilikler var, üzme onu,” laflarını defalarca etti. Mentalite bu. İnsanlara parası için iyi davranılacak. Halen “Teyzen sağolsun getirir koyar hep para masaya” diyor. (Senin aynı teyzem ve annemin karşılıksız verdiğini söylemen, onları pohpohlaman gibi. Dedim ya ana-oğul çok benziyorsunuz. Ben annem veya başka biri bana maddi bir şey yaptı diye aman da el pençe divan durmam. Para öyle bir değer taşımıyor benim gözümde. Hayatımı onun için sattığım bir nesne değil. Önemini inkar etmiyorum ama hiçbir zaman çoka da ihtiyaç duymadım, gözüm tok oldu. Ne Mercedes istedim ne mal mülk biriktirmek.) Annemin paraya ihtiyacı mı var? Annem fakir fukara mı? Teyzem niye yapıyor bunu belli değil. Annem de aynı stili öğrenmiş, gıdım gıdım bana veriyor, sonra da minnettarlık bekliyor benden. Teyzemin, ölünce zaten kullanamayacağı, sırf kızlardan kaçırmak için üstümüze yaptığı Heybeliada için minnet beklemesi gibi. Kusura bakmayın, ben öyle bakamıyorum. Benim bugün hiçbir işime yaramayacak, hah evet, ileride bana kaldığında dörtte bir yerine yarısı kaldı diye müteşekkir olamıyorum. Elbette teyzem çok şey de yapmıştır, annem de yapmıştır, ama bunların hepsinin çetelesinin tutulup bana borç yazıldığını gördüğüm o 28 Eylül 2018 tarihli mesajından sonra bunu reddediyorum, borç kabul etmiyorum! Ben paranın kölesi değilim, annem de teyzem de babam da beni satın almıyor. Ben senden yana içimi ferah tutarken sen benden yana içini hiç ferah tutamıyorsun ama. Ben annemin yalancısıyım tabii. Annem “Alper dedi ki ben ölürsem Gülin evi çocuklarımın elinden alır.” Bu konuşması da kayıtlı, göndereceğim ama program açmıyor nedense. Bir ara Carlo çözüm bulduğunda gönderirim. “yazdıklarına yakıştırmalarına düşünce tarzına bakınca sen Annemin bir hastalığı durumunda tüm ortak parayı kendi tekli hesabına alırsın gibi gözüküyor…” Kendine gel Alper! Sen yapmazsın ben yaparım değil mi tabii? Aman sen ne yücesin! Dayım yapar ama sen yapmazsın. Böyle işte partizanlığınız! Tekrar söylüyorum: Annem o hesabı göstermelik açtı. Açıkladığım gibi, açma sebebi de sırf dayımı kayırıyor diye kendi anneannemden şikayet ederken aynısını kendinin yaptığını söylememden dolayı utandığından yaptı. Ne içindeki para miktarını ne hesap numarasını bile bilmedim ben daha geçen haftaya kadar. Senin gibi 24 saat elimin altında istediğim gibi oynayabileceğim bir para değil o, senin içini ferah tutmaman için gıdım sebebin yok. O hesaptaki para miktarını ve seninle ortak hesabındaki parayı da tamamen tesadüfen öğrenince de seni nasıl kayırdığı ortaya çıktı zaten. Yukarıdaki bana terbiyesizce palavra ithamın konusunda da istersen Sevinç'e sor o söyler sana, yoksa da yazışmalarımız kayıtlı, o hesaptan adımın silinmesini istedim ben. Fakat kendisi annemin onayı olmadan yapamayacağını söyledi. Versin annem onay, silsin, istemiyorum sizinle para ile ilgili tek bir şey. Evet, seni paragöz görüyorum Alper. Durup dururken de görmedim, davranışların bana öyle gösteriyor. Sen bana iade ediyorsun ama bana iade etmek için göstereceğin bir örnek yok. Ben 40 yaşımda doğurduğum tamamen sağlıklı bebeğimi pisi pisine kaybetmişken, kaç kez çıldıracak noktaya gelmişken bile bir şekilde ayakta durduğum halde senin para konusundan (Üstelik de parasız pulsuz ortalıkta aç açık kalmış filan değilsin, dediğin gibi malın mülkün duruyor onu yerine koyacak.) psikolojik destek muayene alman, kırmızı reçeteli depresyon haplarıyla uzun bir dönem geçirmen de parayı ne kadar önemsediğini açıkça gösteriyor bana sorarsan. Senin paraya önem vermeni anlayabiliyorum, sonuçta bir erkek olarak senin üzerindeki baskılar farklı. Ama senin karakterin de benden çok farklı, bu gün gibi açık. Artı, kusura bakma senin o yaşta o paraları nasıl kazandığın da şüpheli, madem benim hayatımda ne para kazandığımı sorgulamaya kalkıyorsun, ben de senin o paraları nasıl kazandığını sorgulayayım Alper! Şirketten “atılman”ın arkasında yatan nedenleri sorgulayayım. Sen alnının teri ile kazanmışsındır elbette, bense tembel olduğum ve ömrüm boyunca hiçbir iş yapmadan kıçımın üstünde oturduğum için kazanmamışımdır. Bana “sen hayatın boyunca kaç para kazandın??” diye sorarak ne demeye çalışıyorsun? Ben senin gibi para peşinde koşmayı tercih etmedim, bunu biliyorsun. Öyle bir hevesim olsaydı gidip büyük bir şirkette çalışıp müdür olmayı, plazalarda yüksek maaşlar almayı ben de bilirdim pekala. Benim mal mülk sevdam olmadı, azla yetinmeyi de hep bildim. Az kazandım belki ama ayağımı da yorganıma göre uzattım ve kendime bakmayı da bildim. Son on seneden beri para kazan(a)madıysam da başka bir ülkeye yerleştiğimden, çocuk doğurup kaybettiğimden, onun travmasını daha atlatamadan yeni bir çocuk bakımını üstlendiğimden, yanımda da bana destek kocamdan başka bir tek kişi olmadığından kazanamadım. Artı, elime networking yapmak, adımı tekrar duyurmak için fırsat geçtiğinde Ankara'ya gidip Ted konuşması yapmam için bana iki saatlik yardım edecek annem kardeşim olmadığından kazanamadım. Artı, benim gibi birikimli ve kafası çalışan biri para kazanamazken tırnağım olamayacak insanları ünlü ve zengin yapan Türk medyası utansın. Ben söylemeye değer bulduklarımı yazmayı tercih ettim kimse ilgilenmese de, para ve ünün olduğu yeri de elimin tersi ile ittim, prensiplerimin peşinden gittim. Doğrudur yanlıştır benim seçimimdir, bu konuda söz söylemek sana düşmez. Artı, burada kendime istediğim türde bir yazı işi bulmuşken, hayatıma abukluklarını sokup onlara yazmakla vaktimi harcatan komşular, İş Bankası ve ailem utansın. Tüm bunların da dışında, asıl sorulması gereken soruya ise hiç değinmiyorsun. Annem o paraları çok çalışarak alnının teri ile kazandı sanki, değil mi? Bana sorulur, anneme sorulmaz. Çifte standart her yerde. 44 küsur bin Avro için 3 kuruş demedim, annemin sana hibe ettiği para yanında 3 kuruş dedim, laflarımı çarptırma! Kızının okul parasını gündeme getirme sebebini de anlayamadım, kızını o kadar paralık okula göndermek senin/sizin seçiminiz. Benim kızımın 10 senelik okul parası. Bizim bindiğimiz arabalar da sizin bindiklerinizin 20'de-30'da biri. Ne yarıştırıyoruz burada? Senin içki paranla, oturduğun evin aidatı ve sahibi olduğun mallarla bizim evlerimizi seyahatlerimizi mi yarıştıracağız bir de? Annemin bana Gökçeada için ilk telaffuz ettiği rakam 200bin euro idi. Ben de çok şaşırdım ve hatta “Nasıl o kadar ediyormuş?” diye sordum. “Bizim Kaş bile o kadar etmiyor.” Annem için pek paha biçilmez tabii orası. Sonra 150bin ve 125bin demeye başladı. Tabii senin rakamın 75bin. Daha da düşür istersen, benim için farkmaz. Böyle yapılır zaten işlemler. Üstünde anlaşılmadan konuşulmadan, sonra annem ve sen dersiniz rakam bu diye. Ama işte dayıma gelince o annemlerin elinden almış olur Bizimköy'ü. Ama senin Gökçeada'yı alman için tabii aynı şey değil hiç. Olur mu (!) Evet, teşekkür edeceğime insanları üzmeye çalışıyorum. Hep benim sizi üzdüğüm var, değil mi? Niye üzüyorum o da belli değil, ortak maldan rahatsızlığımı ifade ettim bir kere o kadar. Sanki de teyzemin bana LongQ diye yaptığı gibi sürekli ve durup dururken aynı şeyi tekrarlamışım gibi. Heybeliada'daki hissemi senin almanı önce sana bahsettim doğrudur. İlk bahsettiğimde rakam konuşulmadı, sen dediğin gibi “Önce teyzeme sormam lazım” dedin ben de “O zaman unut” dedim. Daha sonra teyzemle bir fırsat çıkıp konuşunca ve de o senin alabileceğini söyleyince sana tekrar, bu sefer ciddi olarak geri döndüm. Senin verdiğin rakamları duyunca da vazgeçtim zaten. Sen şimdi 1/3 diyorsun, ben o zaman baktığımda bunun yaşla değiştiğini okumuştum ve % 70 gibi bir şeydi. Bu da gösteriyor ki seninle anlaşmamız mümkün değil. Bu kadar uç noktalarda başlayınca anlamı olmuyor. Belki sen haklısındır, zaten kimsenin bir mecburiyeti yok. Ama bir kez daha ortaya çıkıyor benim ortak mal istememekte ne kadar haklı olduğum. Çünkü herkes, haklı da olarak, kendi çıkarından bakıyor. Alıcıysan düşük, satıcıysan yüksek fiyattır senin için. Senin anneme borcundan dahi haberim yok. Yoktu yani şimdiye kadar. Kaldı ki annem tam tersine senin gelecek paran olduğunu, senin bankada çok paran olduğu için ona da yüksek faiz verdiklerinden hesabınızın ortak olduğunu söyledi. Bunlar tamamen annemin yalancısıyım. Senin anneme ve teyzeme yüklü miktarlarda borcun olup benim hiç haberim olmaması da kayrıldığını açıkça gösteren başka bir kanıt. Miras paylaşım hesabı yaptığım da tamamen sizin bana hakaret etme, bok atma çabanızın ürünüdür. Ortada hiçbir şey yok tabii ki size göre, sana göre. Kayrılan sen olunca neden olsun? Halen kalkıp bana bunları söyleyebiliyorsan, ah senin bana hakkın geçmez, olur mu öyle şey, ayh annem bana tembihledi, ayh Sumru da tembihli bana bir şey olursa deyip, dediğim gibi bana bu haksızlığı yapmak için kılınızı kıpırdatmanız bile gerekmezken ve dahi tam tersine adil olmak için uğraşmanız gerekirken bunu yapacağınızı iddia edip, benden buna güvenmemi bekleyip, işin ucunun sana dokunma ihtimali olduğunda ise aman ben uğraşarak sana haksızlık ederim diye kendini güvenceye almak istemen çifte standardın ve haksızlığın dik alası değilse ve sen, teyzem, annem de dahil bunu normal buluyorsanız diyeceğim tek kelime yok. İşte burada senin dediğin “İçini benden yana ferah tut” “benim cevabım bunun aksinin olmasının mümkün olmadığı” diye palavra sıkmak çok kolay Alper, çok kolay! Elini taşın altına koymak yok, annem de buna izin versin, ama bana gelince seni korumaya kalksın, ben de tepki verince vay vurun kahpeye olayım! > Sana naçizane tavsiyem en kısa vakitte kendine bir iş edin. Sosyal bir ortamda gelirine bakmadan… Tercihen güzel insanların bulunduğu neşeli bir ortamda olsun… Naçizane... Senin tavsiyeni sorduğumu hatırlıyor musun? Hayır, ben de hatırlamıyorum. Bir dahaki sefere tavsiyelerin sorulmadan konuşmamayı bil, kendine sakla. Geçen annem yazdı, hep beni suçlayan bir mesaj. Klasik. Sen şöylesin sen böylesin, sen güvenilmezsin, sen rezilsin. Şaşırmadım. Ne de olsa alışığım. Şimdi sen... Hiç kendine bakmadan utanmadan yazıyorsun. Teyzemin de farklı olacağını sanmıyorum. Teyzem beni severdi eskiden, sonra ne olduysa, sanki ona bir kötülük yapmışım gibi sevmez oldu. (bu konuda benim de hemfikir olduğum ve annemin de söylediği bir şey var ama o söylesin isterse, ben yazmayayım onu, sonra doğruyu söylediğim için suçlu oluyorum. Siz her şeyi gizli ve insanların arkasından yapmayı seviyorsunuz.) Ben bir daha sizinle ortada bir üçüncü parti olmadan konuşmam. Bir süre iyi gidebiliyor ama sonra su yüzüne çıkıveriyor bir yerden patlak veriyor halledilmemiş eski meseleler. Hoş, bu noktadan sonra üçüncü parti olsa ne anlaşacağız meçhul. Siz beni anlamıyorsunuz, anlamak da istemiyorsunuz. Belli ki üçünüz de güzel klik kurmuşsunuz, kendi aranızda paralar döndürüyorsunuz, birbirinizi çok seviyor birbirinizle gurur duyuyorsunuz, siz keyfinize bakın ben rahatınızı kaçırmayayım. Allah selamet versin, sağlıcakla kalın. Not: Bir daha içinde benim söylediklerimi onaylayan, bana hak veren bir tek nokta olmayan bir şey yazacak olursanız cevap vermeyeceğimi de bildiririm. On 11/7/2019 at 1:03 PM, "Alper Aköz" <alper.akoz@hotmail.com> wrote: Gülin uğraşamayacağım seninle… çelişkiler içindesin ve samimiyetten inandırıcılıktan çok uzaktasın… sen ancak kendini kandırmaya devam et… yaptığın hataları başkalarına yüklemeye de devam… Thursday, November 7, 2019 at 1:50 PM Damgala Alper damgala! Sebep göstermeden, açıklama yapmadan damgala! Çelişkim nerde samimiyetten inandırıcılıktan neden çok uzakmışım? Niye kendimi kandırıyormuşum? Neymiş hatam? Spesifik olarak neymiş? Açıklama yapma, genelle, bok at sadece! Anca bundan anlarsın zaten. Kapasitesiz insanlar savunacak bir şeyleri olmayınca ad homineme geçiyor. +1 Alper'in Hakaretleri Friday, November 8, 2019 at 11:37 AM Gülin Allah ından bul… Pisliğin tekisin. Kazaren gördüm… Ben atılmadım geri zekâlı.. bana 10 ülkenin sorumluluğunu vererek genel müdür olmamı teklif ettiler expat olarak… Ben ceo ya hayır cevabı verdiğimde benim o şirkette kalamayacağımın kararını vermiştim. Senin SİNSİ ve PiSLİK DOLU kafan bu işlerden anlamaz. Ayrıldığımda senin hayalini bile edemeyeceğin miktarlarda ödeme yapıldı bana… senin ima ettiğin durumlarda 5 kuruş alamaz çıkartılan… Halen üst yönetim ile görüşüyorum.. Her Türkiye ye geldiklerinde yemeğe çıkarız… sen ancak insanlar ölmeden miras payı peşinde koş. Bunlar için her türlü ahlaksızlığı yap sonrada neymiş para peşinde koşmamış mış… İstemem anne yan cebime koy… Punduna getir dava aç… AHLAKSIZ… Alt soya bildirim mecburiyeti yok cümlesine katılıyorsan KES ÇENENİ OTUR… Halen Teyze bana borç verdiğinden yeni haberi olmuş muş… Bana borç verirken Teyzem sana sorsun… Lavinia konusunda annemin ağzına edip postaladığınız ve benim onu havaalanından aldığım 20 sene çökmüş halini gördüğüm zaman benden de 1 -2 sene gitmiştir… aramalarımıza seyahat cevabı verip gelmeyin diyen de sensin… normal güzel zamanlarda geldiğimizde bize davranışın belli… gelipte kapında mı sürünecektik… Bugün itibarıyla her şeyim kapalı sana… Arama sorma yazma… RAHATSIZLIK VERME… Friday, November 8, 2019 at 1:05 PM
Benden Alper'e: Pisliğin teki! Gerizekalı! SİNSİ ve PiSLİK DOLU. AHLAKSIZ! Sözlerini sana iade etmek istedim sadece. Kesip çenemi oturayım tabii Alper. Kesip çenemi oturayayım ki sen bütün paraları rahatça iç et Alper. Benim dava açmam gereksin sen iç ettiğinde, hatta elimde hiç yetki bile olmasın daha iyi, hatta hatta hiç haberim bile olmasın en iyisi! Sen rahatça, gönül ferahlığıyla iç edebil tabii. Paragözsün, iğrençsin, adisin, rezilsin, kepazesin! Bunlar da benden olsun! Samimiyetsiz yalakasın. Bunun ilk kısmı senin, ikinci kısmı benden, tepe tepe kullan hakaretlerini. Beni haksız suçlamaların ve psikolojik tacizin burnundan gelsin inşAllah! Lavinia konusunda yaptıklarınızdan ve yapmadıklarınızdan bende çok hakkınız olduğuna inanıyorum ve kardeşlik hakkımı sana helal etmiyorum. Sen de bana etme. Cehennemin dibine kadar yolun açık olsun! SON SÖZ
“Annemin ağzına edip postaladığınız...” gibi bir iğrençlik söyleyene en güzel cevap “Çocuğun öldüğünde kimsenin ağzına edebilecek durumda oluyor musun olmuyor musun başına gelsin de anla!” demek gerek aslında ama kimseye öyle bir dilek dileyemem ben bunu yaşamış biri olarak. Nasıl hayalet gibi kaldığını, içindeki tüm yaşamın çekildiğini kimse anlamasın. Bu insanı kendi iğrençliği ile baş başa bırakmayı daha doğru buluyorum. Sadece bir de benmerkezciliğine dikkat çekmek isterim. Kendi 1-2 yıl yaşlandığı, annemin 20 yıl yaşlandığından dem vururken böyle bir olayın benim 50 yıl yaşlanmam demek olacağına dair hiçbir düşüncesi yok. Öyle benmerkezcil ve suçlayıcı. Anlayış sıfır! Bebeğini böyle korkunç bir şekilde kaybetmiş insana bile gıdım anlayışı olmayan, tam tersine onu adice suçlayan kişi insanlıktan nasibini almamıştır. Nokta. Yanlış bir şey söylemişsem “Ne saçmalıyorsun?” diyebilir ama “Gerizekalı” demeye kalkıyorsa kendini tanımlar. O benim için sanki ev almayı planlarken dünya turuna çıkıp para harcamışım gibi laf etmeye kalktığında ben ona "Gerizekalı" mı dedim? Ama demeliymişim. Teyzeme yanlış şeyler söylediğinde “Gerizekalı” mı dedim? Hayır. Edebi ile tartışmayı, belli bir seviyede tartışmayı bilmeyenlerle benim işim olmaz hayatta. Benim o dönemde Alper'in bana söylediğinden anladığım atıldığı idi. Çok üzgündü, müdür olmayı bekliyordu, onun yerine başkası atanınca bozuldu. Atılmamış olsa bile, hayal bile edemeyeceğim paraları nasıl kazandığının, ne yaptığı için kazandığının cevabı yok ortada. Dünya beş para etmeyen ama milyonlar kazanan yüz milyonlarca takipçisi olan aptal ve boş insanla dolu. Alper'in söylemlerinden açıkça anlaşılıyor ki bir insanın değerini kazandığı para belirliyor. Böyle bir argüman ortaya atması bile ne kadar para odaklı olduğunun göstergesi. Van Gogh'un kardeşinin ona “Hayatında ne para kazandın sen?” diye sorduğunu düşünebiliyor musunuz? Artı, Türkçe'de de ne güzel atasözlerimiz var halbuki. Ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Biri hiç nasibini almamış. Bir gün benim yazdıklarımın değerlenmeyeceğini, çok satıp para kazanmayacağımı veya benim fikirlerime hayran zengin bir adam çıkıp beni hamiliğine almayacağını kim biliyor? Alper'in batmayacağını kim biliyor? Ukala dümbeleği dangalak. “Allah ömür versin başımızdan eksik etmesin.” “KARŞILIK BEKLEMEDEN bir şeyler veren ve verecek olan kişiler olan Annem Teyzem” “Teyzem… Benim için Annemden farklı olmayan ve gerek kişiliği ile gerek profesyonel akademik hayatı ile hep gurur duyduğum bir kişi” gibi laflar eden birinin bana samimiyetsiz demesi de çok ilginç. Burada kimsenin duymak istemediği şeyleri söyleyen kim? Bunları söylediğim için annem de teyzem de bana kızıp Başak ve Zeynep'e yaptıkları gibi benden de Alper'e mal kaçırabilirler mi? Kaçırabilirler. Tüm bunları göze alıp doğru bildiğini söyleyen kim? Artı, yine, “KARŞILIK BEKLEMEDEN” diye, özellikle de büyük harflerle yazmasından belli ki onun için önemli olan ona karşılıksız veren birileri. Karşılıksız maddi şeyler verenler sevilmeli. Onların hatalarına laf edilmemeli. Aynen annemin bakışı. Paragöz biri bedava evde otururken kiraya çıkmaz. Paragöz benim gibi salaklık yapıp senetsiz pulsuz kimseye araba vermez. Paragöz annemin tavsiyesine uyar parası var diye insanlara iyi davranır. Paragöz Alper'in tavsiyesine uyar KARŞILIK BEKLEMEDEN verenlerin hatalarını görmezden gelir. Paragöz yaptığı dünya turlarını, yakışıklı İtalyan kocası ve tatlı kızı ile dünya turunun fotolarını boy boy sosyal medyada paylaşır, klik ve hayran toplar. Paragöz, ona büyük medya kuruluşlarından gelen dünya turları hikayesini paylaşma tekliflerini "Benim söyleyeceğim daha önemli şeyler var, bunları da paylaşmazsanız röportaj vermem" diye geri çevirmez. Paragöz sosyal mesaj kaygısında olup kişisel çıkarlarını elinin tersi ile itmez. “İstemem yan cebime koy” suçlaması için derim ki... Annem de teyzem de bize hiçbir şey bırakmasa, tüm mallarını bir hayır kurumuna bağışlasalar en güzeli olur aslında. İçim gıdım sızlamaz. Alper'inse içine öyle bir oturur ki kalp krizi bile geçirebilir. Parasına bir şey olduğunda kırmızı reçetelik olduğunu anlatan adamdan ne beklenir ki?! İnsanların değerini kazandıkları para ile ölçmeye kalkan, kendine övünç kaynağı kazandığı paralar olan birinden... Kendi bana durup dururken saldırırken iyi, ben ona laf söylemeye kalktığımda adam gibi cevap vermek yerine çirkefleşen birinden. "Gerizekalı", "Ahlaksız"... Bunlar aynı babamın lafları... Onun gibi iğrenç biri olacağı/olduğu belli. Babasının da oğlu ne de olsa, aynı içki alışkanlığı aynı hakaret eğilimi. Bundan sonra ben de lafımı hiç esirgemem. Alper benim için tamamen bitmiştir, kişi olarak tiksinç ve iğrenç biridir. “Kır bacağını otur,” “KES SESİNİ OTUR” aynı ataerkil zihniyetle yetiştirilmiş, kendini hükümdar sanan ve başkalarını susturma hakkı olduğunu sanan öküzlerin lafıdır. Annem ve teyzeme de çok kızmış olabilirim, beni yaraladıkları çok acıtmıştır ve bu yüzden onları sevememek de acıtmıştır ama hiçbir zaman kötü insan olduklarını düşünmedim; Alper içinse evet, kötü olduğunu düşünüyorum ve bu noktadan sonra bu düşüncemi değiştirmesi biraz zor. Ben aileden gelen parayı, hele de bizde olduğu gibi belli bir miktarın, yaşamsal ihtiyaçların üzerinde ise bizde bir süre emanet durup bir sonraki nesle aktarılacak para olarak görüyorum. O nedenle anneme, teyzeme ait diye de görmüyorum. Elbette ki söz hakkım yoktur, yasal olarak tamamen onların ve istedikleri gibi çarçur edip yiyebilecekleri, dağıtabilecekleri gibi kumarda da kaybedebilirler. Alt soya hesap verme zorunlulukları yok ama alt soyda eşitsizlik, haksızlık yaratıp huzursuzluk ve kavgaya yol açacak şekilde davranmama sorumlulukları var. Maalesef teyzem ve dahi özellikle annem bu sorumluluğunu yerine getirmemiş. SESİMİ KESİP OTURMUYORUM! Birinin gerçek yüzünü görmek için en ufak çıkarına dokunacak bir şey yapmak yeterli. Alper belli ki çok rahatsız olmuş şimdiye kadar para konusuna hiç ilgisizliğim nedeni ile hem babam hem annem ve teyzemin paralarıyla rahatça at oynattığı istediğini yaptığı kovana çomak sokup keyfini kaçırdığım için. Söylediklerim sonuna kadar doğru. Annemin yaptığı çok ama ÇOK yanlış. Teyzemin borç vermesi de, eğer ki bana haksızlık yapmayı göze almışsa sorun değil tabii. (Zeynep'le Başak'tan zaten kaçırmak istediğini biliyoruz.) Evet, keşke annem de teyzem de miraslarını bir yerlere bağışlasa. Beni tek rahatsız edecek yer Mehmetçik Vakfıdır. O da savaşı hiçbir şekilde desteklemek istemediğimden. Bu sistem çok yanlış. Bana göre Mehmetçik diye bir şey olmamalı. Kim Mehmetçikler? Fakir çocukları. Bir tek bakan veya zengin çocuğu var mı Mehmetçik? Gönül ister ki Türkiye'de 2-3 değil de binlerce vicdani retçi olsun ve mecburi askerlik kalksın. 21. yüzyılda mecburi askerlik diye bir şey olması utanç nedenidir. Ben oğlum olsa askere göndermezdim. Gönül isterdi ki “Beş oğlum olsa hepsi vatan için feda olsun” diyen anneler olmasın, kimsenin beyni bunları söyleyecek kadar yıkanmış olmasın. Gönül isterdi ki bugün artık tamamen çağdışı olmuş bu toprak ve sınırlar kavramları geride kalsın, daha üst seviyede bir insanlık tanımı yapabilelim. Bu noktada, Alper'e bağışlayacak değilim elbette benim hakkımı. Alper gibi bir pisliğin, (kusura bakmayın ben kimseyi kolay kolay böyle çağırmam ama bana böyle laf edebilen birini de hiç alttan alacak değilim, kendini kendi tanımladı) ekmeğine yağ sürecek değilim. Ben feragat edeyim Lara'ya kalsın diye de düşündüm. Onu yapardım aslında ama Carlo hatırlattı ki kocası ölünce çocuklara para kalan bir arkadaşımız var, şimdi hiçbir şey yapamıyor o parayla. Çocuklar adına ev alacak ama herşeyi önce bir hakimin onaylaması gerekiyor, o onaylayana kadar da bulduğu evler satılıyor, öyle dört ev kaçırdıktan sonra bıraktı artık. Ben de böyle bir durumda kalmak, devlete onaya mahkemeye gerek duymak istemem. Dedim ya, bence hepsi başka yere gitse en iyisi. Veya Gates'ler gibi belli bir miktar ayırırlar, 300-500bin veya 100bin dolar veya her ne ise, tercihen bir şey satıp elimize verilir veya ikimize de eşdeğer bir mal bırakılır gerisi dağıtılır. Böylece de bu para konusu biter, herkes kendi yağı ile kavrulur. Aradan para çekilince de insanların gerçek yüzleri, kime ne kadar gerçekten değer verildiği ortaya çıkar. Benim düşüncelerim bunlar. İstediğinizi yapabilirsiniz elbette, söylememe gerek yok. İsterseniz hepsini Alper'e de verebilirsiniz. Teyzemin kendi bileceği iştir,* ama annem ki bana bunca kez eşit davranıyormuş gibi palavralar sıkmışken, Alper'i bunca zaman bu kadar kayırmışken bunu devam ettirmesine rızam yok. Hatta bundan sonra kayırmayı tersine çevirmeli ve beni kayırmalı. Daha önce dediğimi tekrarlıyorum, Alper'e benim bir kuruş hakkım geçerse, Alper'in bana domuzluk yapmasına beni uğraştırmasına izin verirse mezarında rahat uyumasın. Annem bunu göze alıyorsa istediğini Alper'e verebilir, merak etmeyin dava filan açacak değilim. İstesem bile açamam zaten, buradan Tüketici Mahkemesine bir kere dava dilekçesi bile veremiyorum kaldı ki güvenecek avukat bulup da onun peşinde koşacağım. Hiç uğraşamam. Ona da lanet okur geçerim. Alper'e de hiçbir hayrı gelmez o paranın. Anneme buraya getirdiği parayı geri vermeyi de teklif ettim. Kabul etmedi tabii. Bu noktada geri iade de etmiyorum zaten, Alper'e nasıl olsa çok daha fazlasını hibe etmiş durumda. Beni korumak annemin görevi, bu konuyu kapatmak annemin sorumluluğu. Anneme yazmıştım, buraya da herkese açık yazıyorum. Bunları aileden güvendiğiniz birine, tanımam etmem ama Necati Amcaya filan gösterip onunla tartışabilirsiniz, dışarıdan başka birinden tavsiye alabilirsiniz. Düşünün taşının, ne isterseniz yapın. Ben artık bu ailede bu kadar pislik yaratan para konusuna bulaşmak istemiyorum, lütfen beni uzak tutun. Anneme de diyeceğim son söz: Bir daha bana "Sen şöylesin sen böylesin" diye bir tek olumsuz söz duymak istemiyorum. Bana söyleyecek içinden gelen bir tek iyi söz bulamıyorsan unut beni, at beni bir kenara. Bunca yıl ezildim, artık hep yanlış ve kötü olarak damgalanmayı reddediyorum. (Annem bana kendisine yapılanın aynısını yapıyor, kendi annesinden gördüğünü bana tekrarlıyor. Psikoloji söylüyor zaten, klasik bir davranış. Ama bunu kırmak gerekiyor. Ben buna artık izin vermiyorum. Artı, ben annem gibi ezik olmadığım, buna baş kaldırdığım için de farkında olmadan içten içe bana diş biliyor olabilir. Bana düşmanlığının sebebini bir psikolog deşsin, ben sadece kendimi korumakla yükümlüyüm. Aileyi itişimin tek nedeninin de kendimi korumaya çalışmak olduğunu anlamanızı diliyorum.) İçinde benim tarafımı da tutacak, bu kız haklı, doğru söylüyor diyebileceğin ve benim için söyleyecek iyi bir tek kelimen olduğu zaman beni ara veya bana yaz anne. Hoş kalın. * Teyzemden aldığım son mektubu okumaya başladım ama tavrını görünce devamını sadece bir göz gezdirdim. Teyzeme de hiçbir hakkımı helal etmiyorum. Bu da böyle biline. Atadan gelen paradan bize bir şey verdikleri için kendilerinin bize hakkı geçtiğini sanıp teyze olarak bebeğini kaybetmiş yeğenine bu şekilde duyarsız ve öküzce davrandığında hiçbir hak olmadığını zannediyorsa yanılıyor. Ve o da, eğer bana haksızlık yapacak, Alper'e kızımdan para kaçıracak olursa annem gibi mezarında dönüp dursun. Hepinizi Allah'a havale ediyorum. |